1. YAZARLAR

  2. M. HASİP YOKUŞ

  3. Müslümanlar ve Kürt sorunu
M. HASİP YOKUŞ

M. HASİP YOKUŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Müslümanlar ve Kürt sorunu

02 Mayıs 2022 Pazartesi 08:06A+A-

Geçen günlerde İslami camianın saygın yazarlarından biri bize misafir olmuştu. Adet olduğu üzere söz döndü dolaştı Kürt Sorununa geldi. Bölgede yaşayan, soruna vakıf, bu meseleye kafa yoran, belli oranda İslami bir altyapı ve müktesebata sahip ve bu mesele dolayımında gelişen sosyal ve siyasal gelişmeleri yakından takip ettiği için güncel bilgilere de sahip biri olarak Kürt Sorununa bakış ve yaklaşımımı yansıtan uzun bir izahat yaptım. Dürüst olmak gerekirse söylediğim şeyleri alt alta topladığımda kendim de ikna olmadım.

Aslında söylediklerim yanlış şeyler değildi.  Ancak, bu çerçevedeki değerlendirmelerimiz büyük oranda duygu ve temennilerimizi ve ideali yansıtan ilkesel bir bakış olarak makul şeyler ama vakii durumla örtüşmediği için gerçekçi olmadığı gibi, anın fıkhına uygun, sadra şifa bir çerçeve ortaya koyamamakta ve bu sebeple de bir ayağı sürekli eksik kalmaktadır.

Dinimizde ırkçılık haramdır. Sizi ayrı kavimler ve kabileler halinde yarattık ki tanışasınız, en iyileriniz Allah katında en takvalı olanlarınızdır” Amenna! İlave olarak; adalet, eşitlik, kardeşlik gibi değerleri hayatın merkezine alan bir dinin müntesipleri olarak böylesine yakıcı bir soruna ilişkin adalet, eşitlik ve kardeşlik anlayışımız bize nasıl bir perspektif ve bakış açısı sağlamaktadır? (İslamiyetin sebep olmadığı sorunlara Müslümanlar çözüm bulmak zorunda değil, şeklindeki bakış ve yaklaşım biçimini tartışma dışında tutuyorum)

Sonda söyleyeceklerimi başta söyleyeyim: Mevcut realiteyle ideallerimiz arasında büyük bir uçurum bulunmaktadır. Mevcut realiteye razı olamayışımız tabiatı itibariyle bu realiteyi veri kabul ederek buna uygun çözümler ortaya koymamızı da engelliyor. Dolayısıyla bu minvaldeki önerilerimiz mevcut toplumsal gerçekliğe değil, idealimizdeki varsayımsal toplum modeli için çözümler sunmaktadır.

Aslında ister basit ister karmaşık olsun önümüze çıkan bir sorunun genel çerçevesini anlamadan soruna doğru ve gerçekçi bir çözüm bulmak mümkün değildir.

Bahse konu Kürt Sorununun genel çerçevesini doğru bir şekilde belirleyebilirsek, zanımca İslami kesim olarak yaklaşım tarzımızdaki güçlü ve zayıf yönlerimizi de daha kolay fark ederiz.

Kürt sorunu bağlamında hâlihazırda çözüm olarak sunulan seçeneklerin en radikal olanından başlayalım: Kürtlerin ayrı devlet kurma talebine ilişkin tutumumuz nedir? Böyle bir talep haklı ve doğru bir talep mi?

Böyle bir soruya her birimizin kendi zaviyesinden vereceği cevap aslında bir turnusol gibi bu meseleye bakış ve yaklaşımımızın hülasası mahiyetindedir. Cılız şekilde çıkan bazı sesleri istisna edecek olursak genel anlamda Kürtler için ayrı bir devlet fikrine mesafeli olduğumuz bir vakadır. Bu fikre mesafeli olmanın haklı ve tutarlı birçok sebebi olmakla birlikte en temelde “ulus devlet” fikrine ilkesel olarak mesafeli oluşumuz bizi otomatik olarak böyle bir sonuca götürmektedir. Dolayısıyla birçok sorunun kaynağı, direk veya dolaylı sebebi şeklinde gördüğümüz ulus devlet modelini içimize sinen makul bir form olarak benimseyemiyoruz. Müslümanların ilkesel anlamda savunduğu form ulus devlet değil, ümmet formudur. Peki, ortada bir ümmet var mı?

Bazı Kürt ulusalcılarının, yahu! Ortada bir ümmet var da Kürtler mi bunu bölüyor, şeklindeki tepki ve itirazlarını yabana atmamak gerekiyor. Peki, bir toprak talebi olmaksızın Kürt Sorunu gibi karmaşık ve tabiatı itibariyle bünyesinde birçok zorluk barındıran bir sorunun siyasal bedellerini göze almak mümkün mü? Neticede çözüm üretmeye çalıştığımız zeminin kendisi bizatihi bir ulus devlet zemini değil mi? Sözümün başında ifade etmeye çalıştığım mevcut vaka ile ideallerimiz arasındaki mesafeden kastım tam da budur.

İkinci olarak, toprak talebini ve ayrı devlet seçeneğini denklem dışında tuttuğumuzda geriye ulus devlet formu çerçevesinde çözüme kavuşturulması gereken “anayasal haklar” kalıyor.

Hatırlanacağı üzere 2010-2015 yılları arasında Türkiye’de birçok STK, kanaat önderi, siyasetçi tarafından Kürt sorunu dolayımında bizzat ilgililerin talebi doğrultusunda veya ilgilisine iletilmek üzere sayısız rapor hazırlandı. Bu raporlar, bunu hazırlayan kişi ve çevrelerin ideolojik ve düşünsel yaklaşımlarından izler taşıdığı için detaylarda bazı farklılıklar içerse bile genel anlamda üzerinde mutabık kalınarak çetelesi tutulan “hak ihlalleri” listesi kabaca şu başlıklardan oluşuyordu: jitem, kontrgerilla vb. devlete bağlı silahlı birimlerin yaygın bir şekilde sergiledikleri hukuk dışı uygulamalar, üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılması, anadilde basın, yayın, eğitim imkânlarının sağlanması ve buna anayasal güvence sağlanması, anayasal vatandaşlık tanımındaki ayırımcı dilin ortadan kaldırılması, ilkokullarda “andımız”ın okutulması, koruculuk sistemi, yeni bir sivil anayasanın hazırlanması, devlet veya PKK tarafından mağdur edilenlerin mağduriyetinin giderilmesi, ismi değiştirilen köy, kasaba ve yöre isimlerinin iadesi, faili meçhuller, yargısız infazlar, köy yakmalar…

Gelinen noktada kabul etmek gerekir ki listedeki bu sorunların önemli bir kısmı çözüme kavuştu, bazısında kısmi iyileşmeler sağlandı bir kısmı da örneğin anadilde eğitim, anayasal vatandaşlık tanımı gibi hususlarda hiçbir adım atılmadı. Peki, listenin eksik kalan maddeleri de tamamlansa Kürt sorunu çözülmüş olacak mı? Bence hayır!

Kürt Sorunu sosyolojik bir soruna dönüşmüş, bu gün artık Kürt sorunu dendiğinde kimsenin aklına Güneydoğu’da yaşayan vatandaşların sorunu veya yukarıda çetelesini tuttuğumuz listedeki eksik kalan maddeler gelmiyor. İlave olarak, Kürt Sorunu artık Türkiye’nin sınırlarının ötesinde, küresel ve bölgesel aktörlerin farklı boyutlarda müdahil oldukları uluslararası bir boyut kazanmış. Bu sorunun Türkiye, Irak veya Suriye’de farklı gerçeklikleri var. Bu farklı gerçekliklerin tahlil ve değerlendirmelerini takip eden diğer yazılarda yapmaya çalışacağım.

Halihazırda Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de farklı vecheleriyle nükseden Kürt Sorununun esasında ümmet coğrafyası olarak hali pürmelalimize ayna tutan çarpıcı bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Bunu doğru şekilde kavramadan, doğru çözümler üretmemiz de mümkün değil.

YAZIYA YORUM KAT

7 Yorum