Müslümanlar Batı’dan Ne İstemiyor?
Charlei Hebdo olayı bir kez daha siyasal, kültürel, askeri hegemonyanın ne demek olduğunu göstermesi açısından önemli bir olay olarak kayıtlara geçti.
HAKSÖZ-HABER
Charlei Hebdo olayı bir kez daha siyasal, kültürel, askeri hegemonyanın ne demek olduğunu göstermesi açısından önemli bir olay olarak kayıtlara geçti. Hep buyurgan, hesap soran Batılı paradigma Charlei olayı üzerinden her zaman yaptığı gibi İslam’ı hizaya getirmeye çalışıyor. Ne yazık ki “İslamcı aydın” diye bilinen birçok kişi ya da şöyle söylemek lazım hemen hemen hepsi de tipik bir itirafçı ya da inanç özgüven ve sadakatini kaybetmiş bir şekilde hadiseyi değerlendiriyor. Akif Emre bugünkü yazısında bu çarpıklıklara değinerek Müslümanların ne istediğini ele alıyor.
***
Müslümanlar Batı’dan ne istemiyor
Akif Emre / Yeni Şafak
Doğulusu, Batılısı, Parislisi, Pekinlisiyle oryantalistinden müstağribine... dünya Müslümanlarını sorguya çekmeye başladılar. Paris’in orta yerinde dökülen kanın hesabını, modernitenin şiddet diliyle sorma ayrıcalığını kendinde gören bir tavır... Suçun saikleri ve faillerinden bağımsız, saldırganların kimlikleri üzerinden tüm Müslümanları özür dilemeye çağıran buyurgan bir dil. Sadece özür dileme değil, itirafçılığa zorlayıcı bir medyatik, entelektüel şiddet.
Liberal hoşgörüden Sol muhalefete kadar bu bakış; seküler tasavvurun dışında kalan, Batı’nın paranteze almadığı her dini, her medeniyeti yargılama hakkını kendinde görüyor. Küresel serbest piyasa sistemine karşı muhalefet üretemeyen Sol da Paris’te ortaya çıkan şiddet üzerinden kendini var etmeye çalışıyor. Liberal etik gayet ikiyüzlü, Sol muhalefet gayet tıkız... Modernliğin ürettiği her tür şiddeti meşrulaştırıcı bir dil tehlikeli biçimde tırmanıyor. Sigaya çekilmek istenenler, kan dökenler değil onların dini aidiyetini paylaşan tüm Müslümanlar adeta. Hatta derin bir fikrî şiddet ve tekelci tahakküm örneği olarak İslam hesaba çekiliyor. Madem bağlıları arasında (ne kadar marjinal ve neyi, kimi temsil edip etmediklerine bakmaksızın) bu türden eğilim var İslam tarih önünde, Batı’nın tartışılmaz değerleri önünde hesap vermeliydi!
Batı’nın kendini siyasal, entelektüel, ahlaki anlamda hesap sorma makamında gördüğü, haklılığından hiç kuşku duymadığı bu zaman aralığında bile şu soruyu bir kez olsun sormalı. Hatta bunu Müslümanlar kendilerine bir kez daha hatırlatmalı: Müslümanlar ne istiyor? Bu listeyi uzun bulacak olursanız “Müslümanlar ne yapmak istemiyor” sorusu daha açıklayıcı olabilir.
Müslümanlar Batılılar başta olmak üzere İslam’a inanmayanların kendileri gibi yaşamalarını istemiyorlar mesela.
Müslümanlar kendi inanç sistemlerini, değer yargılarını zorla modern dünyaya, Batılılara kabul ettirmek ve onların Müslümanların standartlarına göre hayatlarını tanzim etmelerini istemiyorlar.
Müslümanların imanları hakikati temsil etse bile tarihsel olarak da teorik olarak da kimsenin bunları inanmaya zorlanmasını isteyemez. Ta ki hakikat ve adalet ayaklar altına alınıp çiğnenmesin.
Hiç bir Müslüman kendi inançlarına sahip çıkarken, kutsaldan kopan modern dünyanın da İslamı ve başka inançları/değerleri yargılamaya, seküler kodların kutsalı mahküm etmeye kalkışmasını istemez.
Müslümanlar, Batılıların değerlerini mutlaklaştırıp kendilerinin bunun üzerinde hesaba çekilmesini de istemiyorlar.
Demokrasi ve insan haklarını kurtarmak adına da olsa denizden, karadan, havadan akıllı bombalarla steril biçimde kitlesel katliamlara maruz kalmak da istemiyorlar.
Küresel kapitalizmin pazara çevirdiği yeryüzünde adaletsiz bir sistemin kendi kaynaklarına el koymasını da istemiyorlar.
Dünyanın en zengin kaynaklarına sahip olmalarına karşın en adaletsiz paylaşımı mümkün kılan despotik iktidarlara, kitlelerin kanı pahasına destek verilmesini istemiyorlar.
Batılıların değer yargılarını evrenselleştirerek mutlaklaştırıcı hegemonik bir dille İslam’ın kutsallarına saldırmasına karşı çıkıyorlar.
Modern zihnin Vahyi, kutsalı, dini sorgularken batının evrensellik iddiiasındaki değerleri mutlaklaştırmasını da istemiyorlar.
İnsanlığın varoluşsal bir intihara, anlamın tükendiği bir çölleşmeye doğru hızla ilerleyişine karşın seslerinin bastırılmasını, medyatik hegemonyanın kendilerini karikatürleştirmesini istemiyorlar.
Paris’te, Londra’da her geçen gün artan ırkçılığın, kültürel entegrasyon adına asimilasyonun nesnesi olmak istemiyorlar.
Dahası her beladan, her sorundan Batı’yı, Yahudileri, kendi dışında bir gücü sorumlu tutmak yerine özeleştiri yapma imkânını rehin alan açık müdahale ve saldırganlığa maruz kalmayı istemiyorlar
Bu liste daha da uzatılabilir.
Her düşüncenin her dinin her kültürün içinden çıkabilecek suçlulara karşı aynı inancı paylaşanların tümünü suçlu ilan eden, özür dilemeye çağıran buyurgan dil yeniden nüksetti. Bu dil ikiyüzlülüğü saklamaya yetmiyor. Bilakis hem İslam dünyasını rehin alan şiddeti besliyor, hem Müslümanları savunmacı bir refleksle içe kapanmaya itiyor.
Oysa İslam alemi önce kendi varoluş imkânlarıyla nasıl bir ilişkide olduğunu yeniden gözden geçirmek, hem de insanlığa karşı teklifini yenilemek zorunda.
HABERE YORUM KAT