"Müslümancılık” ya da klan siyaseti
Mevcut siyasi durumun Türkiye'nin sosyolojisi açısından neye karşılık geldiğini anlamlandırmakta zorlanan Türk entelijansiyası siyaseti doğru şekilde analiz etmekte zorlanıyor. Gerek ideolojik önyargılar gerekse toplumsal dinamiklere karşı yabancılaşma entelektüel miyoplukla birleşince siyasete dair iddialı ama o kadar da yetersiz yorumlardan geçilmiyor.
İktidar karşıtlarının iktidarı besleyen toplumsal dinamiklerin hayat tarzlarına, sosyolojik ve kültürel gerçekliklerine bakarak kısa yoldan “İslamcılık tehlikesi”nden bahsetmeleri gerçekten tuhaf kaçıyor. Bu anlamda iktidarın meşruiyetini sorgulamak için öne çıkarılan İslamcı siyaset, İslamcı parti gibi yakıştırmaların “değiştik” itirafına rağmen iktidar partisine yapıştırılmak istenmesi anlaşılır bir durum değil. Bazen İslamcılık suçlamasını hak etmediğini düşünenler “ılımlı İslam” hatta “çevre baskısı” gibi retorik üzerinden siyaset yapmayı sürdürüyorlar.
Önce şunu belirtmekte yarar var; belli bir dünya görüşünü temsil eden siyasi bir akım olarak İslamcılık belli iddialara sahiptir ve yeni bir dünya düzeni peşindedir. Bu anlamda İslamcılık hayata ve dolayısıyla siyasete dair kendine özgü proje sunan duruşun, iddianın adıdır.
Tarihsel tecrübesi, dünya tasavvuru, siyasete ilişkin iddialarıyla zengin bir birikimin hülasasıdır. Osmanlı'nın son döneminden bugüne Türk siyasetini belirleyen ve birbiriyle çatışan üç tarzı siyasetten en önemlisidir. Her zaman aktif siyaset tarzı olarak sahnede görünmese de en azından entelektüel ve toplumsal bir hareket olarak gündemimizde olmuştur. Tüm zaaf ve kazanımlarıyla beraber toplumsal bellekte yeri olan canlı bir dinamizmdir.
AKP'nin muhafazakar sağ bir hareket olarak iktidar oluşunu bu anlamda İslamcı bir siyasetin iktidarı ele geçirmesi olarak yorumlamak çok yanlış bir okuma biçimidir. Zira bu hareketin lider kadrosunun, siyasal programlarının ve söylemlerinin, hepsinden önemlisi de bunca yıllık icraatlarının İslamcılıkla bağdaştırılması mümkün olmadığı ortada. Bunun tartışılmayacak kadar açık olduğunu kabul etmek gerekir.
Diğer taraftan siyasi iktidarın kimi uygulamalarına, kadrosundaki isimlerin geçmişine ve hayat tarzlarına bakarak İslamcılık damgasını vurmak isteyenler kendilerince yeterli kanıt sunduklarını düşünüyor olabilirler. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, İslamcılıkla 'Müslümancılık' arasındaki ayrımın farkında olamayan entelektüel miyopluğun seçkinler arasında yaygın bir hastalık olmasıdır.
Mevcut iktidarın İslamcı bir siyaset değil, olsa olsa “Müslümancı” bir siyaset izlediği iddia edilebilir.
“Müslümancılık” son derece pragmatist bir siyasi tavrın adı olarak İslamcılığın tam da muhalifi bir duruşu temsil eder. Bugünkü siyasi iktidara en fazla yüklenebilecek iddia 'Müslümancı' siyaset tarzı olabilir. İktidar açısından çok kısıtlayıcı ve kabul edilemez olan bu tanımlama en azından onu destekleyen ve İslamcılıkla karıştıran kitleler ve kadrolar için daha isabetli görünüyor.
“Müslümancı” siyaset bir siyasal iddia içermez ve bir ideoloji değildir. Nitekim bugünkü iktidarın siyaset teorisyenleri İslamcılığı “klan siyaseti” olmakla itham ederek aşağılamışlardı. Kendileri tarafından dillendirilen “İslamcılık yaptık da ne oldu” sorusu bu durumun en veciz ifadesidir.
“Müslümancılık” tam bu noktada bir klan siyaseti olarak ortaya çıkmaktadır. Kültürel anlamda dini rengin ağır bastığı bir gelenekten beslenen, sosyolojik olarak belli bir ekonomik seviyenin altını temsil eden, merkez dışı toplumsal kesimlerin siyasette konum arayışlarının adıdır. Bunu, ideolojik gerekçelerden çok, dayandıkları toplumsal tabanın çıkarlarını, güç arayışlarını siyasete taşıyan bir iktidar arayışı olarak okumalıdır.
Türkiye'deki Batıcı çevreler bu kesimlerle iktidarı, kamusal alanı paylaşmaya niyetli olmadıkları için her türlü kültürel ve toplumsal aidiyeti İslamcılıkla eş görmeleri tam bir yanılsamadır. Bunların İslamcılığı siyasi iktidar için bir itham aracı olarak kullanmaları İslamcılığın talep ve tasavvurunu da teslim almakta, belli bir kesimin iktidar özlemini, her ne pahasına olursa olsun iktidardan pay alma talebini bir dünya tasavvuru olarak İslamcılık yerine ikame etmelerine yol açmaktadır.
Müslüman kimliği ile alternatif siyaset tasavvuru olmadan siyasal ve ekonomik gücü elde etme, pay alma girişimi ile İslamcılığı karıştırmamak gerek. Bu siyaset tarzının Müslümanlara bedelini gelecek yazıda ele alacağım.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT