Müslüman olan İngiliz Janet’ın İstanbul sevgisi
İstanbul’un en renkli mekânlarından olan Üsküdar’daki Abbare Kahve, birbirinden ilginç insanların uğrak yerlerinden biri. Toplumun farklı kesimlerinden insanları misafir eden, onlara kendilerini ifade etme imkânı sunan Abbare Kahve’nin dikkat çeken müdavimlerinden biri de İngilize Janet Gascoıgne’dir. Veya Müslüman olduktan sonraki ismiyle Latife abladır. Cumartesi akşamları saat 18.00 ile 21.00 arası Abbare Kahve’nin üst katında kapısında Latife ablanın isminin yazılı olduğu odada yıllardır İngilizce konuşma kursları yapılır. Ücretsiz olan bu kurslara kapıcısından öğrencisine kadar farklı kesimlerden insanlar katılır. Latife ablaya 7 yıldır aksatmadan sürdürdüğü İngilizce kurslarından niçin ücret almadığını sorduğumuzda şunları söylemişti. “ Ben Türkler sayesinde Müslüman oldum ve doğru yolu buldum. Bu nedenle onlara minnettarım. Bu minnettarlığımı ifade etmek adına onların çocukları için İngilizce kursları düzenliyorum.” Aynı zamanda Uluslararası Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Lisesi’nde İngilizce öğretmenliği de yapan Latife abla kedilere de çok düşkün biri. Üsküdar’da gezerken bazen Latife ablaya kedilere mama dağıtırken de rastlayabilirsiniz. Tavır ve davranışlarıyla Anadolu’daki teyzelere benzeyen Latife ablanın Müslüman olmasında İslam’ın tevhid ve adalet anlayışının büyük etkisi olmuş. Fatih ismindeki bir Türk gencinin yaptığı davet çalışmaları filiz vermiş ve Latife ablamız bu sürecin sonunda Kelime-i Şehadet getirmiş. Latife abla bugün de Fatih’e dualar etmeye onu hayırla yad etmeye devam ediyor.
Adem Özköse
Latife abla sizi daha yakından tanımak istiyoruz. Bize özgeçmişinizden bahseder misiniz?
Ben İngiltere doğumluyum. Çocukluğum ve gençliğimin büyük bir kısmı İngiltere’de geçti. 21 yaşımdan sonra Almanya’ya taşındım ve yaklaşık 32 sene de Almanya’da yaşadım. Almanya’da uzun bir dönem İngilizce öğretmenliği yaptım. Özellikle de Türk çocuklarına İngilizce dersleri verdim.
İngiltere’den Almanya’ya taşınma sebebiniz neydi?
O zamanlar 21 yaşındaydım ve dünyayı tanımak, farklı hayat ve kültürleri öğrenmek istiyordum. Buna aslında biraz da sınırlarımı zorlamak, hayallerimin peşinden gitmek de diyebiliriz. Ayrıca Almancaya da merak salmıştım ve Almancayı iyi bir şekilde öğrenmek için bir süre Almanya’da kalmam gerektiğini düşünüyordum. Fakat hayat bazen insana hiç aklına gelmeyen, önceden planlamadığı yollar çizebiliyor. Berlin’e gittikten sonra 32 yıla yakın Almanya’da kalıp orada yaşadım. Almanya’da bunca yıl kalmam da özellikle Müslümanlarla bir arada olmanın büyük etkisi oldu. 2013 yılında da İstanbul’a yerleştim ve 9 yıldır İstanbul’da yaşıyorum.
Müslüman olmadan önce nasıl bir inanca sahiptiniz?
Müslüman olmadan önce Hristiyan’dım. Hristiyanlık içinde birçok farklı akım ve farklı kiliseler vardır. Benim bağlı olduğum kilise de Katolik veya Protestan değil; İngiltere Kilisesi’ydi.
İngiltere Kilisesi’nin Katolik veya Protestan kiliselerden farkı nedir?
İngiltere Kilisesi’nin en önemli özelliği diğer Katolik kiliselerin aksine Vatikan’daki papanın otoritesini kabul etmemesidir. İngiltere Kilisesi kral veya kraliçeye bağlı olmakla birlikte dini otorite olarak Canterbury Katedralliği’ni kabul eder. Canterbury aslında İngiltere’nin güneydoğusundaki tarihi bir şehirdir. Buradaki katedrallik İngiltere Kilisesi için en üst dini otoritedir. İngiltere Kilisesi, Protestan ve Katolik Kilise’nin bazı geleneklerini kabul etmekle birlikte bu iki mezhebin bazı geleneklerini de reddeder. Ben de Müslüman olmadan önce İngiltere Kilisesi’ne bağlıydım ve okulda iyi bir dini eğitim almıştım. Çok koyu bir dindar olmasam da Tanrı’ya kesin inancım vardı. İngiltere’de yaşarken bazı hafta sonları kiliseye gitsem de Almanya’ya gelince burada İngiltere Kilisesi bulamadım. Bundan dolayı kilise ile olan bağım kesildi. Çünkü Hristiyanlıktaki kilise anlayışı İslam’daki cami anlayışı gibi değildir.
Nasıl, bu konuyu biraz açar mısınız?
Bir Müslüman istediği camiye gidip ibadet yapar. Fakat bir Hristiyan bağlı olduğu mezhebin kilisesine gitmelidir. Örneğin İngiltere Kilisesi’ne bağlı olan bir İngiliz Vatikan’a bağlı bir Katolik Kilise’ye gidip buradaki ayinlere katılmayı pek tercih etmez.
Müslüman olmadan önce İslam ve Müslümanlar hakkında neler biliyordunuz?
İslam ve Müslümanlar hakkında tek bilgi kaynağım medyaydı. Medyada da sürekli İslam’ın teröristlerin dini olduğuna dair haberlere rastlıyordum. Müslümanlar medyada genel olarak kaba, bedevi, acımasız insanlar olarak tasvir ediliyordu. Fakat İslam’ı ve Müslümanları tanıyınca bu haberlerin doğru olmadığını, hem İngiltere’deki hem de Batı’daki medyanın insanları kandırdığını fark ettim.
İslam’la nasıl tanıştınız?
İngiltere’den Almanya’ya geçince Berlin’de bir Türk okulunda Müslüman öğrencilere İngilizce dersi vermeye başladım. Öğrencilerimle daha iyi iletişim kurabilmek, onlara İngilizceyi daha iyi öğretebilmek için Müslümanların din ve kültürlerini öğrenmem gerektiğini düşündüm. Çünkü bir öğretmen öğrencilerine iyi bir eğitim vermek için mutlaka onların aile yapısını, inanç ve geleneklerini bilmek zorundadır.
O dönemler herhangi bir dini arayışınız var mıydı?
Hayır hiçbir arayışım yoktu. Sadece Müslüman öğrencilerimle daha iyi empati kurmak, onlara İngilizceyi en iyi şekilde öğretmek istiyordum. İslam’ı araştırmaya başlayınca Eski Ahit’teki “10 Emir’in” İslam’da da olduğunu fark ettim. İslam’ın yaratıcısı da hırsızlık yapmayı, komşunun hakkına girmeyi, zinayı, yalan yere şahitlik etmeyi yasaklıyordu. İnsanlara putlara tapmamayı, anne ve babaya kötü davranmamayı emrediyordu. İlk olarak iki din arasındaki benzerlikler dikkatimi çekti ve İslam hakkında daha önce duyduklarımın doğru olmadığını fark ettim. Daha sonraki süreçte de bir taraftan İslam’la ilgili kitaplar okuyor diğer taraftan da öğrencilerime İslam’la ilgili sorular soruyordum. Bu arada internet üzerinden İslam’ı iyi bilen bir gençle tanıştım. O zamanlar yoğun şekilde kullanılan “MSN Messenger” isimli bir uygulama vardı ve bu uygulama üzerinden ismi Fatih olan Müslüman bir Türk öğrenciyle konuşmaya başladık. Bu öğrencinin ismi Fatih’ti ve Fatih oldukça dindar ve bilgili bir gençti. İslam’la ilgili tüm merak ettiklerimi Fatih’e sormaya başladım. Bu sırada Fatih bana Hz. Muhammed’in hayatını anlatan bir kitap gönderdi. Hz. Muhammed’in hayatını öğrendikçe hayatta örnek almam gereken kişinin o olduğunu hissettim.
Peygamberimizin özellikle hangi yönlerinden etkilendiniz?
Hz. Muhammed’in emin, adalete önem veren kibar bir insan olduğunu fark ettim. Hz. Muhammed sadece insanlara karşı değil; hayvanlara karşı da çok merhametliydi. Ben de hayvanlara özellikle de kedilere çok değer veriyordum. Ayrıca İslam’daki tevhid inancını öğrendikçe Hristiyanlığı da sorgulamaya başladım. Hristiyan olduğum dönemlerde sabah gökteki kutsal babamıza dua ederken akşamları da İsa Mesih’e dua ediyorduk. İslam’da ise yaratıcı tekti ve tevhid inancı insan ruhuna da uygundu.
Nasıl Müslüman oldunuz? İslam’a giriş hikâyenizi anlatır mısınız?
Türk genci Fatih’e sorduğum soruların cevaplarını alıp onun gönderdiği kitapları okuduktan kısa bir süre sonra İslam’ın insanı Allah’a ulaştıracak gerçek yol, Hz. Muhammed’in de bu yolun son temsilcisi olduğuna inandım. Telefonla Fatih’i arayıp ona Müslüman olmak istediğimi söyledim ve telefonda kelime-i şehadet getirerek İslam’a girdim. Müslüman olurken ilginç bir tevafuk da yaşadım. Ben 1958 yılının 19 Aralık günü doğdum. Kelime-i Şehadet getirdiğim gün ise 2005 yılının yine 19 Aralık günüydü. O gün doğum günüm olduğunu unutmuşum ve bunun farkına varmadan Müslüman oldum. Bu ilginç tevafuku fark edince Müslüman olduğum günün benim için yeni bir doğum olduğunu düşündüm. Ben İslam’ı insanları özlerine ulaştıracak yol olarak görüyorum. Bir insan bir dine inanırken Budist, Hindu veya Hristiyan olursa din değiştirmiş olur. Müslüman olduğunda ise aslına ve özüne döner. 2005 yılının Aralık ayında Müslüman olmaya karar verdim. Allah bana bir kapı açtı. Müslüman olduktan sonra bir daha arkama bakmadım ve kendime yepyeni bir hayat rotası çizdim.
Müslüman olurken İslam’ın başka hangi yönleri dikkatinizi çekti?
İslam dünya ile ahireti hiçbir dinde eşi ve benzeri olmayan bir şekilde dengeliyor. Dinlerin çoğu ahireti kazanmak için dünyayı kötülerler. Fakat İslam insanlardan ahireti kazanmak için dünyada güzel bir yaşam sürdürmelerini ister. Hatta İslam insanların helal bir şekilde dünyanın zevklerini tatmalarını tavsiye eder. İslam’da ayrıca inananlara korku ile umut arasında bir yaşam sürdürmeleri tavsiye edilir. Bizim dinimiz bu yönleriyle eşsiz ve dengeli bir dindir. İslam ruhbanlığa karşıdır ve İslam’da Allah sadece korkulan bir yaratıcı değil; aynı zamanda sevilen bir yaratıcıdır ve tüm inananların dostudur.
Başörtüsü sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor? Başörtüsü kullanmaya nasıl karar verdiniz?
Başörtüsüne karşı içimde bir antipati vardı. Bu nedenle Müslüman olduktan sonra ilk 15 ay başörtüsü kullanmadım.
Başörtüsüne karşı antipati duymanızın sebebi neydi?
Ailem, yakınlarım “ne der?” diye düşünerek başörtüsü kullanmaktan çekiniyordum. Ayrıca başörtüsüz de Müslüman olunabileceğini öğrenmiştim. Fakat zamanla İslam’ın kadına bakışını daha iyi kavramaya başladım. İslam kadına bir inci gibi değer veriyor, incilerin ortaya saçılmasını istemiyordu. Bunu fark edince başörtüsüne duyduğum antipati zamanla sempatiye dönüştü. Ayıca Almanya’da başörtülü Müslüman kız kardeşlerimle karşılaştığımda ben onların benim kardeşlerim olduğunu biliyordum. Fakat onlar benim onların kardeşleri olduğumu bilmiyorlardı. Çünkü başörtüsü Müslüman kadınlar arasında güçlü bir simgeydi. İlk başlarda başımı bazen açıp bazen kapatıyordum. Daha sonra böyle olmayacağını düşündüm ve tamamen kapanmaya karar verdim.
Müslüman olmak hayatınıza en temelde ne kattı?
İslam bana nereden geldiğimi, nasıl yaşamam gerektiğini ve dünyadaki tercihlerime göre ölüm sonrası beni nelerin beklediğini öğretti. Önceden gayesiz bir hayat yaşarken Müslüman olduktan sonra anlamı ve hedefleri olan bir hayat yaşamaya başladım. Bu nedenle ne kadar şükretsem azdır. Müslüman olduktan sonra ilk olarak yiyip içtiklerime dikkat etmeye başladım. Kelime-i Şehadet getirmeden önce baş edemediğim bazı sıkıntılarım vardı. Örneğin öfkeli ve tedirgin biriydim. Fakat namaz ve dua bendeki birçok sıkıntıyı zamanla giderdi. Artık daha pozitif bir insanım ve hayata umutla bakıyorum.
Yakınlarınızdan Müslüman olmanıza karşı çıkanlar oldu mu?
Evet oldu. Fakat ben onların yolunu değil; kalbimin ve Allah’ın yolunu takip etmeye karar verdim. Annem ilk başlarda Müslüman olmama karşı çıktı. Fakat onu Berlin’de Türk ve Arap Müslümanlarla tanıştırdım. O da Müslümanların aslında çok nazik insanlar olduklarını fark etti ve Müslümanlarla ilgili düşünceleri zamanla olumlu yönde değişti.
Türkiye’ye geliş hikâyeniz nasıl başladı?
Ben İngiltere’den sonra 32 yıl boyunca Almanya’nın Berlin şehrinde yaşadım. Berlin’in hayatımda çok büyük etkileri oldu. Çünkü İslam ve Müslümanlarla ilgili ilk bilgilerimi Berlin’de öğrendim. Özellikle Türklerle çok samimi dostluklar kurdum. 2006 yılında görev yaptığım bir Türk okuluyla birlikte İstanbul’a geldik. Bu İstanbul’u ilk görüşümdü. Ben hayatımda hiçbir erkeğe âşık olmadım; fakat görür görmez İstanbul’a âşık oldum. İlk gezimde İstanbul’da 5 gün kaldım. Daha sonraki yıllar da her fırsat bulduğumda İstanbul’a gelip gitmeye devam ettim. Her gelişimde İstanbul’a daha da bağlandım ve 2013 yılında temelli olarak Üsküdar’a yerleştim. Yaşadığım her gün inanın İstanbul’u daha fazla seviyorum.
İstanbul’un sizi bu denli etkileyen yönü nedir?
İstanbul dünyanın en cezbedici şehirlerinden biri. Şehrin yoğun bir tarihi birikimi var. Bu şehirde yaşayan bir insan kendini gerçekten şanslı hissetmelidir. Özellikle de Üsküdar’ı çok seviyorum, burada huzur buluyorum. Üsküdar’dan vapurla Eminönü’ne geçerken büyük bir tarihi seyre çıktığımı hissediyorum. Rabbim’e ölüm vaktim geldiğinde canımı İstanbul’da Müslüman Türklerin arasında alması için de dua ediyorum. Türkleri gerçekten çok seviyorum. İngiltere’de bulamadığım samimiyeti burada Türkler arasında buluyorum. Çok sıcaklar, cömertler, misafirperverler ve dost canlısılar. Türkler ayrıca çok yardım sever, meraklı ve sosyal insanlar. Ben yıllarca İngiltere ve Almanya’da bulundum. Batı’da insanlar genel olarak bencil bir hayat yaşıyorlar. Fakat burada öyle değil. Üsküdar’daki çevremizde kendimi adeta bambaşka bir boyutta yaşıyormuş gibi hissediyorum. Bencillik ve yalnızlık tüm dünyada hızlı bir şekilde yayılırken hala daha bu denli yardımsever ve sosyal olabilmek bence çok değerli. Türk insanının en önemli zenginliğinin de bu olduğunu düşünüyorum. Bu kadar iyi özelliği ifade ettikten sonra izin verirseniz Türklerin beğenmediğim birkaç özelliklerini de söylemek istiyorum.
Buyrun…
Türkler ne yazık ki zamanı çok iyi kullanamıyorlar. Randevulara, derslere genelde zamanında gelmiyorlar ve başladıkları işi bitirme noktasında tembeller. Mesela kurslara, derslere heyecanla başlıyorlar; fakat devamını getiremiyorlar. Ayrıca İstanbul’da sadece beni değil; tüm yabancıları rahatsız eden bir kesim var.
Kim onlar?
Taksiciler. İstanbul’daki taksiciler sanki Müslüman bir toplumda büyümemiş gibiler. Sizin yabancı olduğunuzu anlar anlamaz kimisi sizi kazıklamaya çalışıyor kimisi de sizi taciz etmek istiyor. Beni döven taksiciler bile oldu. Bu nedenle İstanbul’da taksiye binmek bizim gibi yabancılar için bir kâbus gibi. Ben elimden geldiğince taksilere binmemeye çalışıyorum. İyi bir taksiciye rast geldiğimde ise şükrediyorum.
Türklerle ilgili hem olumlu hem de olumsuz anlamda ilginç tespitler yaptınız. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bizler Müslümanlar olarak eğer dinimizin yayılmasını istiyorsak insanlara iyi örnekler sunmalıyız. İnsanlar sizin güzel sözlerinizden çok davranışlarınıza önem verirler. Her Müslüman aynı zamanda İslam’ı ve Müslümanları temsil ettiğini de asla unutmamalı.
YAZIYA YORUM KAT