Müslüman Feminist Olabilir mi?
Feminizmin ortaya çıktığı koşullardan itibaren şimdi nasıl yorumlandığına değinen Beşer, feminizmin Müslümanın hayatında yer edinebilme durumunu sorguluyor.
Yeni Şafak/ Faruk Beşer
Müslüman feminist olabilir mi? Ya da feminizme giriş
Semavi dinler insanlığın Hz. Âdem ve Havva ile başladığını söyler. Bunun aksini ispat etmek mümkün değil. Buna muhalif söylenen her şey ya farazi bir teoriden, ya da dinin asılsızlığına inandığı için bunu iknaa çalışan ideolojik saplantılardan ibarettir. Bunların hiç biri iddiadan öte geçmedi, geçemez.
Sadece bu düşüncelerin sahiplerini geçici tatmine yarayabilir, böyle olmak isteyenlere de hayali bir tutamak sunar. Allah’ın buyurduğu gibi: ‘Hak dua sadece O’na yapılandır. O’nun dışında dua edilenler, edenlere hiç bir fayda sağlamaz. Onlar sadece ağzına su gelmesi için iki elini suya doğru uzatan birisi gibidirler. Oysa bu yolla su ağızlarına ulaşamaz. Kâfirlerin duaları bile sapkınlıktan başka bir şey değildir’ (Ra’d 14).
Yani su, su demekle insanın ağzına su ulaşmayacağı gibi, Allah’tan başkasına yapılan dualar, O’nun söylediğine zıt iddialar da böyledir, insana fayda sağlamazlar.
Kısaca, insanlık bir erkek ve bir kadın ile ve bu ikisi arasındaki ilişkinin kontrolü ile başlamıştır, böylece de devam edecektir. Bütün mesele bu ilişkinin insan doğasına uygun ve taraflardan birine gadredilmeden yani, adalet ve hakkaniyetle sürdürülmesi meselesidir.
Bu durum başka gerçeklere de işaret eder: Demek ki, tek başına erkek ayakta kalamayacağı gibi, tek başına kadın da ayakta kalamaz. O halde ikisi de eksiktir ve varoluşları birbirine muhtaçtır. İkinci olarak kadın ve erkek birbiriyle çatışmak için değil, birbirlerini tamamlamak için yaratılmışlardır. Ayrıca varlıkta parçalanma, her şeyin diğerinden bağımsız ve bağlantısız varoluşu, kısaca kaos/rast gelelik, kargaşa değil birbirini tamamlama, birleşme yani kozmos/düzen ve varlığın bir bütün olma anlamında vahdeti esastır. Vahdet-i vücud ile -vücudu mahlûk/mevcud anlamında alarak- bu kast edilmiş olsaydı bu anlamlı olurdu. Yaratılanların birliği, yani hepsinin aynı tezgâhtan çıkmış, aynı hedefe doğru giden, birbirini bütünleyen, hepsi bir bütünün insicamlı parçaları olan, böylece de Bir’den gelip, Bir’i gösteren bir teklik/vahdet ve bu vahdetin işaret ettiği tevhid/var edenin, mabudun birliği, Bir bilinmesi.
Varlıkta/mevcudda görülen kaosun sebebi, kozmosun insan eliyle kısmen bozulmasıdır. Bu bozulma ilk önce Hz. Âdem ve Havva ile başladı. Sonra tövbe etmeleri ile yine onlar tarafından düzeltildi. Ardından bozma ve düzeltme eylemleri hep devam edegeldi, böylece de sürüp gidecektir. Salahın/düzelmenin, fesada/bozulmaya galip geldiği toplumlar iyi, İslamî ve insani toplumlardır. Aksi ise fesat ve şirk toplumlarıdır. İnsanın sebep olduğu fesat/kaos sadece onun iradeli fiillerinde değil, tabiatta bile görülmektedir. ‘İnsanın yapıp ettikleri sebebiyle karada ve denizde fesat görünür hale gelmektedir’.
İşte feminizm dedikleri şey kadınla erkeğin varlık bütününden kopmaları, parçalanmaları ve bu sebeple bir fesadın ortaya çıkması ile başladı. Bu kopma parçalanma ve fesat en dayanılmaz noktasına Batı’da ulaştığı için feminizm de tabii olarak ilkin orada ortaya çıktı. On sekizinci yüzyılın sonlarına doğru sanayileşmenin ihtiyaç duyurduğu iş gücü tam bir insan sayılmayan kadınla daha ucuz giderilmeye çalışılınca çok dramatik durumlar ortaya çıktı, günde on altı on yedi saat çalıştırılan kadınlar, üstelik bir de erkeklere göre çok az ücret alınca zulüm ve mağduriyet zirve yaptı. Bunun üzerine vicdan sahibi insanlar, belki biraz da onların yakınları olmalarının verdiği duygularla harekete geçtiler ve kadınların mağduriyetini giderme çağrılarında bulundular. Yani çarenin de problemin çıktığı noktada aranması doğaldı. Böylece feminizm masum ve insani bir hareket olarak başlamış oldu. Kısaca feminizm ilk çıktığında kadının mağduriyetini, zulmünü ve sömürülmesini gidermek, haklarını savunmak için doğdu. Hastalığa sebep olanlar onun çaresini de kendileri aramaya başladılar. Oysa bizim tarihimizde kadın insan mıdır değil midir tartışması hiç olmadı. Bu sebeple feminizmin Batı’da çıkmış olması normaldir. Ama buna karşılık kadının hukukuna tecavüz, şiddet, aşağılama, mağduriyetine sebep olma İslam toplumlarında da öyle ya da böyle hep var oldu. İhtiras, bencillik ve doyumsuzluk üzere yaratılan insanoğlunun bulunduğu her zaman ve mekânda haksızlıkların olması kaçınılmazdır. Önemli olan bunların kontrolünün ve en aza indirilmesinin sağlanmasıdır.
Diğer yönden, feminizmin ortaya çıkmasına sebep olanlar da, bu sebeplere bağlı olarak onu çıkaranlar da erkekler olduğu gibi, sonra onu sulandıranlar, kendi çıkarlarına alet edenler, yağlı bir ideoloji haline getirenler de yine erkekler oldu. Derken kullanılmak istenen amaca göre pek çok feminizm türleri ortaya çıktı.
Şimdi tekrar soralım, Müslüman feminist olabilir mi? Göreceğiz.
HABERE YORUM KAT