Müslüman devlet adamı örneği: Gazi Hüsrev Bey
Taha Kılınç, Gazi Hüsrev Bey'in hayatı ve çalışmalarına odaklanıyor.
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Saraybosna’nın Begova’sı
“İslâm şehri nedir?” sorusunun cevabı oldukça net ve klasiktir: Merkezinde caminin bulunduğu, onun etrafında Müslümanlara ait mahallelerin öbekleştiği, çarşıların sokak aralarına yayıldığı, vakıf eserlerinin farklı noktalara serpiştirildiği, Müslüman mezarlığının bu manzaraya eşlik ettiği, dışarıdan bakıldığında belli bir karakteristiği bulunan, mimarîsinden insan ilişkilerine kadar ortak bazı davranış kalıplarının tekrarlandığı… İlk örneği Medine-i Münevvere olan “İslâm şehri” mefhumu, bu tanım çerçevesinde düşündüğümüzde, modern zamanlarda epey değişikliklere uğradı. Özellikle mimarî sahadaki değişim ve dönüşümler –ki bina yapımına da çeşitli dünya görüşleri eşlik eder– tarihî birçok şehrimizde “İslâm şehri” karakteristiğinin aşınmasına yol açtı. Eldeki örnekleri tümüyle yitirmiş değiliz, ancak bazı şeylerin hızla azaldığını da kimse inkâr edemez.
Saraybosna’nın tarihî merkezi, yukarıda çizmeye çalıştığım portrenin yaşayan numunelerinden biridir. Nefes alıp veren bir ulu cami, onu çevreleyen çarşılar, Müslüman mahalleleri, vakıf eserleri, sokaklara yansıyan bir ruh… Başçarşı’ya adımınızı attığınızda sizi sarmalayan atmosfer, şehri terk ederken bile sizi bırakmaz. Bu öyle somut ve elle tutulur bir atmosferdir ki, Saraybosna’nın “İslâm olmayan” daha modern kısımlarına geçtiğinizde size kendini adeta yakanızdan tutup sarsarak hissettirir.
Saraybosna, küçük bir kasabadan, Müslüman coğrafyanın en önemli şehirlerinden birine dönüşümünü Gazi Hüsrev Bey’e borçludur. Boşnakların deyişiyle Gazi Husrev Begova, İslâm tarihinde sahneye çıkmış “Müslüman devlet adamı” prototipinin en seçkin örneklerinden biridir aynı zamanda.
Gazi Hüsrev Bey, 1480 yılında –günümüzde Yunanistan sınırları içinde bulunan– Serez’de doğdu. Annesi Sultan II. Bâyezid’in kızı Selçuk Sultan, babası sonradan ihtida eden Bosna kökenli bir aileye mensup Ferhad Bey’dir. 1486’da babasının Adana’da Memlûklerle yapılan savaşta hayatını kaybetmesi üzerine dedesinin gözetimi altında büyütülen Hüsrev Bey, 1500’lerin başından itibaren devlet görevleri almaya başladı. Belgrad’ın fethi başta olmak üzere çok sayıda sefere bizzat katılan Hüsrev Bey, 1521-1541 arasında Bosna sancakbeyliği vazifesinde bulundu. 18 Haziran 1541’de vefat eden Gazi Hüsrev Bey, inşa ve imar ettiği Saraybosna şehrinin kalbinde, kendi adını taşıyan caminin avlusundaki türbesine defnedildi.
Gazi Hüsrev Bey’in tarihî Saraybosna’nın aslî siluetini oluşturan vakıf eserleri, zannedilenden ve görülenden fazladır.
Külliyenin ilk yapısı, Gazi Hüsrev Bey Camii’dir. 1531’de cami için hazırlanan vakfiyede, imamete geçecek kişinin vasıfları da detaylı bir şekilde belirtilmiş: Âlim, salâtın ve hutbenin şartlarını bilen, edepli, sâlih, ârif, sünnete muktedî, selef-i sâlihîne varis, hâfız-ı kelâmullah olmalı… Caminin şadırvanlarından ve batı yönündeki dış duvarından yaz-kış akmaya devam eden sular, 7 kilometre uzunluğundaki özel bir su kanalıyla şehir merkezine getirilmiş. Külliyenin diğer parçalarını imaret, hankâh ve medrese oluşturur. Ayrıca imaret için mutfak, anbar, misafirlerin ağırlanması sırasında kullanılacak ahırlar ve diğer detaylar ihmal edilmemiş. Hepsi, külliyenin çevresindeki çeşitli noktalara dağıtılmış.
Gazi Hüsrev Bey, bugün ilim mahfillerinde dünyaca meşhur hale gelen kütüphanesini de aynı dönemde kurdurmuş. Kendi bütçesinden yaptığı devasa bağışlarla ilk kitapları temin eden Hüsrev Bey, vefatına kadar kütüphanesini sürekli genişletmiş.
Tüm bu eserlerin finanse edilmesi için kurulan sistem de bizzat Gazi Hüsrev Bey’in eseridir. Sayısız köy ve arazinin gelirleri ile nakdî bağışların yanı sıra, Saraybosna içinde sırf vakfa gelir getirsin diye faaliyete geçirilen büyük bir hamamla bedesten ve kervansaray, şüphesiz asırlar sonrasını bile hesaplayan bir muhayyilenin ürünüdür. Günümüzde Gazi Hüsrev Bey Vakfı, Yunanistan ve Hırvatistan topraklarında kalan emlâkini tamamen kaybetmiş. Bosna içindeki kaynaklar da, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra oluşan yeni düzlemde zayıflamış. Buna bir de 1950’lerde devlet eliyle uygulamaya konan “kamulaştırma” faaliyetlerinde yaşanan kayıplar eklendiğinde, manzara epey tatsızlaşıyor. Yine de bugün geriye kalanlar bile, Müslüman Saraybosna’yı iliklerimize kadar yaşamamıza yetiyor.
Yarın –18 Haziran– Gazi Hüsrev Bey’in vefat yıldönümü. Bu vesileyle, Saraybosna’ya İslâm’ın mührünü vuran bu büyük devlet adamını saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Yazıdaki teknik detaylar için, Hatice Oruç Hanım’ın Türk Tarih Kurumu Belleten dergisinin 2009 tarihli 268’inci sayısında yayınlanan kapsamlı makalesinden istifade ettim. Kıymetli okurlara, bu makaleyi sitayişle tavsiye ederim.
HABERE YORUM KAT