‘’Müslüman Davetçinin Kaçınması Gereken Münkerat’’
Bartın Özgür-Der seminerlerinde bu hafta ‘’Müslüman Davetçinin Kaçınması Gereken Münkerat’’ konusu işlendi.
Nihat Yalçın’ın sunumunu yaptığı konuşmada şunlar ifade edildi:
"Dış gündemlerimizin hızla değiştiği her türlü ifsat edici olumsuzlukların zihinleri meşgul ettiği günümüzde iç bütünlüğümüz ve ruh sağlığımızı koruyabilmek oldukça zordur. İstikamet üzere olabilmek sırat-ı müstakim üzere yolda şaşırmamak için azimle ve sabırla dinç kalarak kararlı bir duruşumuzun olması gerekmektedir. Sırat-ı müstakim üzere yaşayabilmek için işe içimizden kaynaklanan fücur ve illetlere karşı furkan olan Kur’an ile yenilenmeli ve fıkhı nezih insanlar olmalıyız. Allah’ın ipine sarılarak tevhidi perçinleştirmek zorundayız.
Toplumsal tevhidi sağlayamadığımız için ümmet olarak günümüzde çok ağır bedeller ödenmekte. Hac suresi 10. Ayette(22/10) ve diğer ayetlerde Rabbimiz yaşadığımız sıkıntıların bizlerin olumsuz ve sünnetullaha aykırı düşüncelerimiz kaynaklı, ürettiklerimiz sebebiyle başımıza geldiğini belirtiyor. Zira Allah’ın biz kullarına zulmetmesi kabil değildir.(3/182). Rad /11’de belirtilen yasaya göre bir toplumun değişimi, iyi veya kötü yönde, o toplumun bireyleri sinelerindeki olumsuzlukları değiştirirlerse mümkün olacaktır.
Rehberinin Kur’an ve Rasulullah’ın (s) ınsünnetinin oluşturduğu bir toplum nasıl olurda parçalara bölünüp tefrikaya düşerek birbirine kötülük ederler? İşte bu tefrikanın kaynaklarından biri olan “haset” duygusunu ele almalıyız. Haset tanım olarak haset edilen kimsede ki nimetin elinden çıkmasını arzu etmek, nimet ve şerefin ondan alınıp kendisine geçmesini temenni etmektir. İçten kaynaklı davranış olan haset gıybet, kıskançlık, egoizm, kavmiyetçilik ve kibir neticesinde ifrat ve tefrit olgusunun insana yerleşmesinden kaynaklanır. Kötüyü meşru gören ve bu ifsat davranışına tutulan insan sonrasında her türlü zulmü yaptırabilmektedir. Kuran’da bu akim halin ilk defa meleklerden iblisin Hz. Adem’i (as) haset etmesiyle başladığı bildirilir. Kabil’in Habil’i katletmesiyle devam eder. Nihayetinde geçmiş bütün elçilere (as) yaşadıkları dönemlerde “Aramızdan sana mı indirildi” (İbrahim 14/9) denilerek, Allah’ın emirleri itibarsızlaştırılmaya çalışılarak,Sebe 34/34, Zuhruf 43/24, Yunus 10/15 de anlatılan haset tutumlarıyla mücadele etmişlerdir.
Haset ve nefsi olana tamahın yol açtığı savrulma bazen dünyevi zenginlik bazen de kavmiyetçilik anlayışlarına, malın kendisinde toplanmasını isteme gibi tekasüre yol açmıştır. Bu mefsedet durumdan uzaklaşmayı emreden Rabbimiz bize yolu gösterir. Malı paylaşmak, vermeyi alışkanlık haline getirmek, infak ve isar gibi güzel davranışlara meyletmek bu bireysel bozulma halinden Mümin kişinin uzaklaşmasını sağlar.
-Hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmalı (40/56, 113/1-5)
-İblisin saptırmalarına karşı ihlasa tutunmak (33/82-83)
-Saptıranlara karşı Rabbimizin açık delillerine sarılmak (12/24)
-Kötülüğü en güzel şekilde engelleme düsturunu ve şeytanın dürtmesine karşı Allah’a sığınmak (41/34-36) gibi ayetlerle amel edip yüce Allah’tan affımızı isteyerek haset duygusuna kapılmamaya çalışmalıyız.
Günümüzde ABD ve batılı devletler bütün nimetlerin kendi ellerinde toplanmasını istediklerinden Suriye ve Irak’ta istedikleri gibi at oynatmaktalar. Oralarda vahşice insanları katletmekteler. İran mezhepçi ve kavmiyetçi duygularla Müslümanların düşmanlarıyla işbirliği yapmakta ve bölge halkına diğer küffar ordularıyla aynı safta zulmetmektedir. Filistin’de, Gazze’de, Açe’de, Doğu Türkistan’da, Afganistan’da ve diğer dünyanın birçok yerinde de yaşanan vahşetin nedenlerindendir haset ve kıskançlık duygusu.
Vahdete giden yolda takva ve hayırlarda yarış halinde, Rabbimize hesabı verilebilir ameller içerisinde, kardeşçe, İslam yolunda saf tutarak ve kendi iç benliklerimizdeki olumsuzluklardan arınarak bir ömür sürmeli ve son nefesimizi gerçekten Müslümanlar olarak teslim etmeye gayret göstermeliyiz."
HABERE YORUM KAT