Müslim Şişani: Müslümanlar Terörist Yaftasını Kabul Etmemeli
Suriye'de muhaliflerin yanında savaşı sürdüren Çeçen komutan Müslim Şişani, terörist tanımına karşı durulması gerektiğini savundu.
Suriye'de faaliyet gösteren Çeçen yabancı savaşçıların önemli komutanlarından Müslim Şişani, bölgedeki muhalif muhabirlere verdiği röportajda birçok konuya değindi. Lazkiye ve İdlib merkezli faaliyet gösteren Cunudu'ş Şam'ın lideri Şişani'nin röportajında kendisine terör listesine alınması ve terörizm olgsu hakkında da önemli sorular soruldu. Röportajın ilgili kısmı Mepa News tarafından tercüme edildi. (Not: Metinde yer alan parantez içerisindeki kısımlar çevirmene aittir.)
"Kafirlere göre silahlı her Müslüman terörist"
Gerçek şu ki terör listesine eklenmek benim için şaşırtıcı değil çünkü kafirlere göre kendisini yahut yakınlarını müdafaa etmek için eline silah alan herhangi bir Müslüman, teröristtir. En kötü şey ise biz Müslümanlar kolayca bu korkunç yaftaları kendimize yapıştırıyoruz, ve hatta bunlarla gurur bile duyuyoruz. Ve bu yolla bilincinde olmadan kafirlere bizlere karşı olan savaşlarını sürdürmelerinde yardımcı oluyoruz.
Gençlerin bunun hakkında düşünmesini istiyorum, zira her şeyden çok bu soruları aydınlığa kavuşturmaya ihtiyaçları var.
Terörizme yüklenen anlam
Kafirler, dünyada insanlık tarafından en çok nefret edilen tüm mefhumları "terörist" kelimesinde birleştirmiş durumda: Teröristler sivilleri, çocukları ve yaşlıları öldürerek insanların gözünü korkuturlar, teröristler merhamet nedir bilmezler ve insanların ızdırabından haz alırlar. Bir terörist ayrım yapmadan herkesten nefret eden, sadece yok edebilen bir yaratıktır, terörizmin kökü kazınmalıdır, çoğunluğu kurtarmak için, bunu yaparken masum insanlar eziyet çekecek olsa bile.
Ve bu korkunç kelimeyi -buna bizim de yardım etmediğimiz söylenemez- İslam ile bağdaştırdılar. Ve biz, Müslümanlar, bunu sakince kabul ettik, sonuçları dinimize ve tüm ümmete büyük derecede etki etmesine rağmen.
Suriye'de zemin nasıl değişti?
Bu sonuçları anlamak için, Suriye'deki cihada kısaca bir göz atalım. Muhtemelen dünyanın, bu cihadın başlangıcında zalim Esed’in elinde ızdırap çeken Suriyelilere karşı sergilediği olumlu yaklaşımın ne olduğunu çok iyi anlarsınız. Dünya onu halkını öldüren vahşi bir katil olarak addetti ve çok az ülke ona destek oldu. Eğer, halk içindeki otoritesiyle ilgili olan (halkının düşüncesine değer veren) hükümetlerden birisi ona desteğe gitseydi, milleti onu (o hükümeti) da bir zalim olarak görecekti. Bu nedenle Esed resmi olarak sadece dindaşları olan Şiilerce desteklenmişti. Bu tağutun yanında aslen yer alan Rusya bile ona askeri destekte bulunduğunu resmi olarak kabul etmekten çekinmişti. Dünyanın her yanından Müslümanlar rahat rahat Suriye’ye yardım edebiliyordu, halka ve mücahitlere. Müslümanlara desteğe gelen bu kardeşler Ümmet tarafından kahraman olarak görülüyordu, zira herkes bir haftalığına olsa bile buraya gelmeye çalışıyordu. Ve Müslümanlar yavaşça galebe çalmaya başladı. Ümmetimiz, her bir tarafta zulüm altında olan ümmetimiz, Suriye’ye büyük bir umutla bakmaya başladı.
Bu elbette, İslam’ın canlanışından korkan, dinin düşmanlarının gözünden kaçmadı. Ve ellerindeki bağı çözmek (diledikleri şeyi yapabilmek) için çağı geçmiş numaralarını kullanmaya başladılar.
"Cihadın başında burada olanlar bunu gördü"
Amerika onları kara listeye aldığında halkın Nusra Cephesi’ni desteklemek için nasıl gösteriler düzenlediğini hatırlıyoruz. Özgür Suriye Ordusu emirlerinin kardeşlerin bölünmesine müsaade etmeyeceklerine dair nasıl resmi açıklamalar yayınladıklarını hatırlıyoruz. Bu zamanlarda halk ve mücahitler birleşmiş durumdaydı. Cihadın başlarında burada olan kardeşler bunu gördü.
Fakat İslam’ın düşmanları burada durmadı ve Müslümanları iyi-kötü olarak şiddetli bir biçimde bölmeye başladılar. Ve bunun nasıl olduğu hakkında, çok fazla açıklamaya ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum, düşünen insanlar bunu çok iyi gördü. En kolay yol, ‘günün birinde hilafet inşa etmek isteyen’ aşırıcı Müslümanları (IŞİD’i kastediyor) desteklemekti, buna yeni örgütte önemli pozisyonlar işgal edecek iyi eğitilmiş ve hazırlanmış ajanları eklemek ve buyrun: Bağdadi’nin İslam Devleti sabitlenmiş durumda. Bundan sonra, boruları ötmeye başladı. Daha sonra ise medya, “teröristlerin gaddarlığını” göstermek suretiyle, Suriye’de yaşananlara dair fikirlerini değiştirdi, ve kafirler diledikleri şeyi yapmaya muktedir olmuştu.
"Acımasızca öldürmeye başladılar"
Ve bunun sonuçlarını biz bugün görüyoruz. Bugün, sadece Beşar Esed değil, aynı zamanda canı isteyen herkes, sessizce bombalıyor, mümkün olduğunca fazla masum insan, kadın, çocuklar, yaşlılar öldürülüyor ancak dünya bunu gerekli bir adım olarak görüyor. Her şeyden sonra, insanların gözü “bu canavarların Suriye’den evlerine, asli yurtlarına geleceği” ifadesiyle korkutuldu ve onları şehirlerinde, evlerinde acımasızca öldürmeye başladılar. Ve bunun mümkün olduğuna dair bir kanıt olması için, kafirler kendi sakin ve huzurlu halklarını, ne yaptıklarını anlamayan gençlerimizi kullanarak patlattılar; ve belki de kendi kendilerini patlatarak hoşlanmadıkları bazı Müslümanları patlamalardan dolayı suçladılar, ki bu olaylar halkın tereddütlü olduğu ve liderlerine tamamen güvenmediği bazı ülkelerde tekrar tekrar yaşandı.
"İslam'a karşı işlenen suçlar meşrulaştırıldı"
Bugün, Müslümanların eli kolu bağlı durumda. Şayet birisi buraya yardıma gelmeye karar verirse o anlamak zorunda ki evine geri dönecek bir yolu olmayacak ve buna çok az kişi cüret edebilir. Aynı zamanda çok az kişi finansal desteğe de cesaret edebilir zira buna karşı çok uzun hapis cezaları veriliyor, yahut en azından işlerini kaybetme riski oluyor, eğer bir işleri varsa. Hatta sivillerin bombalanmasına karşı bir yürüyüş düzenlemek bile halihazırda tehlikeli durumda, insanlar “teröristlere destek verdiği” için tutuklanabilir. Ve bu burada durmadı, teröristlerle bağlantıları olduğuyla suçlayarak kendi ülkelerindeki Müslümanlara baskı uygulamaya başladılar, mücahitlerlere sadece sözleriyle destek olduğu için insanları tutukladılar, camileri kapattılar, İslam’ın dış alametlerini (peçe gibi) yasakladılar. Dahası, tüm bu yaşananlar nedeniyle, kitleler halinde İslam’a katılmakta olan gayrimüslimler de azaldı, zayıfladı. Ve kafirlerin liderleri bunu, bizleri, mücahitleri terörist olarak niteleyerek meşrulaştırdı.
Ne yaparsak yapalım kafirlerin bize karşı yeni entriklarla geleceğini anlıyorum, ancak onlara ekstra sebepler vererek yardım etmemeliyiz, bilakis mümkün olduğunca buna karşı savaşmalıyız.
Fiillerimizin şeriatta helal mi haram mı olduğuna dair soruya cevap vermeyeceğim, bu meseleleri çözmek için vasıflı alimler olması nedeniyle. Ben maslahat ve mefsedet (yarar ve zarar) hakkında konuşuyorum.
"Hiçbir zaman terörist olmadım"
Kendim hakkında kısaca şunu söylemek istiyorum: Hiçbir zaman bir terörist olmadım ve teröristlerden her zaman nefret ettim, nerede olurlarsa olsunlar. Çeçenya’da, halkımı terörize edenlere karşı savaştım, kuvvetliyi de zayıfı da öldüren, kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar da dahil, onlara gözdağı vererek boyun eğdirmek için. Ve burada, Suriye’de de bu insanları aynı şekilde terörize edenlere karşı savaşıyorum. Ve hiçbir zaman bir suçlu olmadım, her zaman adalete dikkat ettim ve her zaman gaddarlıktan nefret ettim, düşmana karşı olsa bile. Bu benim, hakaret ve aşağılanma karşısında zorla saptırılamayacağım yolumdur, zira ben Allah’ın dinini temsil ediyorum.
Kaynak: Mepa News
HABERE YORUM KAT