Muş Özgür-Der’de Temmuz Dergisi Değerlendirildi
Muş Özgür-Der edebiyat programlarının ikincisinde, İlyas Sayım tarafından Temmuz Dergisi’nin Ekim 2016 sayısı değerlendirildi.
İlyas Sayım, sunumunda şunları söyledi:
Edebî anlamda donanmanın ve elde ettiğimiz estetik mühimmatın yürüdüğümüz yolu güzelleştirdiği ve kendimiz olarak kalma cehdimizi pekiştirdiği gerçeğinden hareketle bir Temmuz’u daha idrâk ettik.
Bu sayıda da dost bahçesinden bize en güzel gülleri derme gayreti ile tanıklıklarını yarına taşıyan şair kardeşlerimiz var. Kimisi: “Ali bezmiş artık dost kinayesinden, düşman tarizinden ey yâr/Dilini tövbeyle yuma, dalını meyvesiz koma, elini taşsız bırakma” diye haykırarak prensipli duruşu öğütlerken bir diğeri, “ve bir şiir dökülüyordu şerefelerden meydanların gel sesiyle/peygamber geleneği bir çağrıydı bu bilal’in tarihe hediyesi” nidasıyla hakkı duyurmanın coşkusuna eşlik ediyor.
Ali Emre, oryantalizm ve estetik kelimelerinin bizdeki yan etkilerini edebiyat tarihî çerçevesinde irdeleyerek bizi kanıksadığımız ve sahihliğinden neredeyse hiç şüphe etmediğimiz edebî yargılara karşı uyararak şöyle söylüyor: “Edebiyat alanındaki klişe ve ezberler, hurafe ve bâtıl inanışlar diğer alanlardakilerden hiç de az değildir.”
Hasan Aycın ile yapılan söyleşide onun çizgilerle varlığı anlamlandırma/tefsir çabalarının bir ürünü olan sanat faaliyetleri ile alâkalı bilgiler buluyoruz. Onun, “Yolunca yürüyene, yürümek zor gelmez.” sözü mesleğine bağlılığının ve üretkenliğinin nasıl mümkün olduğunu cevaplıyor aslında. Sanatçı ile daha fazla bilgiyi Suavi Kemal Yazgıç’ın söyleşiyi takip eden değerlendirme yazısında görebilirsiniz.
Bahadır Kurbanoğlu, “muhafazakârlık” ve “bin yıllık tarih söylemlerini” sorgulayarak önemli bir tartışmaya katkı sağlıyor ve bizi tefekküre zorluyor. Ümmeti ulus ölçeğine indirgeyen ve bu noktada Kemalizmle uzlaşarak kendine has bir karakter kazanan tutuculuğun sadece gelenek ve görenek dairesine hapsolması ve kuranî olmaktan çok beşerî tasavvurlarca yoğurulması onu neden benimseyemeyeceğimizi açıklar niteliktedir. Babanzâde Ahmed Naim ve Yahya Kemal arasında geçen bir münakaşa da birbirine zıt argümanların sunulması ve somut bir vaka olması yönüyle oldukça dikkat çekici.
İsmail Alper Kumsar’ın çalışkanlığı ile Behçet Necatigil’in detaylarına ve telmihlerine vakıf olduğumuz bir gazeli bize şairin Zonguldak’taki hayatına dair her yerde rastlayamayacağımız türden bilgiler takdim ediyor. Bu yönüyle de okunası ve tavsiye edilesi bir yazı elbette.
Erol Yılmaz’ın yalın anlatımıyla kütüphanelerin medeniyet hayatımızdaki yeri ve onun bizi şekillendirmede ne denli merkezî bir rol oynadığı açıklık kazanıyor. Böylece “dört başı mamur bir kütüphane inşa etme noktasında asıl engelin para değil, bunun farkına varamamış bir kafa olduğunu” anlıyoruz.
Dergideki en bariz özellik ister şiir ister düz yazı yoluyla olsun 15 Temmuz darbe girişiminin akim kalmasını temin eden toplu uyanışı edebî ve estetik çerçevede devam ettirme cehdi olarak görülebilir. Sosyal içeriğin ağır basması da bu niyete istinat ediyor.
Yalnız Erdoğan Aydoğan’ın “Kalkışma” başlıklı güzel yazısına eşlik eden şiirde garipsediğim(iz) bir anlayış var: Allah’ın ismi dışında birtakım varlık, eylem ya da unsurlara yemin edilmesi. Üslubuyla Âdiyat Suresi’ni hatırlatan şiirde darbe teşebbüsünü geçersiz kılan kişiler ya da onların çeşitli fiilleri üzerine ant içilmesini cevaz bağlamında eleştirebileceğimi(zi) düşünüyorum.
Dergimizde bundan sonra da bize istikamet tayin edecek potansiyaldeki bu coşkulu direnişin edebiyat ve oradan da hayat dairesine nüfuz ederek etkinliğini sürdürmesini temenni ediyoruz.
HABERE YORUM KAT