Muş Özgür-Der’de “Necip Fazıl Kısakürek” Semineri
Muş Alparslan Üniversitesinden Dr. Servet Şengül, Muş Özgür-Der’in davetlisi olarak Eğitim-Bir Sendikası seminer salonunda 11.3.20018 tarihinde “Necip Fazıl Kısakürek” konulu bir konuşma yaptı.
Muş Alparslan Üniversitesinden Dr. Servet Şengül, Necip Fazıl’ın doğumundan ölümüne kadar gerçekleşen, onun bir düşünce ve şiir üstadı olmasını sağlayan şartları değerlendirdi.
Şengül, Necip Fazıl’ın “Üstad”a dönüşmesini üç aşamada kurguladı. Şengül’e göre içinde doğduğu şartlar, eğitim hayatı ve Abdülhakim Arvasi’yle tanışmasından sonraki dönemin tamamı onu bugün tanıdığımız idealist insana evriltmiştir. Kısakürek, baba tarafından soylu bir ailenin çocuğudur. Doğduğu konak onlarca çalışanının yaşadığı, tabiri caizse cinlerin, hayaletlerin yaşadığı bir konaktır. Büyük babası Mehmet Hilmi Efendi, Fuzuli Divanı okuyan, Osmanlı ve İslam kültürüyle yetişmiş, Fransızların Legion d’honneur ödülünü alacak kadar eğitimli bir aydındır. Sultan Abdülhamit’e düzenlenen Yıldız Sarayı Camii suikast girişimi sanıklarının da hâkimidir. Babaannesi Zafer Hanım, dedesinin aksine alafranga yaşamın mümessili, yaşlanmaktan korkan, evhamlı ve mağrur bir kadındır. Necip Fazıl’ın babası Kadıköy hâkimliği de yapan, fakat hiç de örnek hayatı olmayan “Deli Fazıl” lakaplı Abdülbaki Fazıl Bey’dir. Annesi Mediha Hanım, gün yüzü görmemiş ve kendisine konak dışında bir ev tutulmuş mazlum bir kadındır. Yukarıda adı geçen tüm şahıslardan tevarüs eden ırsi özellikler ve mekân şairin karakterini de şekillendirmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek’in ikinci dönemi eğitim dönemidir. Bu dönemde değişik okullarda Peyami Safa, Ahmet Hamdi Akseki, Yahya Kemal Beyatlı, Hamdullah Suphi Tanrı över, İbrahim Aşki Efendi ve Mustafa Şekip Tunç gibi birçok değerli şahsiyetten dersler almıştır. Necip Fazıl’ın eğitim hayatında Mekteb-i Fünun-ı Bahriye-i Şahane’nin ve Fransa’nın yeri çok etkilidir. Şiir ve şairliğinde birincinin, kumar ve bohem hayatında ikincinin rolü büyüktür. Kısakürek eğitim için gittiği Sorbonne’da kumar illetine tutulmuş, Abdülhakim Arvasi’yle tanışmasından bir süre sonraya kadar da bu hastalığa duçar olmuştur. Necip Fazıl’ı ideal mefkûresi Büyük Doğu’ya yönelten, herkesin malumu üzere Abdülhakim Arvasi’yle tanışmasıdır. Dedesi Mehmet Hilmi’den aldığı eğitimin ve ahlakın semeresi bu dönemden sonra kendini göstermiştir. Artık Necip Fazıl için mücadelelerle dolu yeni bir yaşam başlamıştır: “Kaldırımlar’ın şairinden Çile’nin şairine doğru değişim.”
Üçüncü dönemde Necip Fazıl, “iç dünyasındaki fırtınaların dış dünyasındaki fırtınaya dönüştüğü” Büyük Doğu dergisini çıkarır. Burada sert bir yayın politikası belirleyen şair, bu nedenle defalarca hapse düşmüştür. Yine Büyük Doğu dergisi on altı kez kapanıp açılmıştır. Büyük Doğu aynı zamanda 1949’da bir cemiyete dönüşmüş ve bu cemiyetle birlikte Kısakürek için Anadolu’nun konferans yolları da açılmıştır. Tüm bu konferanslarda Necip Fazıl, kendi fikriyatını ve Büyük Doğu mefkuresini Anadolu insanına anlatma şansı bulmuştur. Şairin Büyük Doğu İdeolocyası’nda da belirttiği üzere Batılılar, Doğuluları, şarklı, barbar ve enayi insanlar olarak tanıtsalar da Doğu medeniyeti yeniden dünyaya hakim olacaktır. Necip Fazıl’a göre bizim Batı’ya esaretimizin nedeni, Batı’nın maddi gücü karşısında nefsi muhakemeye gitmeyişimiz ve onların ilmine tam teslim oluşumuzdur. Bizler dört halife, Emeviler, Abbasiler ve Kanuni’ye kadar onlardan ilerideyken Rönesansla birlikte gerilemeye başladık. Batılılar, Yunan, Roma ve Hristiyanlık kültürünü birleştirerek Doğu medeniyetine üstünlük elde etti. Bizde ise hem sağ hem sol cenahta ham ve yobazlar ya İslam’ı ya da Batı’yı yanlış anlayarak gerilememize destek oldular. Batı medeniyeti 1. ve 2. Dünya savaşlarında görüldüğü üzere makineyi ahlaka üstün kıldığından buhrana düştü. Necip Fazıl’a göre Batı’nın bu buhrandan kurtuluşu makineyi ahlaka teslim etmekle gerçekleşebilir. Necip Fazıl Kısakürek, dünyanın bir “yeni”ye muhtaç olduğunu söyler. Türk milleti kendini ve dünyasını iyi teşhis etmelidir. Montaja “red” yerliye “evet” demelidir. Bugün 2. Dünya Savaşı’nın nedenlerini iyi tahlil edecek yöneticilere ihtiyaç vardır. Türk milletinin kurtuluş yolu “ahlaklı filozoflar”dadır. Şaire göre Büyük Doğu İslamiyet’in kuracağı ideolocya ile oluşacaktır.
Muş Eğitim-Bir Sen konferans salonunda gerçekleşen program soru ve cevap faslının ardından sona erdi.
HABERE YORUM KAT