Mursi'ye 'Musaddık' muamelesi mi yapılıyor!
Mısır halkının cumhurbaşkanlığına seçtiği Muhammed Mursi eski rejimin kalıntıları tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Mısır'da yaşananlar Ağustos 1953'te İran Başbakanı Muhammed Musaddık'ı deviren sokak darbesi öncesinde yaşanan süreci hafızalara getiriyor.
1950 başlarında büyük bir halk desteğiyle iktidara gelen Başbakan Musaddık, Şah'ın yetkilerini kısıtlamış, orduyu kontrol altına almış ve İran petrollerini millileştirmişti. İngiltere ve ABD diğer ülkelere kötü örnek olduğu gerekçesiyle Musaddık'ı bir sokak darbesiyle devirmişti.
60 yıllık askeri rejimin son diktatörü General Hüsnü Mübarek'in devrilmesinden sonra yapılan serbest seçimlerde Muhammed Mursi Mısır Cumhurbaşkanı seçilmişti. Mursi henüz altı ayını bile doldurmadı ama Tahrir Meydanı bu kez kendisine karşı gerçekleştirilen protesto gösterilerine sahne oldu.
Cumhurbaşkanı Mursi geçiş sürecini kontrol altında tutmak için bir takım yetkileri geçici olarak uhdesine almıştı. Gürültü de bundan sonra koptu. Mursi haksız bir şekilde "Firavun" ve "diktatör" olmakla itham edildi.
Hüsnü Mübarek'in gitmesiyle "askeri vesayet rejimi" son bulmuş değil. 60 yıllık rejimden beslenen sınıflar, büyük sermaye, yargı, medya ve ordu mevzilerini terketmeye tahammül edemiyor. Başta İsrail olmak üzere, Mursi'nin seçilmesinden rahatsızlık duyan güçler Mısır'ın geleceğini kontrol altına almak istiyor.
Hiç kuşkusuz, Mursi'nin kendisine yönelik tepkileri doğru değerlendirmesi ve Mısır'ın geleceğine ilişkin kararlara toplumun farklı kesimlerini ortak kılacak çözümler üretmesi şart. Mursi muhaliflerinin de tepkilerini eski rejimi muhafaza etmek isteyenlerin işlerine yarayacak şekilde göstermemeleri gerekiyor.
Bu bağlamda Başbakan Erdoğan geçen yıl bir Mısır televizyonuna verdiği röportajda "laiklik" konusunda bazı açıklamalar yaparak demokrasiye geçiş sürecinde yeni yönetimi bekleyen problemlere dikkat çekmişti. Başbakan Erdoğan konuşmasında yeni anayasa yapılırken bütün inanç gruplarının dikkate alınması gerektiği hususunda bir takım yapıcı uyarılara da yer vermişti.
MUSADDIK KÖTÜ EMSAL OLDU
Mısır'daki mevcut durum bir bakıma 1953'te İran'da Başbakan Muhammed Musaddık'ın Amerikan ve İngiliz istihbarat servislerinin ortak bir operasyonu sonucunda devrilmesine yol açan sürece benziyor.
1951'de geniş bir koalisyon olan "Milli Cephe"nin lideri Dr. Muhammed Musaddık başbakan seçilmişti. İlk işi İran petrollerini elinde tutan "İngiliz-İran Petrol Şirketi (AIOC)"ne el koymak olmuştu. Büyük bir halk desteğine sahip olan Musaddık, Şah Muhammed Rıza'nın yetkilerini kısıtlamıştı.
1953'te bir halkoylaması ile elini güçlendiren Musaddık, Meclis'ten ülkeyi altı ay boyunca kararnamelerle yönetmesini sağlayan yetkiler almış, süre dolduğunda bu yetkileri bir yıl daha uzatmıştı. Ordunun bütçesini yüzde 15 kısmış, 136 subayı ordudan uzaklaştırmış, yanı sıra geçmişteki silah alımlarını soruşturmak üzere Meclis'te bir komisyon kurmuştu.
Ervand Abrahamian'in "Modern İran tarihi" kitabında belirttiği gibi AIOC İran'da dünyanın en büyük petrol rafinerine sahipti. Ham petrolün ikinci büyük ihracatçısıydı ve dünyanın üçüncü büyük petrol rezevlerini elinde tutuyordu. İngiliz donanmasının yakıt ihtiyacının yüzde 85'ini karşılıyordu. AIOC dünya çapındaki karının yüzde 75'ini İran'dan sağlıyordu.
Musaddık'ın İran petrollerini millileştirmesi, sadece İngiltere'nin değil ABD'nin çıkarlarını da tehlikeye atıyordu. Musaddık'ın girişimi, Endonezya, Venezuala ve Irak'ta da emsal teşkil ederek onları da aynısını yapmaya kışkırtabilirdi. Böylelikle uluslararası petrol piyasasının Batılı petrol şirketlerinin denetiminden alarak petrol üreten ülkelere kaydırabilirdi. O halde her ne pahasına olursa olsun Musaddık işbaşından uzaklaştırılmalıydı. 1953 Ağustos Darbesi'nin gerekçesi buydu.
TAHRAN MEDYASI CIA'NIN ELİNDEYDİ
Enterasandır, Musaddık da uluslararası medya organlarında "fanatik", "diktatör", "demagog", "şark kurnazı", "mağdurluk takıntısıyla hareket eden", "dar kafalı", "değişken", "mantık ve sağduyuya kulak vermekten kaçınan", "yabancı düşmanı" biri gibi gösteriliyordu.
1952 sonlarında ABD Başkanı Dwight Eisenhower ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill, Musaddık'ın devrilmesi konusunda anlaştılar. CIA ve SİS (İngiliz gizli servisi) tarafından ortaklaşa yürütülen "Ajax Operasyonu"nu CIA'nın Ortadoğu Bürosu Şefi Kermit Roosewelt yönetti.
Kermit Roosewelt 1970'lerin sonunda "Countercoup (Karşı darbe)" başlığıyla darbe anılarını yayınladı. Amerikalı gazeteci Stephen Kinzer de 2003'te yayımladığı, "Şah'ın bütün adamları: Bir Amerikan darbesi ve Ortadoğu'da terörün kökenleri" kitabında herşeyi anlattı.
Kinzer'in belirttiği gibi İran'da onlarca yıldan beri var olan İngiliz entrikacılığı ve son zamanlarda buna eklenen CIA'nın çalışmaları Kermit'e mükemmel işbirliği imkanları sağlamıştı. Bunların arasında tecrübeli ve becerikli bir avuç İranlı ajanın uzun yıllara dayalı çalışması sonucu biraraya getirdiği politikacılar, askerler, din adamları, gazete editörleri ile sokak çetesi liderlerinden meydana gelen gizli bir oluşum vardı.
CIA bu ajanlara her ay onbinlerce dolar ödüyordu. 1953'ün ilkbahar ve yaz ayları boyunca Musaddık'ın CIA'dan rüşvet alan bir molla, bir gazeteci ya da bir politikacı tarafından suçlanmadığı bir tek gün bile geçmemişti. Özgür basının dokunulmazlığına büyük özen gösteren Musaddık ise bu kampanyanın bastırılmasına izin vermemişti.
Kinzer'in verdiği bir bilgiye göre Tahran'da yayınlanan her 5 gazeteden 4'ü CIA'nın etkisi altındaydı. CIA'nın propagandacılarından Richard Cottam yıllar sonra şöyle diyecekti:
"Yazdığım her yazı hemen ertesi gün İran basınında yer alıyordu. Bu da insana güçlü olduğu duygusu veriyordu. Yazılar Musaddık'ı komünist işbirlikçisi ve fanatik olarak göstermek amacıyla tasarlanmıştı."
28 ŞUBAT'A BENZİYOR!
Musaddık'ın devrilmesi "28 Şubat"a benzer bir süreç sonucunda gerçekleşti. 1953 yılının Ağustos ayı başlarında CIA için çalışan çeteler Musaddık karşıtı protesto gösterileri organize ettiler. 15 Ağustos günü darbeciler başarısızlığa uğramış ve Şah ülke dışına kaçmıştı.
Kermit ve adamları pes etmediler. CIA ve SİS'in kiralık adamları kalabalıkları meydanlara akıtmaya devam ettiler. Tahranlı kabadayılardan "Beyinsiz Şaban" ve adamları başı çekiyordu. İşin tuhafı, Musaddık kendi taraftarlarından karşı-gösterilerde bulunmamalarını istemişti. Böylece meydanlar provokatörlerin yönlendirdiği kalabalıklara kalmıştı. Batı basını bu durumu halkın Musaddık'a isyan ettiği şeklinde yansıtacaktı.
Musaddık'ın olayları durdurmakla görevlendirdiği Tahran polis şefi General Muhammed Defteri de saf değiştirmişti. Çetelerin organize ettiği kalabalıklar Musaddık'ın evinin önünde birikmişti. Bu arada Şah yanlısı subaylar da tanklarla Musaddık'ın evinin etrafını kuşatmıştı. Musaddık arka bahçeden kaçarak canını kurtarmıştı.
19 Ağustos gecesi iş bitmiş, CIA'nın "iyi çocuğu" General Fazlullah Zahidi tankların eşliğinde başbakanlık görevini uhdesine almıştı. Ajax Operasyonu başarıyla tamamlanmış, Şah Tahran'a dönmüş, Musaddık da teslim olmuşu. İpleri tümüyle eline geçiren Şah Muhammed Rıza 1979'daki halk devrimine kadar İran'ı demir bir yumrukla yönetmişti.
Operasyonun getirisi ne oldu?
1953'te İran'da Başbakan Musaddık'ın düşürülmesinde başrol oynayan CIA Ortadoğu Bürosu şefi Kermit Roosewelt, Tahran'daki "Subay Kulübü"nde yeni Başbakan General Zahidi ile arkadaşlarına hitaben şunları söylemişti:
"Dostlarım, İranlılar; bana kulak verin. Hepinize, bize gösterdiğiniz sıcak ilgi ve nezaketinizden dolayı minnettarım, teşekkür ediyorum. Ama bir şeyi çok açık olarak, altını çizerek ifade etmek istiyorum. O da şu: Ülkeniz bana, Amerika'ya ya da İngilizlere hiçbir şey borçlu değil. Size yaptığımız yardımlar karşılığında hiçbir şey istemiyoruz, istemeyiz, istemeyeceğiz. Belki, lütfedilirse o da bir teşekkür her şeyin karşılığı olacak. Bunu kendim, ülkem ve müttefiklerimiz adına kabul etmekten onur duyacağım."
Bay Kermit aynı sözleri Şah Muhammed Rıza Pehlevi'ye de tekrarlamıştı. Tabii bir palavraydı, zira 19. yüzyıl düşünürlerinden, "Amerika'da Demokrasi" kitabının yazarı Alexis De Tocqueville şöyle demişti:
"Amerikalıların ulusal karakterinin daha derinlerine indikçe, bu dünyadaki her şeyin değerini yalnızca tek bir sorunun cevabında aradıkları görülür: Bunun getirisi ne kadar olacak?"
Musaddık devrildikten sonra, İran petrolleri imtiyazını almak için uluslararası bir konsorsiyum kuruldu. Yüzde kırk pay Anglo-İranian'ın, yüzde kırk pay beş Amerikan şirketinin oldu. Kalan da Royal Dutch/Shell ile Compagnie Française de Petroles arasında paylaştırıldı. İngiliz olmayan şirketler imtiyaz anlaşmasındaki yüzde 60 payları için Anglo-İranian'a 1 milyar dolar ödediler.
Musaddık, İngiliz-İran Petrol Şirketi'ne el koyduktan sonra, ismini de "İran Milli Petrol Şirketi olarak değiştirmişti. İran halkını uyutmak için isim aynı kaldı. İran'ın petrolden aldığı pay arttı ama İranlıların şirketin hesaplarını kontrol etmelerine de, yönetiminde yer almalarına da izin verilmedi. "Modern İran tarihi" kitabında Ervand Abrahamian şöyle diyordu:
"1953 darbesi genellikle İran'ın uluslararası komünizmden kurtulması için CIA ile ortaklaşa yürütülen bir girişim olarak gösterilmiştir. Oysa uluslararası petrol kartelini kurtarmak adına Britanyalılarla Amerikalıların ortak çabasıdır. Kriz boyunca başlıca konu petrol üretiminin, dağıtımının ve satışının kim tarafından yapılacağıydı. Kamuya yapılan açıklamalarda 'Kontrol' sözcüğünden özenle kaçınılmış olsa da, gerek Londra, gerek Washington'da yayımlanan gizli raporlarda geçerli terim buydu."
Amerikalıların getirisi petrolle sınırlı değildi. İran Şahı on yıllar boyunca Amerika'dan milyarlarca dolar silah aldı. Darbeden sonra tutuklanan, üç yıl hapse mahkum edilen ve sonrasında ömür boyu ev hapsinde tutulan Dr. Musaddık ise savunmasında hakimlere şunları söylemişti:
"Benim tek suçum İran petrol endüstrisini millileştirmek ve dünyadaki en büyük impratorluğun sömürgecilik şebekesini ve onun siyasi ve ekonomik etkisini bu topraklardan atmak olmuştur."
'Beyinsiz Şaban' ve adamları işbaşında
1953'te İran Başbakanı Musaddık'ın bir sokak darbesiyle devrilmesini organize eden Kermit Roosewelt Tahran'ın yeraltı dünyasını da harekete geçirmişti. Roosewelt, Tahran'ın zengin bir ailesine mensup, aynı zamanda karmaşık ilişkileriyle tanınan "Raşidiyan kardeşler"i işe koşmuştu.
Üç kardeş olan Raşidiyan'ların (Esedullah, Seyfullah ve Kudretullah) Tahran'da geniş bir ağları bulunuyordu. Tahran'ın namlı kabadayılarından "Beyinsiz Şaban" ve adamları da kalabalıkları kışkırtmakla görevlendirilmişti.
CIA, Tahran'da bir evin odasında içinde milyonlarca dolar olan kocaman bir kasa bulunduruyordu. Dolarlar generallere, politikacılara, aşiret liderlerine, spor kulüplerine, sokak çetelerine ve işsiz güçsüz serserilere akıyordu.
CIA ve SİS (İngiliz gizli servisi) hem Musaddık lehinde, hem Musaddık aleyhindeki gösterileri organize etmişti. Güya Musaddık lehine gösteri yapan gruplar, çarşılarda dükkanların camlarını kırıyor, yoldan geçenlere saldırıyordu.
Tahran'ın fakir güney semtlerinden zengin kuzey semtlerine akın eden kalabalıklara, gerçekte ne olduğundan habersiz komünistler ile Musaddık taraftarı milliyetçiler bile katılmışlardı. "Şah'ın bütün adamları" kitabında Stephen Kinzer bu sahneyi anlatırken, "kaçının gerçek militan kaçnın provokatör olduğu hiç belli değildi ama her ikisinden de çok sayıda bulunduğu kesindi" diyor.
Maaşları CIA kasasından ödenen, Şah yanlısı 2 bin kadar asker de sivil kıyafetlerle sokak çetelerinin topladığı kalabalıkları arasına sızmıştılar. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'nin İran'ı işgal etme ihtimaline karşı CIA tarafından oluşturulmuş "Kontrgerilla" güçleri harekete geçirilmişti. "Zorhane" denilen geleneksel spor kulüpleri ile şehir çeteleri de meydanlara kalabalıklar yığmak amacıyla kiralanmıştı.
CIA ve SİS ajanları "TUDEH (İran Komünist Partisi)" ismini kullanarak dini çevreleri Musaddık'ı desteklememeleri halinde cezalandıracakları tehdidiyle tedirgin ettiler. TUDEH adını kullanarak etkili din adamlarına tehdit telefonları açıyorlardı. Dini liderlerden birinin evini bile bombalamışlardı. Amaç, mollaları Musaddık'a karşı harekete geçirmek idi. Provokasyonlar amacına ulaşmış, Musaddık devrilmişti.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT