Murat Karayılan'ın mantığındaki yanlış
PKK'nın Kandil'deki fiili lideri Murat Karayılan, Taraf gazetesi genel yayın yönetmeni ve başyazarı Ahmet Altan'a göndermiş olduğu, gerçekte bütün Türk ve Kürt kamuoyuna yönelik uzun mektupta (Taraf, 8 Ekim) "silaha ve savaşa âşık" olmadıkları halde silahlı mücadeleyi sürdürüyor olmalarını, aşağıda özetlediğim şu argümanlarla savunuyor:
PKK ve lideri Abdullah Öcalan, 1993'ten beri Kürt sorununun barışçı ve siyasal çözümü için çaba harcıyor. Ne var ki PKK'nın silahlı gücünün kendiliğinden dağılması beklenemez. Ancak sorunun diyalog ve uzlaşmayla çözümünden sonra toplumsal yaşama dâhil edilebilir. PKK 8 kez tek taraflı ateşkes ilan etti, 5 yıldır da devletle görüşüyor. Ama AKP hükümeti çözüm konusunda samimi değil. Başbakan köklü çözüm değil, bazı iyileştirmeler yaparak Kürtleri kazanmak istiyor. Bunun için seçim öncelerinde çatışmaları durdurmaya yönelik çaba harcadı. 12 Haziran'dan sonra ise ABD ve NATO desteğini, polis ve asker gücünü kullanarak PKK'yı "marjinalize" etmeye yöneldi.
Kürtler tarihin her döneminde kandırılıp oyuna getirildi. Bunun için Dersim direnişinin lideri Seyit Rıza'nın 'Sizin hilelerinizle baş edemedim bu bana ders olsun, ben de sizin önünüzde diz çökmedim o da size dert olsun' sözünü unutmayız. AKP hükümeti bu politikayla Kürt sorunu karşısında başarısız kalmaya mahkûm. Oysa daha fazla kan dökmeye gerek yok; temel tercihimizin gönüllü-özgür birlik olduğu ortada. Bu savaş on yıllar da sürse, dönüp dolaşacağımız yer yine masa başı olacak. Hükümet barış istiyorsa, Öcalan'ın çağrısına cevap vermeli. Tek liderimiz odur. Legal Kürt siyaseti de aynı çizgidedir. Bu, çözüm için çok önemli bir avantaj. Öcalan'ın kalıcı barışta rolünü oynaması için 'sağlık, güvenlik ve özgür hareket etme' koşulları yaratılsın, sorun bir hafta içinde çözüm yoluna girer...
Karayılan ve onun mantığını benimseyenlerin haklı oldukları noktalar var. Evet, Kürt sorununun çözümü için, yeni anayasanın Türkiye devleti ve milleti anlayışını yerleştirmesi; anadilde eğitim hakkının tanınması ve ülke çapında yerinden yönetimin güçlendirilmesi şart. Evet, PKK'nın silah bırakması için genel siyasi af ve militanlarının topluma yeniden kazandırılmasına yönelik önlemler de gerekli. Evet, askeri çözüm çıkar yol değil; hükümet çözüm için Öcalan'la konuşup anlaşarak, ona kalıcı çözüme katkı şartlarını sağlamalı.
Ne var ki Karayılan ve onun mantığını kabul edenlerin vahim bir şekilde yanıldıkları noktalar var. Başlıcası şu: PKK şiddeti sürdükçe gerekli reformların yapılmasını mümkün kılacak ortamdan uzaklaşıyoruz; şiddet, şiddet üretiyor. PKK militanlarını sınır dışına çekmeli; öldürmekten, tehditlerden vazgeçmeli. Kürtlerin demokratik hakları için mücadelenin öncülüğünü, yasal Kürt partileri üstlenmeli. Onlara düşen de, Kürt sorununu çözmek için bugüne kadar en büyük çabayı harcamış olan hükümeti düşman ilan etmek değil, reformlara destek sağlamak olmalı.
Bu takdirde, Kürtlerin demokratik haklarının tanınması davası bütün Türkiye'den, Kürtler kadar Türklerden de artan destek göreceği muhakkak. Türkiye artık ne 1930'ların, ne de 1990'ların Türkiye'si... Karayılan'ın kendi deyişiyle "Türkiye artık barış istiyor, çözüm istiyor. Toplum Kürt sorununa öcü gibi bakmıyor..." Kürt kimliğinin inkârı bitti, tanınması için koşullar yasal mücadele ile netice almaya hiç olmadığı kadar elverişli.
PKK şiddeti, yalnızca Türkleri değil, Kürtleri de PKK'nın üstlendiğini iddia ettiği davaya, Kürtlüğün tanınması davasına yabancılaştırıyor. Bugün Kürtlerin yarısının AKP'ye oy veriyor olması, Kürt entelektüellerinin ve Kürt sivil toplum kuruluşlarının devlet şiddetine karşı olduğu kadar PKK şiddetine de karşı tavır alması "yanılsama" ile kesinlikle açıklanamaz. PKK geçmişte ayrılıkçılığı ve Marxizm-Leninizm'i terk etti. Bir adım daha atıp şiddete son verecek olursa, Türkiye'nin uygar ve demokratik bir ülke olması önündeki en büyük engel kalkacak.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT