Münevver!
Bilmem hatırlar mısınız? Geçen kasım ayında Oscar Zoghbi (isimden yırttı zaten) adlı bir eleman durduk yere 'Çağrı filmi demode oldu yeni Çağrı çekeceğim' ayağıyla basın toplantıları filan düzenlemiş, Akkad'ın Çağrı'sını inceden iğneleyerek teknolojinin ve zamanın değiştiğini söyleyerek parsa toplamaya kalkışmıştı.
Merak edenler 1 Kasım 2008 tarihli yazımızdan konuyu ayrıntılı öğrenebilir. Elbette bir yıl önce atıp tutan şahıs bugünlerde ortalıkta yok, kaç saf Müslüman zengini "film çekeceğim" ayağına tokatladı Allah bilir!
Aslında bu tür art niyetli girişimler her yerinden yapaylık ve katakulli sızdırdığı için çevrilen dolapları keşif için ayrıca allame olmaya da gerek yok. Bu nedenle Sabah gazetesinde yılların gazetecisi Savaş Ay'ın yaptığı 'Münevver Karabulut cinayeti film oluyor' haberi beni rahatsız etti. Adı da muhtemelen 'Münevver' olacakmış bu filmin. Bir kere film yapım sistematiğine uygun bir yaklaşım değil. Daha ortada doğru dürüst senaryo, bütçe, onay, oyuncu filan yokken şark kurnazı birinin aklına gelen köşe dönme projesini 'film projesi' diye sunmak ilk etapta kamuoyunu aldatmaktır. Dahası vebali vardır bu işin. Zira üçkâğıtçı zihniyet bir süre sonra medyada yer alan bu haberleri referans göstererek üçkâğıtlarını büyütüp volinin çapını artırıyorlar.
Akabinde devletin ajansı ve Cihan Haber Ajansı'ndan okudum benzer haberi. Sinemayla alakası olmayan bir rutin haber muhabirinin böyle bir habere imza atması şüphesiz eleştirilemez ve yadırganamaz. Ancak haber mutfaklarının bu konuda titiz olup, işin uzmanlarına danışmaları gerekiyor sanırım.
Nitekim minik bir araştırma yapmak 'Münevver Karabulut filmi' entrikasının ortalık yere dökülmesi için yetti de arttı bile. Ortalıkta 'yapımcıyım' diye dolanan birtakım kişilerin geçmişleri sakat olduğu gibi, bugün yaptıkları konuşmalar da üç gram zekâsı olan sıradan bir insanın yutabileceği cinsten değildi. Yapımcı olduğunu iddia eden arkadaş bütçeyi kâh 600 bin dolar, kâh 6 milyon TL ve hatta uçmakta sınır tanımayarak 20 milyon TL'ye kadar abartıp, Türkiye'nin en pahalı filmini çekeceğini ileri sürecek kadar kendinden geçebilmiş.
'Şununla görüştüm, bununla konuştum' diyerek birtakım insanların isimlerini verip muhatapların kendisini ciddiye alma ayağı üçkâğıt tarihinin bidayetinden beri var olan bir şey. Ben eminim ki başta Karabulut ailesi olmak üzere, ne ismi geçen Osman Sınav ne de bahsi geçen onlarca oyuncunun projeyle ilgisi yok; belki öylesine bir yarım ağız geyiği yapılmış ki, atınca tutturuyor gibi görünsün diye. Türk sinemasının altın çağı olarak bilinen 1965-75 yılları arasında hizmet veren dağıtım şirketlerinin Yeşilçam'a katkısı inanılmazdı. Hatta Türk sinemasındaki starların kaderini, konuların seçimini ve genel gidişatı bu dağıtım firmaları etkiliyordu demek bile mümkün. Zira daha bir film proje aşamasındayken dağıtım şirketlerine bahis açılıyor ve onlardan alınan çek-senet ve nakit paralar ile filmler çekiliyordu. Lakin toplumun her kesimine olduğu gibi sinema çevresine de sağlam bir ahlaki yapı ve sarsılmaz etik değerler hakimdi. Bir yapımcı "falanca ile filancanın oynayacağı film yapacağım" diyorsa illa ki yapardı. Zaten Yeşilçam'ın bitişi biraz da o neslin bitişiyle ilgilidir gibime geliyor.
Şimdi ise, bu sektörü kullanarak üç kuruş çarpma uğruna kan üzerinden duygu sömürmeyi bile içlerine sindiren bir nesil gelmiş. Daha katili ortaya çıkmayan, acısı taze olan bir cinayeti para kazanma vesilesi olarak kullanmak isteyenlere başta medya olmak üzere kimsenin çanak tutmaması lazım. Toplumun genel selameti için de, Türk sinemasının etik değerlerini muhafaza etme adına da buna dikkat edip, bu tür fırsatçıları ayıklamak, acılardan rant devşirmeye kalkışanların oyunlarını bozmak hepimizin borcu.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT