Mümtaz'er Türköne... Nereden Nereye!
Salih Tuna, Mümtazer Türköne’nin hızlı geçiş seyrini özetlemiş!
HAKSÖZ-HABER
Hükümete karşı tam cephe savaş yürüten Gülen medyasında bazı kalemler var ki, çok daha ön saflarda çarpışıyorlar. Aslında cemaat mensubu da olmadıkları halde çok hararetli bir tarzda bu savaşı sürdüren, belki de ateşi körükleyen, bu isimlerden biri de Mümtazer Türköne.
Zaman gazetesi yazarının 17 Aralık operasyonuyla birlikte AK Parti hükümetine karşı keleme aldığı yazıların sertliği dikkat çekiyor. En son katıldığı bir televizyon programında AK Partinin kapatılması gerektiğine dair sözleriyle kendisinden söz ettiren bu yazarın ilginç bir kimliği ve kişiliği var. Mümtazer Türköne İslamcılık hususunda tam bir fanatik. İslamcılığa karşı tavrı eleştiriden öte düşmanlık boyutlarında seyrediyor. Nitekim son tartışma sürecini de getirip İslamcılık ve yolsuzluk ilişkisine, irtibatına bağlayarak ne kadar saldırgan bir ruh hali içinde olduğunu sergiledi. Bugün sıkı bir AK parti düşmanı kesilen Mümtazer Türköne’nin kısa sürede nereden nereye geldiğini Salih Tuna Yeni Şafak’ta yayınlanan bugünkü yazısında özetlemiş.
***
'Paralel yargı' kulağına mı üfürdü?
Salih Tuna / Yeni Şafak
Bir insan evladı, 'Talebem konumundaki eski eşimi milletvekili yaptığı halde beni milletvekili yapmayan parti kapatılsın' derse, anlaşılır bir durumdur bu.
Anlaşılır dediğim, gayet 'insani' bir haldir.
Onca romana, onca öyküye, onca oyuna, onca filme konu olmuş haset, kin ve nefret temelli dekadans biçimlerinin tebarüz etmesidir.
Gelin bu hali anlamaya çalışalım:
Çok değil daha dün denebilecek kadar kısa süre önce, 2011 milletvekili seçim döneminde, 'Siyasetin çağrısı hepimiz için (...) Siyasetin bu soylu çağrısına, ben de cevap vermeye karar verdim (...)Sadece tarih yapılırken tarihi yapanların yanında olmak, yükselen binanın mimarisine karınca kararınca katkıda bulunmak istiyorum (...) Artık fildişi kuleden çıkıp, taşın altına elimizi koyma vakti...' diyerek yazı yazdığınız gazeteye veda ediyorsunuz.
Yaptığınızı sandığınız fedakarlık için, yani, taşın altına elinizi koymayı göze aldığınız için 'tarih yapanların' ömür boyu size minnettar kalacağını düşünüyorsunuz.
Öyle ya, hem tanınmış bir yazar, akademisyensiniz, hem de bir önceki dönem aynı partiden (AK Parti) milletvekili olan eşinizin 'itibarınız' sayesinde milletvekili olduğunu aklınızın bir köşeciğinde tutuyorsunuz.
Hulasa, yüzde yüz milletvekili seçileceğinizden eminsiniz.
Belki de erkenden bakanlık hayali kurmaya başlamışsınız. (Eşiniz milletvekili olduğuna göre sizi bakanlıktan aşağısı kesmezdi.)
Gelgelelim, evdeki hesap çarşıya uymadı.
Daha ön seçimde çuvalladınız. AK Parti teşkilatları tarafından bu adam da nerden çıktı muamelesi gördünüz.
Sonuç itibariyle, AK Parti'de bir tuzluk adayı bile olamadınız.
Bütün plan ve programlarınız, gelecek hayalleriniz yerle yeksan oldu.
Ne yapacaksınız?
Büyük kahraman, müthiş halaskar edasıyla, 'Taşın altına elimi koyacağım' diye yola çıktınız, ama eliniz boş döndü.
Kimin yüzüne nasıl bakacaksınız?
Kırgınsınız, öfkeliniz, velhasıl, onurunuz çiğnenmiş hissediyorsunuz.
O kadar ki, Heinrich Böll marifeti 'Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru' kaç para!
Ama bunu belli etmemelisiniz.
Hiçbir şey olmamış, hatta hiç üzülmemiş, hiç umurunuzda değilmiş gibi davranmak zorundasınız.
İçinize atacak, veda yazısı dercettiğiniz gazetenize kös kös döneceksiniz.
Başka çareniz kalmamıştır.
Yüzünüze bakan herkesin halinize acıdığını, hatta kafa bulduğunu sanacaksınız.
Kuşkulanacaksınız: 'Şu adam yüzüme karşı hal hatırımı soruyor ama acaba kafa sesi ne diyor? 'N'oldu senin şu milletvekillik işi' diye dalga mı geçiyor?'
Kafayı yersiniz.
Sadece sizi milletvekili yapmayan partiye değil, o partinin seçmenine bile kafayı takarsınız.
Yazık ki, ödeşmek için konjonktür müsait değildir.
Eski günlerdeki gibi açıktan faşistlik yapamaz, 'kurşun atan da kurşun yiyen de' muhabbetine geri dönemezsiniz.
Çünkü 'Apo'yu paşa yapalım' diyecek kadar şavulladığınızı kimseye unutturamazsınız.
'Türkiye laiktir laik kalacak' da diyemezsiniz; hem bünyeye uymaz, hem karşılığı yoktur.
Ne yapacaksınız?
Susacak, yutkunacak, öfkenizi ikiye katlayacak, uzun lafın kısası, fırsat kollayacaksınız.
'17 Aralık ihanet kalkışmasını' zamanını kolladığınız biricik fırsat bilip kafa uzatacaksınız.
Daha önce yazıp çizdiklerinizin hilafına, Jüristokrasinin kılıcı inecek, yasama ve yürütmenin kellesi düşecek diyeceksiniz.
Hızınızı alamayacak, 'Cumhurbaşkanı el frenini çeksin', yani, demokratik normale müdahale etsin, diyeceksiniz.
Cumhurbaşkanımız 'paralel devlete' karşı çıktığını beyan edince, bizzat el freni çekilmiş kamyona dönüşeceksiniz.
Bu sefer de, 'AK Parti kapatılsın' demeye getireceksiniz.
Kulağınıza 'paralel yargı' bir şeyler üfürmediyse, 'kendine jilet atan adam' aşamasından 'kendini iptal eden adam' aşamasına gelmişsiniz demektir.
Bir sonraki aşama maalesef meczupluktur.
HABERE YORUM KAT