Müminlerin Dereceleri ve İslamcılar
“Teorik olarak İslam (Müslüman olmak) kâmil manada İslam'dır, ama pratikte, uygulamada, müminlerin hayatında gerçekleşen İslam her Müslümanda eşit değildir.”
Yazısında “Teorik olarak İslam (Müslüman olmak) kâmil manada İslam'dır, ama pratikte, uygulamada, müminlerin hayatında gerçekleşen İslam her Müslümanda eşit değildir” diyen Hayrettin Karaman, “Müslüman” ile “İslamcı” arasındaki farkı şöyle açıyor:
“İslam Müslümanlara geniş manada tebliğ ve cihad vazifesini verdiği için bu din var oldukça “oturan Müslümanlar” yanında “hareket eden Müslümanlar” da var olacaklardır ve bunlar İslamcılardır… İslamcılığı belli bir döneme, belli bir gruba, belli bir harekete bağlamak, bununla başlatıp bununla sonlandırmak isabetli bir yaklaşım değildir.”
Hayrettin Karaman’ın bugünkü Yeni Şafak gazetesinde (07.05.17) yayınlanan yazısı şöyle:
Müminlerin Dereceleri ve İslamcılar
İman, amel, takvâ, şuur ve cihad (İslam'ı yayma, koruma, eksiksiz yaşanmasını sağlama gayreti, cehdi, mücadelesi) bakımından müminler, Müslümanlar eşit değildir, bu sebeple mümin ve müslim kelimelerinin yanında “muttaki, mücahid, salih, mukarreb…” gibi nitelikler de kullanılmış ve farklılığın altı çizilmiştir.
Müslüman vardır belli derecede zayıf sayılacak bir imana, eksikli bir din hayatına sahiptir, asıl işi ve hedefi dünyayı imar etmek ve burada refah içinde yaşamaktır, İslam'ın ve ümmetin genel durumu, dertleri ve problemleri onu fazla ilgilendirmez…
Müslüman vardır hayatında şahsı ve ailesi için de vakit ayırır, onlara karşı vazifelerini yerine getirmeye çalışır, ama asıl hedefi insanlığa rahmet olan İslam'ı ve onu temsil eden ümmeti korumak, ümmetin dertleriyle dertlenmek, İslam'a ve ümmete yönelen tehlikeler karşısında duyarlı olmak, bunlara karşı elinden geldiğince mücadele etmek, gerektiği takdirde mal, can, yer yurt bağlarını bir yana itmektir…
Teorik olarak İslam (Müslüman olmak) kâmil manada İslam'dır, ama pratikte, uygulamada, müminlerin hayatında gerçekleşen İslam her Müslümanda eşit değildir; gücü ve imkânı bulunduğu takdirde kâmil manada İslam'ı yaşamak ve yaşatmayı amaç edinen Müslümanları ifade etmek için bir ikinci niteliğe ihtiyaç vardır; işte bu bana göre “İslamcı Müslüman”dır. Bu ifadeyi beğenmeyenler de bir başkasını bulmak durumundadırlar.
İslam Müslümanlara geniş manada tebliğ ve cihad vazifesini verdiği için bu din var oldukça “oturan Müslümanlar” yanında “hareket eden Müslümanlar” da var olacaklardır ve bunlar İslamcılardır.
İslamcılığı belli bir döneme, belli bir gruba, belli bir harekete bağlamak, bununla başlatıp bununla sonlandırmak isabetli bir yaklaşım değildir.
Bu giriş yazımdan sonra şu âyetleri bir de “oturan ve oturmayan, uyuyan ve uyumayan Müslümanların” farkı ve dereceleri bakımından okuyalım:
Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturup kalanlar, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad etmekte olanlara eşit olamazlar. Allah, malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah bütün müminlere o güzel geleceği vaad etmiştir, ama mücahidleri çok büyük bir karşılıkla oturanlardan üstün kılmıştır. /(Bu karşılık,) O'ndan gelen rahmet, günahların örtülmesi ve üstünlük dereceleridir. Zaten Allah hep günahları örtmekte ve rahmetiyle muamele etmektedir. /Kendilerine yazık etmekte iken hayatlarını sona erdirdikleri kimselere melekler “Ne işte idiniz?” dediler, (onlar) “O yerde zayıf görülenlerden idik” cevabını verdiler. Melekler ise “Allah'ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!” dediler. İşte onların barınağı cehennemdir ve orası gidilecek ne kötü bir yerdir! /Erkekler, kadınlar ve çocuklar içinden zayıf sayılanlar (yani) çaresiz kalanlar ve hiçbir kurtuluş yolu bulamayanlar müstesnadır. /İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, günahları bağışlayıcıdır. /Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok uygun yer ve imkân bulacaktır. Kim Allah ve Resulü uğrunda hicret ederek yurdundan çıkar da sonra ölüm onu yolda yakalarsa artık onun mükâfatını vermek Allah'a aittir; Allah daima günahları örtmektedir, engin rahmet sahibidir. (Nisâ: 95-100).
Hicret elbette şartlara bağlıdır, zorunlu hale geldiğinde o da yapılır, İslâmî hareket neyi zorunlu kılıyorsa İslamcı onu yapar.
HABERE YORUM KAT