1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. Mü’minlerin Birbirlerine Karşı Velayet Sorumluluğu
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

Mü’minlerin Birbirlerine Karşı Velayet Sorumluluğu

12 Nisan 2013 Cuma 12:22A+A-

 

 

Mü’minlerin Birbirlerine Karşı Velayet Sorumluluğu Ve Ulustan Ümmete Diyalog Projesi

Veli ve Velayet Kavramları

8.Enfal Suresi 73. ayette kafirlerin bazılarının birbirlerinin velisi olduğu bildirildikten sonra, eğer Müslümanlarda böyle yapmazlarsa, yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad (yozlaşma, bozulma ve bozgun) olacağını hatırlatıyor.

Veli kavramı, aralarında su sızmayacak derecede sevgiden kaynaklanan yakın dostluk ve bu dostluğun tezahürü olarak dostunu koruyup kollama, ihtiyacı olduğunda yol gösterme ve rehberlik etme; onun iyiliği için gayret gösterme, onu sahiplenme ve gerektiğinde elinden gelen her türlü yardımı yapma gibi çok geniş bir anlam alanına sahiptir. Birisine velilik etmeye ve birisinin kendisine velilik etmesini kabul etmeye ise velayet denmektedir.

Veli kavramını en iyi ifade eden temsiller olarak, Türkçede rüşd (eğriyi doğrudan ayıramama sebebiyle)  yetersizliğinde olan bir kimseye, rüşd sahibi bir yakınının velayet etmesi ile okul çocuklarına yakınlarından birinin veli olması misalleri verilebilir

5.Maide Suresi 55’ten 57’ye kadar olan ayetlerde mü’minlerin velisinin Allah, peygamber ve salih amel sahibi gerçek mü’minler olduğu ve mü’minlerin kafirleri asla veli edinmemeleri gerektiği bildirilmiştir. Veli kavramının en geniş anlamıyla mü’minlerin tek mutlak velisi Allah olup, peygamberin mü’minlere velayeti peygamberlik görevi çerçevesinde iken; mü’minlerin birbirlerine karşı velayeti ise, insani ve imani kapasiteleri oranında ve karşılıklı olacaktır.

Kafirlerin Birbirlerine Velayeti İle Mü’minlerin Birbirlerine Velayetsizliğinin Neticeleri

Girişte değindiğimiz 8.Enfal Suresi 73. ayette haber verilen fitne ve fesadın ne olduğunu tarih boyunca pek çok defa şahit olduğumuz gibi, son iki yüz yıldır ve günümüzde bütün çıplaklığıyla görmekte ve şahit olmaktayız. Sadece şu an Suriye’de ve Myanmar’da yaşananlara bakmak bile, mü’minlerin karşılıklı velayetsizliğinin oluşturduğu fitne ve fesadı gözümüzün içine sokarcısına göstermekte bize.

Kafirlerin birbirlerine olan velayetinin sonuçlarını da görmekteyiz, özellikle son iki yüz yıldır. Bu velayet bu gün özellikle hıristiyan kafirlerin dünya üzerinde hakimiyet kurmasına, bu hakimiyet ise sadece müslümanlar üzerinde değil, hıristiyan olmayan tüm insanlık üzerinde korkunç bir yozlaşma, bozulma ve bozguna sebep olmakta.

Tabii, hıristiyanların gerçek rakip olarak müslümanları görmesi nedeniyle, bilhassa müslüman halklar üzerinde görmekteyiz bu fitne ve fesadın korkunç tezahürleri ve neticelerini. Ayrıca, kendileri üzerinde de görüyoruz fitne ve fesadın tezahür ve neticelerini. Özellikle 1. ve 2. dünya savaşları ile şu anda geldikleri insani ve ahlaki yozlaşma seviyesi çok açık misaller buna.

Kafirlerin Birbirlerine Velayeti Mutlaka Fitne Ve Fesad Oluşturur

Kafirlerin bazısının birbirleriyle velayeti her halükarda fitne ve fesad oluşturur. Velev ki bu kafirler komünizm ve demokrasi gibi, tüm insanlığın hayrına olduğunu iddia ettikleri ideolojileri savunsalar bile.

Çünkü küfrün tabiatı gereği yeryüzünü ıslah ve imar edebilmesi, Allah’ın halifesi olabilmesi asla mümkün değildir. Kafirlerin velayeti ve yeryüzü hakimiyeti, hem kendi halkları ve hem de diğer yeryüzü halkları için muhakkak fitne ve fesad vesilesi olacaktır kaçınılmaz olarak. Nitekim Ad, Semud ve Firavun kavimlerinin bu hakimiyete dair olumsuz misalleri Kur’anda pek çok ayette geçmektedir.

Mü’minlerin olası bir velayet ve iktidarı ise, sadece Müslümanlar için değil, tüm yeryüzü halkları için hayır ve ıslah vesilesi olacaktır mutlaka. Nitekim 22.Hac Suresi 40 ve 41. ayetlerde bu husus vurgulanmıştır.

Ayetlerde vurgulandığı gibi, böyle bir durum, öncelikle müslümanlar için islamı hakkınca yaşama vesilesi olacağı gibi, müslüman olmayan mazlum halklar için adalet ve insanca yaşam ve hidayete ermeye müsait bir zeminine vesile olacaktır. Ayrıcı müslümanların rakibi durumunda olan kafirler içinde, hidayet erişebilmelerine elverişli bir zemin ile başkalarına ve kendilerine zarar vermelerini önleyici bir vesile olacaktır.

Mü’minlerin Velayet Ve İktidarı Kaybedişi

Maalesef mü’minlerin aralarında olması gereken velayet ilişkisi Muaviye’nin saltanatıyla çok ciddi bir yara almış, geçen süreç içinde de gün geçtikçe zayıflamış, özellikle T.C. rejiminin hilafeti ilga edip laiklik ve Türk ulusalcılığına yönelmesiyle en öldürücü darbeyi almış ve günümüzde devletler ve halklar bazında neredeyse kaybolmuştur.

Artık mü’minler arasında değil, yukarıda değindiğimiz 5.Maide Suresi 55’ten 57’ye kadar olan ayetlerde yasaklanan, batıl ideoloji sahipleri, ırklar ve başka din mensupları kafirlerle velayet ilişkileri söz konusudur günümüzde.

Bu nedenledir ki burnumuzun dibinde Suriye dramı yaşanabilmekte, Myanmar’da Budist canilerin zulümlerine 50 civarında olan sözde islam memleketlerinden hemen hiç birisinin ciddi ve caydırıcı bir itirazı dahi söz konusu olamamakta; islam aleminin göbeğinde topu topu 10 milyon nüfusa sahip İsrail denen işgalci – korsan bir sözde devlet kurulup, 60 yıldır Filistin işgal altında tutulabilmektedir.

Mü’minlerin Birbirlerine Velayeti Sağlanmadan Yeryüzünde Fitne Ve Fesad Kalkmaz

Ümmet bazında velayet oluşmadan fitne ve fesadın, değil dünya bazında, kendi memleketlerimiz bazında bile önlenebilmesi mümkün değildir. Hiç olmazsa kafirler kadar olsun velayet sağlayabilmeliyiz ümmetin maddi ve manevi unsurları arasında. Batılı halkların kendi içlerinde sağlamakla kalmayıp, Avrupa Birliği projesiyle tüm Avrupa’da ve ABD ile sağladığı velayet ilişkisi kadar olsun sağlayabilmeliyiz bu velayeti.

Ancak mü’minlerin velayetidir fitne ve fesadı ortadan kaldıracak, yeryüzünde sulh ve sükuneti, adaleti hakim kılabilecek olan. Lakin islam alemindeki devletler ve halklar bazında henüz bu velayet ilişkisine dair bir kıpırdanma söz konusu değildir şu anda.

Bu konuda istisna ve öncü olması umulan İran devleti başka velayetlerin peşine düşmüş, mü’minlerin değil, şii, alevi ve nusayrilerin velayetini sağlama hırsıyla, kendini ümmetin bütününden potansiyel olarak dışlamıştır. Bu alanda ileride sağlıklı tavırlar geliştirmesini umduğumuz Mısır, Tunus ve Libya devlet ve halkları ise, şartlar nedeniyle daha kendi içlerinde bile bu velayeti sağlayabilmiş değillerdir.

Ümmet Bazındaki Velayet, Bireyler ve Gruplar Arası Velayet Üzerine Temellenebilir

O nedenle bu duyarlılığa sahip olan mü’minler, bireyler ve cemaatler bazında bu velayeti sağlamaya gayret etmelidirler. Dünya çapında tüm islam ümmeti için sağlanması arzulanan velayet ilişkisinin temelleri bizim bu küçük çaplı velayet ilişkilerimizin geliştirilebilmesi neticesi oluşabilir ancak. Bu temelleri atıp, binaları yükseltmeye gayret etmeden, ümmet bazında bir velayet ilişkisi beklentisi, boş bir beklentidir.

Bizler en yakınımızdan başlayarak maddi velayet ilişkisini geliştirmeye çalışırken, aynı zamanda tüm dünya çapında, tüm müslümanlar – ümmet bazında, maddi anlamda mümkün olmuyorsa manevi –soyut anlamda da olsa bir velayet ilişkisi geliştirmeye çalışmalıyız. Tüm islam ümmeti ilgi alanımızda olmalı, tüm islam coğrafyalarını öğrenmeli, bunlarla ilgili her türlü gelişmeyi yakinen takip etmeliyiz, kendi memleketimizde oluyormuşçasına.

Bu takip, fırsat ve imkan bulunduğunda, bu coğrafyaların ziyaret edilerek, bu coğrafyalardaki bizim gibi ümmet bilincine ve velayet sorumluluğuna sahip olan kişi ve gruplarla tanışılmak ve düzenli istişare ilişkileri geliştirilmek suretiyle bir üst boyuta taşınmalıdır.

Ulustan Ümmete Diyalog Grubu Projesi Ümmet Bazında Velayet İlişkisinin Temel Taşlarını Oluşturuyor

Ulustan Ümmete Diyalog Gurubu Projesi kapsamında Tunus ve Libya’ya yapılan ziyaretler ile ileride Mısır’a yapılması düşünülen ziyaret, ümmet bazında velayetin tesisi hedefinin, Türkiyeli müslümanlar tarafından atılmış çok önemli başlangıç adımlarını oluşturuyor kanaatimce. Mutlaka çoğaltılarak devam ettirilmeli, karşılıklı ve periyodik kongrelere, istişare ilişkilerine dönüştürülmeli bu tür proje ve faaliyetler.

Aya ilk ayak basan astronotun, “bir insan için küçük bir adım sadece, lakin insanlık için büyük bir adım” dediği yazıyor kitaplarda. Bana göre Ulustan Ümmete Diyalog Grubu Gezi Projesi içinde benzeri bir tanımlama yapılabilir.

Bizzat katılanlar ve temsil ettikleri Türkiyeli müslümanlar için küçük bir adım olabilir bu proje ve faaliyetler. Fakat ümmet bazında çok büyük bir adım bence. Bu adımlar çoğaltılarak devam ettirilmeli, ümmetin uzun süren bölünmüşlük ve parçalanmışlığı giderilmeye, ümmetin makus talihi yenilmeye çalışmalıdır.

Mevcut şartlarda bu tür faaliyetler uçuk ve ütopik görünebilir. Bense çok ciddi ve gerçekçi görüyorum bu faaliyetleri. Bu tür faaliyetler ümmetin kaybolan velayetini tekrar oluşturma açısından temel taşlar olacağı gibi, en önce bu faaliyetlere katılanlara ve destekleyenlere Allah’ın yardımı olarak mutlaka geri dönecektir inşaallah.

Malum Yüce Allah 47.Muhammed Suresi 7. ayette, mü’minlerin Allah’a yardım etmesi halinde, Allah’ında onlara yardım edeceğini ve ayaklarını sabitleyerek kaymasına meydan vermeyeceğini vaad ediyor.

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum