Mümin erkek ve mümin kadınlar, Rablerine karşı sorumlulukta eşittirler!
‘’Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler; marufu emreder, münkerden alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır’’ (Tevbe 71).
Mümin erkek ve kadınların aralarındaki özellikleri; ‘İslam kardeşliği’ nin bağlayıcılığı, ibadette ve davette süreklilik, Allah ve Rasulüne itaatte devamlılık içinde olmak şeklinde sıralanıyor. Bu özelliklerin bir kişiliğe dönüşmesi ancak eğitimle mümkün olacaktır. Vahyin inzal döneminde, Allah Rasulü (sav) ashabının tüm kadınları ve erkeklerini bu eğitime tabi tutmaya ve onların yetişmesine özen göstermişti. Zira sahabe, kadın ve erkekler olarak İslam’ı Mekke ve Medine dışında en güzel şekilde temsil etmeye gayret ediyor, tebliğ ve davet görevinde rol alıyor, kabilelere ve diğer topluluklara İslam’ı ulaştırmaya özen gösteriyor ve güncel meseleler karşısında fıkhetmeye, hukuki siyasi ahlaki konularda en hikmetli kararları vermeye çabalıyordu.
‘’Hz Ömer (ra) döneminde yaşandığı rivayet olunur; Ömer (ra), mehri 400 dirhemle sınırlamak istiyor, aksi halde fazlanın devlet hazinesine geçeceğini ilan ediyor. Ömer'in (ra) dayandığı delil; Hz. Rasulullah (sav)'in eşi ve kızları için bundan daha fazla mehir verilmemesiydi. Bu konuşmadan sonra Ömer'in (ra) yolunu bir kadın kesiyor ve aralarında şu konuşma geçiyor: Ey Müminlerin emiri! Erkekleri, evlenecekleri kadınlara dört yüz dirhem (gümüş) den fazla mehir vermekten sakındırdığın doğru mu? ‘ Evet’. ‘Allah Teâlâ’nın Kur'an'da indirdiği ayeti duymadın mı?’ ‘Hangi ayeti?’ ‘Allah Teâlâ’nın ‘… yüklerle mehir vermiş olsanız dahi, ondan hiçbir şeyi geri almayın’ (Nisa 20) buyurduğunu duymadın mı?’ ‘Allah'ım bağışla! Herkes Ömer'den daha fakih!’. Bu konuşmadan sonra Ömer (ra) tekrar minbere çıkıyor ve ‘ Ey insanlar! Kadınlara dört yüz dirhemden fazla mehir vermekten sizi sakındırmıştım bu görüşümden rücu ettim. Kim malından mehir olarak gönül hoşnutluğuyla daha fazlasını vermek isterse versin’ diyor’’ (İbn Hacer, el-Metalibü'I-aliye, ll,Şevkânî, Neylü`l-Evtâr,Heysemî, Mecmau`z-Zevâid).
‘’Onlar, “Ey rabbimiz! Bize göz aydınlığı olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi muttakilere önder yap!” derler’’ (Furkan 74). “Bizi muttakilere önder yap’’ duası ancak Kitab-ı Mübin’in muhtevasını ve Rasulullah (sav)’in örnekliğini kavrayıp, ilkelere sadakatle bağlanmak ile gerçekleşebilir. Din-i Mübin İslam’ın hedefi tüm hayatı rahmani ilkelerle biçimlendirmektir. Dünya yaşamında mümin erkek ve kadınlar aynı sorumluluğu üstlenmişlerdir. Bu görevin idrakı için derin bir kavrayışa, kararlılıkla sürdürülecek bir tedrisata ihtiyaç vardır.
‘Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; ibadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar; özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; gönlünü ibadete vermiş erkekler, gönlünü ibadete vermiş kadınlar; (Allah için) yardım yapan erkekler, yardım yapan kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; iffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan kadınlar; Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar; işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır’ (Ahzab 35). Ayet-i celilede de beyan olunduğu üzere dünya hayatını İslam merkezli yaşamak; yüksek mânevî dereceler ve ödüller elde etmek bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur; her iki cins, dindarlık ve ahlâkta şahsiyetlerini kemale ermek konusunda aynı yükümlülüğe sahiptirler.
Müslüman kadın eğitim hakkını moderniteden değil, İslam’dan alır
Müslüman kadının eğitim hakkı salt modern bir talep olarak görülemez. Eğitim İslam’ın kişiye tanıdığı en doğal ihtiyaç ve haklardandır. İman etmek için bilgi (sadık, kat’i haber) şarttır. İlim hem dini/usulî hem dünyevi konuları kapsar. Dinde derinleşmek için iki ilmi de bilmek gerekir. Hayatın değişik bölümlerine dair çeşitli ilim dallarında tahsil görmek Müslümanların tarihinde İslami referanslarla tedvin olunmuş bir olgudur. Müslüman mütefekkirler bu sahada kapsamı geniş tuttular; düşünceden ilmihale, hadisten kelama, mantıktan matematiğe geniş müfredatlar oluşturuldu. Arşivlerimiz değişik ilmi sahalara ait külliyat açısından çok zengindir. 16 yy. dan sonra maddi ve manevi alandaki durağanlaşma dönemi inhiraf ve atalet halini besledi. Medrese eğitiminde fıkhın kendini genişletmeyen kadük hali, batı destekli modernleşmeci totaliter kadrolar için fırsata dönüştü. Kurulan yeni yönetimde batıcı elitler, Müslüman halkı eğitim ve kültürde sekülerleştirmeyi ve kendi ideolojilerinin mensubu yapmayı hedeflediler. Bu günlere kolay gelinmedi. İslam coğrafyasının her tarafında verilen işgal ve cahiliyeden kurtuluş mücadeleleriyle kimi yerlerde kazanımlar olarak tecelli eden halimizin muhasebesini yapmak durumundayız.
Çağın sorunlarıyla mücadelede İslam merkezli çok yönlü çabalara ihtiyaç var. Güncel meselelere cevap verebilme konusunda isabetli tavır geliştiren, ayakları yere basan, öz güvenli mümin erkek ve mümin kadınlara her zaman ihtiyaç var.
Müslümanların iktidar olmayı başardıkları yerlerden biri olan Afganistan’da kadınların üniversite eğitimiyle ilgili alınan karar tam olarak izahtan uzak bir yaklaşımı ortaya koyuyor. Sebepler arasında; eğitim merkezlerinin uzakta olması, öğretmen eksikliği sebebiyle aşılamayan karma eğitim, müfredatın modern formda oluşu gibi gerekçeler öne sürülmüş. Yönetim sorunların aşılması için çabalamak yerine işgal dönemlerinden kalma uygulamayı tercih ettikleri anlaşılıyor. (Taliban Diyobendi medrese geleneğinden geliyor. Bu gelenek, modern eğitim sistemine boyun eğmeyerek kendi medrese eğitimiyle kurumlaşmayı başardı. Diyobendi gelenek bu yönüyle takdire şayandır. Afganistan’da Rus ve ABD işgalleri döneminde bu savunmacı tutum bir korunma yöntemi olabilirdi ama Müslümanların iktidarında aynı yöntemin yöneticilerce savunulması mantıklı bir adım olamaz.)
Mümin kadın toplumsal inşada çok önemli bir yere sahiptir
İslam dünyasında batılılaşma süreçlerinde modernleşmeciler, kadını hayata katıyoruz, ataletten kurtarıyoruz diyerek Müslüman kadını kimliksizleştirmeyi hedeflediler. Şimdi İslami uyanış hareketleri mensuplarının kadın veya erkek eğitimlerine çok önem vermektedirler. Nahda üyelerinin büyük çoğunluğunu kadınlardan oluşuyor. Mısır’da İhvan tüm üyelerinin (kadın ve erkek) davetçi kimlikte yetişmesine çok önem verdi. Çünkü erkek tutuklandığında evin geçimi ve çocukların eğitimi işi kadına düşmekteydi. 2012 yılında Mısır’da darbeye karşı Rabia ve Nahda meydanlarında kadın ve erkekler birlikte direndiler. Türkiye’de 15 Temmuz’da fitneci güruhun darbe teşebbüsüne karşı gerçekleşen eylemlere kadınlar meydanlarda büyük destek verdiler. 79’ da İran’da kadınların direnişi güçlü ve aşılamaz bir boyuta eriştiğinde halk devrimi gerçekleşti.
70’ler ve 80’lerde Müslüman genç kızların tesettür kimliğimizdir duruşu gençler arasında İslami uyanışı hayırlı bir yönde ivmelemiştir. 28 Şubat’ta direnişin bayrağı başörtüsüydü. Üniversiteli Müslüman genç kız Anadolu’daki İslami gençlik ortamlarına esin kaynağı olmuştu. Tek parti rejimi döneminde, dini değerlerimiz Kur’an eğitimi, ilmihal öğrenimi, hafızlık gibi uğraşlarla bazı gayretli hocalar, imanlı anneler ve babalar sayesinde muhafaza edilmeye çalışıldı. Tesettür hayâ ve mahremiyet adabı aynı hassasiyetle bu günlere taşındı.
Öncü kabiliyette yetişmiş müminlere her zaman ve şartta ihtiyaç var. Modern koşullarda yaşıyorken sekülerleşmeden İslami çözümler üretebilmek çok değerli bir çabadır. Mekke cahiliyesinde Müslümanlar şirk sistemine ödün vermeden İslam’a uygun çözüm üretmeye azmettiler ve başarılı oldular.
Kararlılık içinde inşa ettiğimiz sosyal tanıklığı Müslüman şahsiyet sahibi gençlerle yeniden inşaya yönelmeliyiz. Kazanımlarımızı modelleştirmeye önem vermeliyiz. Müslümanlarda dış dünyaya kendini kapatmış gelenekçi dini algı ve bünyeye sinmiş atalet kuşatıcı dünya kültürlerine, seküler yaşamlara özenen gençlerin çoğalmasında etkili oluyor. Bu kapalılığa ve taassup hallerine karşı mücadele etmeliyiz. Ama bunu içimizde aşılması gereken bir mesele olarak gerçekleştirmeliyiz. İslam düşmanlarıyla aynı payda altında bunun yapılması İslami bir çözümü değil İslam dışı bir çözümsüzlüğü büyütecektir.
Asıl olan Kur’an ve Sünnet merkezli ıslah çabalarında kararlılıktır!
Rasulullah (sav)’a sıkıntısının giderilmesi için gelen kadın kararlılıkla derdine çözüm bekliyor. Kendini zora sokan gelenekçi asabiyenin mahkum olmasını talep ediyor. “Allah kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitti” (Mücadele- 1). Arap cahili geleneğindeki zıhar âdetiyle mağdur edilen kadın sahabe, Rasulullah’tan sıkıntılı durumuna dair çözüm bulmasını istiyor. Rasulullah bir cevabının olmadığını ve ona gitmesini söylüyor. O gitmiyor durumunu Allah’a havale ediyor. Nihayet bu geleneği yıkan ayetler iniyor ve zıhar yapanla ilgili gereken kefaretler bildiriliyor. Bu ayetlerle yanlış örfe ve dar fıkıhçı anlayışa karşı mücadele etmenin kararlılığını da kavramış oluyoruz.
Vahyin nüzul zamanında her detay Müslümanların kadın ve erkekler olarak eğitim konularını oluşturdu
Mekke döneminden itibaren kadınların eğitildiğini ve onların da diğer kadınlara tebliğ görevini yaptıklarını biliyoruz. Hatice validemiz (ra) ilk Müslüman ve öğreticilerdendir. Rasulullah’tan (sav) öğrendiği her şeyi başkalarına aktarmış, hatta çoğu kişinin Müslüman olmasına vesile olmuştur. Yine Mekke’de Guzeyye isimli kadının tebliğ faaliyetlerinde aktif olarak yer aldığı, Kureyş kadınlarına gizlice İslam’ı anlattığı rivayet olunur. Mekkeli müşrikler onu yakalayıp Devs kabilesinin yaşadığı bölgeye sürgün etmişlerdi. Hz. Ömer’in (ra) kız kardeşi Fatıma bint el-Hattab kocası ile birlikte Müslüman olunca Rasulullah (sav) onlara öğretmen olarak Habbab b. El Eret’i görevlendirmişti. Habbab, Fatıma’ya Kur’an’ı anlamak, yorumlamak konusunda bilgiler öğretti. Gelen ayetlerin yazılı olarak Fatıma’nın yanında bulunması, gerektiğinde üzerinde çalışmalar yapılması önemli bir husustur (İbn-i Sa’d, Tabakat; A.İbn-i Hanbel, Müsned; İbn-i Mace, Sünen; Sarıçam). Allah Rasulü (sav) ilim öğrenme ve öğretme konusunda asla kadın-erkek ayrımı yapmadı. Nazil olan ayetlerden kadın erkek hızlıca ortak mekanlar yoluyla haberdar oluyorlardı. Sahabe içinde her cinsiyetten fakih nitelikte insanlar bu ortamlarda yetiştiler.
Rasulullah (sav) döneminde kadınlar Cuma namazlarına da geliyorlar ve hutbeleri dinliyorlardı. Bazılarının uzun sureleri mescitte Peygamberimizden duyarak ezberlediklerini biliyoruz. Bu şekilde Kaf suresini dinleyerek ezberleyen kadınlar vardı (İbn-i Sa’d, Tabakat, VIII/442). Muaz b. Cebel kadınlara mahsus bir meseleyi cevapladıktan sonra soruyu sorana: “Rasulullah bize öğretmiş, kadınlarımıza öğretmemizi de emretmiştir” demiştir. Rasulullah (sav) kendisini ziyarete gelip yeni bir şey öğrenenlere : “Ailenize dönün ve onlara talimde bulunun” diye tavsiye ederdi (M. Said Hatipoğlu, s.91, Sarıçam). Genellikle sabah namazlarından sonra Allah’ın Rasulü (sav) Aişe validemize(ra) önemli konuları öğretirdi. Aişe validemiz bir ayet indiği zaman onu ayrıntıları ile kavramaya çalışır, anlamadığı yerleri Rasulullah’a sorardı. O, 2210 hadis rivayet etmiştir (Buhari,Müslim/ Hatipoğlu, Müslüman Kültürü Üzerine) Allah’ın Nebisi (sav) sadece kadınları eğitmekle kalmamış; kız çocuklarının eğitilmesini ve güzel terbiye edilmesini tavsiye etmiştir. “Her kim büluğ çağına ulaşmalarına kadar iki kız çocuğunun bakımını, nafakasını, terbiye ve yetiştirilmesini üzerine alır yerine getirirse, o kimse kıyamet gününde benimle beraber şöyle olacaktır” buyurmuştur.
Son sözümüz ayet-i celile olsun: "Ey Muhammed! Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile..."(Muhammed-19)
YAZIYA YORUM KAT