1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Mumbai’den Ergenekon’a... ‘Asimetrik savaş’ oyunları...
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Mumbai’den Ergenekon’a... ‘Asimetrik savaş’ oyunları...

29 Kasım 2008 Cumartesi 10:00A+A-

Hindistan’ın finans merkezi Bombay (Mumbai)’de meydana gelen ve 130 kadar insanın ölümüyle sonuçlanan dehşetli saldırı eylemi, ilk anda, ajanslarca dünyaya ‘muhtemelen İslamcı teröristlerin gerçekleştirdiği saldırı’ diye duyuruldu..

Muhtemelen.. (probably/ probablement/ vermutlich) vs..

Dünyada meydana gelen her terör saldırısı üzerine, akla hemen, müslümanların ve İslam’ın getirilmesinin bir gelenek haline getirilmek istenmesi, hiç de hoş değil..

Gerçi, bazıları bu konuya da ‘reklamın kötüsü olmaz’ mantığıyla yaklaşıyor.. O gibilere göre ‘eskiden İslam hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayanlar şimdi, bu iddiaların nisbet edildiği din hakkında meraka kapılıyorlar, bilgilenmek istiyorlar.’  Ama, bu, ‘hakk’ kavramından çok, ‘başarı’ya ayarlı bir yaklaşım tarzı.. Ve, direkt olarak düşman tanımlamasına girmeyenlere karşı girişilen bu gibi saldırıların İslam adına sahiblenilmesi de mümkün değil, bence..

 Bence, benim anladığıma göre..’ diyorum.. Çünkü, bu gibi saldırıları yapanlar ‘müslüman’ iseler (ki, olabilirler de..), onlar da doğru yaptıklarını sanıyorlardır, tabiatiyle.. Ama, o gibilerle benim gibi düşünenler arasında, İslam üzerine derin bir yorum farkı var, demek ki..

Bu gibi, büyük saldırılar olunca, bazı müslümanlar konuya hemen ya ‘komplo’ ihtimaliyle yaklaşıyor; ya da, İslam düşmanlarının da müslümanlara yaptığı nice zulümleri hatırlatıyorlar.

‘Komplo’ iddiaları çok muğlaktır.. Herkes bu iddiaların hedefi olabilir.. Her duruma komplo diye yaklaşmak da, komplonun bir parçası olmaya götürebilir insanı..

Müslümanlar bu gibi ihtimallere karşı, hele de bu çağda, daha bir ‘daimî teyakkuz’  halinde bulunmalı, her zaman sahiblenebilecekleri söz ve fiiller içinde olmalıdırlar..

Başka yaşayış tarzları ve zulüm düzenlerinin içinde yer alan herkesin de ‘fiilî düşman’ sayılması gibi bir görüşe gelince..

Başka inanç ve ideolojilerin bağlılarının zulümleri, müslümanlara örnek olamaz..  ‘Sui-misal (kötü örnek), misal (örnek) teşkil etmez..’  Yoksa, bütün insanlığın kanını bir sülük gibi emen kapitalist emperyalizmin ‘kaymak tabaka’sını teşkil eden ve lüks mekanlarda yaşayan ve dolaylı olarak ‘nice karanlık ve gizli saldırı ilişkileri içinde bulundukları düşünülenlerin  etkisizleştirilmek istenmesi’ gibi bir düşüncenin paraleline düşmek hiç de zor değildir.

Ama, o durumda, kendi dışımızdaki herkesi ‘potansiyel düşman’ sayıp, herkesi etkisiz hale getirmek isteyen bir canavar durumuna kalmaz mıyız? Ki, böyle bir hal, ancak, patolojik refleksler vermek durumuna düşürülenlerin sağlıksız durumunu gösterir..  

-Zımnen/ dolaylı değil,- açık bir ‘silahlı savaş’ ve ‘düşmanlık’  içinde bulunmayanların karşısına bir lüks otelde silahlı insanların gelip, hattâ pasaport kontrolü yaparak, müslüman olanları bir kenara ayırmasının ve diğerlerini çoluk-çocuk bile demeden katletmelerinin, İslam açısından savunulabilecek bir tarafı var mıdır, bunun cevabını bulmaya çalışmalıyız..

Bu gibi durumlarda, müslümanlar için kurulan komplolar da unutulmamalıdır, elbette..

Hatırlayalım.. Tam da, (merhûm) Aslan Meshedov’un Çeçenistan konusunda, Yeltsin Rusyası ile olumlu bir anlaşma yaptığı sırada, Dağıstan’daki yüzlerce köyün kontrolünü ele geçiren (merhûm) Şâmil Basayev’in eylemlerinin Meshedov tarafından bir komplo olarak  karşılandığını aktardığımda, ben bile tepkiler almıştım.. Ama, daha sonra niceleri de, ‘Keşke o komploya, o tuzağa düşülmeseydi..’ diye hayıflanmaktan kendilerini alamadılar..

Kaldı ki, o anlaşmanın etkisiz hale getirilmesi için, Rus gizli servisleri tarafından bir dizi ‘komplo’lar kurulduğu da, daha sonra ortaya çıkmıştı.

Nitekim, A. Öcalan da, ‘Demirel’in, PKK için belli şartlarla af çıkarılması için Meclis’te bir konuşma yapacağı gün, Bingöl yolunda 33 askerin katlettirilişini’komplo’ diye niteliyordu.

Hadiseleri serinkanlılıkla izlediğinizde, bu gibi gelişmelerin tesadüfen meydana geldiğini düşünmek neredeyse imkansız hâle geliyor, olanların planın parçası olduğu ortaya çıkıyor.. 

‘11 Eylûl 2001 saldırıları’nda da, nice müslümanlar Amerikan kapitalist emperyalizminin yediği ağır darbeler dolayısiyle önce sevindi.. Ama, sonra çoğumuz, ‘Yoksa bu, müslümanlar aleyhine dünya çapında ve bir yeni Soğuk Savaş’ın başlatılmasının inandırıcılığı için gerekli yüksek gerilimi elde üzere hazırlanmış bir komplo muydu?’ diye düşünmekten kendimizi alamadık.. Ki, aradan 8 yıl geçtiği halde, o eylemlerin ‘beyin kadrosu’ olarak gösterilen Usâme bin Laden ve çevresine ulaşılamadı; ama, Afganistan ve Irak’da iki milyona yakın müslümanın hayatı söndü, bu müslüman diyarları daha bir virânelere döndürüldü..

O halde, dünyadaki her gelişme karşısında müslümanların da tepkilerini, sevinç veya kederlerini, düşüncelerini dikkatlice süzgeçten geçirmeleri daha bir gerekiyor..

 

*Devlet içinde kadro savaşları mı, yoksa ‘asimetrik savaş’ oyunları mı?

Mumbaideki saldırı ile bizdeki Ergenekon örgütü arasında da, bir metod benzerliği yok mudur? Kocaman devlet organizasyonları içine, saat içine bir toz parçası gibi giren birkaç kişi veya küçücük örgütlerin gücü ve o saldırı grubunun anlaşılmasının çetinliği açısından..

Alınız size, Tuncay Güney konusu.. Güney’in ‘İpek’ kod adıyla MİT elemanı olarak çalıştırıldığını açıklayıverdi.. Henüz 30 yaşında olan o kişinin son 10-12 senedir, devletin en karmaşık işlerinin içinde cirit attığı anlaşılıyor, belgelerden.. Ve, sapık ilişkiler içinde olduğu gerekçesiyle askerlik yapmaktan bile uzaklaştırıldığı ile, Çorum- Kargı’nın  bir köyünden bir ‘yahudi’ (!?) olduğu da ileri sürülebiliyor.. Entrika çarkı ters işleyecek gibi olunca, Kanada’ya gitmesi sağlanıyor ve orada bir haham yardımcısı görünümünde!. Ve bu kişi sonra da, ‘MİT ajanı’ olduğuna dair bir ‘gizli’ belge yayınlanınca..

MİT, açıklanan belgeyi doğruluyor, ama, ‘kayıtlı bir haber kaynağımız değildir..’ kaydıyla..  Ve, bu belgenin sızdırılmasının sorumlusu olarak da, MİT’in eski daire başkanlarından ve halen Amerika’da yaşıyan Mehmet Eymür gösteriliyor.. Yani, bir çok eller bir çok ceplerde, ama, hangi elin hangi cebe ve kimler tarafından uzatıldığının anlaşılması, giderek daha bir çetrefilleşiyor. (Abdullah Çatlı’nın kardeşi de geçenlerde, ağabeyinin, ‘yakalanırsa Devlet’in kendisine sahib çıkmadığı görüntüsünün verileceğini’ söylediğini açıklamıştı.)

Modern çağda savaşlar karşımıza, devletler, düzenli ordular, istihbarat örgütleri, dev şirket /  banka ve nice sosyal organizasyonlar karşısında, o sistemlerin işleyişini bozmak için, o dev güç odakları ve organizasyonların bile, en hassas yerlerinde tuzaklar kurup bir küçük çekirdek kadro ile çökertmek de bir yeni savaş usulü, ‘asimetrik savaş’ olarak karşımıza çıkıyor. Bu eylemlerin, büyük kitleleri ilzam edecek şekilde propaganda imkanı ise, sınırsız..

Müslümanlar, bu ‘komplo’ veya ‘oldu-bitti’lerle kendilerini bağlamak isteyen büyük saldırılar karşısında, her an, inançları açısından savunabilecekleri bir tavır içinde olmalıdırlar..

YAZIYA YORUM KAT