1. YAZARLAR

  2. MURAT AYDOĞDU

  3. Mülkiyet ve İktisadi Kullanımı Üzerine
MURAT AYDOĞDU

MURAT AYDOĞDU

Yazarın Tüm Yazıları >

Mülkiyet ve İktisadi Kullanımı Üzerine

05 Şubat 2010 Cuma 05:00A+A-

MÜLK EDİNME

Mülk edinme ekonomik, bunun kazanımı ve kullanımı, İnsanların ihtiyaçları ile olanakları arasındaki mal değişimi iktisadi bir konudur. Mülkiyetin düzenlenmesi hukuki, kitlelerdeki yansıması sosyolojik bir kavramdır. Bütün bunların dayanağı ise, değer/ahlak sistemidir1. Değerler sistemi bunları üretir, ama bunlar değer sistemi üretmez, değerler bunlar sayesinde işlerlik kazanır. Bunların değer ürettiğini söyleyen, insanı iradesiz sürü olarak gören materyalist düşünce tarzıdır. Bu kavramların anlamlandırılması batı düşüncesinde felsefi alana girer, motivasyonu ise çıkar’dır. Bizim mantalitemizde ise, anlam da, motivasyon/sorumluluk da Dini içeriklidir.

Mülkiyette sorun şu; İnsan neden biriktirir ve mülk sahibi olur?

En masumu “Zor zamanda güvence için” yani fakirlik korkusu2. Bazen bu güvence arayışı, insanı mülk sahibi olmanın güvencesi ile kibir’e düşürür3. Sonra! Tahakküm güdüsü4, Güç hemde sonu gelmez bir güç elde etmek5. Bir şeylere sahip olma tutkusu bir çeşit bencilliktir6. Biriktirmenin yolları meşru mu, değil mi o ayrı bir konu. Münevver bir toplumda güvence sorunu olmaz, tahakküm tutkusu da engellenmelidir. Yine münevver bir toplumda insanlığın yararına kullanılmayan birikim/mülk de israf kapsamında değerlendirilir. Sorun, daha müreffeh bir yaşamın oluşturulması ve bunun adil dağılımıdır7.

İnsan nasıl mülk edinir?

Doğal nimetlerin sahiplenilmesinde eşitsizlik, diğer bir insandan gasp etmek ve/veya emeğini kullanmak meşru olmayan mülk kazanımıdır. Diğer edinim yolları neler? Phrodon “Mülkiyet hırsızlıktır” der. Bu kestirip atmak anarşist bir gelenektir. 

İki adam çalışıyor, 1000 Lira yevmiye ile. Birisi tamamını yiyor, diğeri tasarruflu yaşayıp yarısını bir kenara koyuyor. 10 yıl sonra bir mülk alıyor, öbür sefile “Bu benim hakkım değil mi?” diyor ve mülk ediniyor kazandığını. Şimdi bu meşru bir mülk edinme yolu gibi görünüyor8.

Bir adama oldukça yüklü miras kalıyor, bir diğerine yok. İlk bakışta adaletsizlik gibi görünüyor. İnsan meşru yoldan mülk edindi, birine yakınlık duydu, sevdi hediye etti. “Yok, olmaz başkasına devredemezsin” mi diyeceğiz. Bu insanın tasarruf hürriyetine aykırı bir yaklaşım olur. Şimdi kendi yakınlığı, ailesine muhabbetini mi keseceğiz. Bu da doğal olana aykırı bir müdahaledir. İster ilahi, ister materyalist var oluş felsefesi, eşitsizlik var gibi görünüyor. Aldı mirası adam, ne olacak, yetim, düşkün ve miras arasındaki bağ9 klasik miras hukukunda nereye karşılık geliyor?

MÜLKÜN KULLANIMI VE SERMAYE

İnsan mülk sahibi olur, bunu üretimde de kullanmak ister. Sermaye10 ortaya çıkıyor, sermaye de kadim bir tartışma. Şimdi ürettik ve değer birikti, mülkiyette iki sorun ortaya çıkar:

1-    Üretim araçlarında mülkiyet:

2-    Üretilen değerin/kazanımın mülkiyet:

1- Üretim Araçları: Üretim 4 ana faktör üzerinden gerçekleşir. Bunlardan İkisi üretim aracı, ikisi emek üzerinedir.

a) Doğal kaynaklar: Toprak, su, ve madenler (bunlara ormanlık alanlar da eklenebilir)

b) Sermaye/kapital: Sermaye, mal ve hizmetin hareket sahasıdır. Finans/para ve muhasebe ile birlikte işletmenin kurucu faktörlerini oluşturur.

c) Emek/iş gücü: Üretim üzerindeki insan etkinliği zahmet, çaba ve beceridir. Zamana bağlı olması ücret kavramını ortaya çıkarır.

d) Girişim: Girişimcilik11; Koordinasyon, organizasyon, ticaret, araştırma ve planlama, faaliyetleri bütünüdür. İşin kurulması, sürekliliği ve yenilenmesini de içerir. Girişim, doğrudan üretim anlamında değil, ürünün farklılaştırılması/işlenmesi esasına göre çalışır. Bunu emek kapsamına dâhil edebiliriz.

Sanayi döneminde, girişim, sermaye ile harmanlanarak Kapitalist üretim tarzının payandası haline getirilmiştir. Liberal kapitalizm serbest piyasayı doğa kanunu olarak görür12. Bu, güçlü olanın zayıf olanı ezdiği(!) doğa kanunundan esinlenen “Sermaye ile beraber, özgür ve sınırsız girişimcilik” sonraları “Serbest rekabet” olarak Kapitalizmin temel kuralı olmuştur. Adam Simith serveti emeğin sonucu görür. Simith’e göre işbölümü, eğitimli emek ve yetenek verim’i oluşturur. Verim ve tasarruf sonucu da sermaye oluşur. Bunlar tutarlı bir tespitlerdir, ama asıl problem bu sermayenin kullanımıdır.  

“Üretim araçlarında mülkiyet olmaz” diyerek işi baştan kesiyor Marksist teori. İnsan bu, sahiplenmeyince kendi işi gibi çalışmıyor. Diğer yandan işin doğası gereği sahip olunan her şey üretimde kullanılabilir. Yetenekli insanlar taltif ve teşvik olmayınca politbüro da yükselmeye yöneliyorlar. “Bu bizim yeni sınıfımızdır” diyor Milovan Djilas. Devlet tek güç oluyor, sistem de yöneticiler de totaliterleştiriliyor. Kapitalizm sadece sermaye edinmek midir yoksa bunun kullanımı ve edinim şekli mi?

Doğal kaynakların mülkiyeti sorunu var. Bunlar; toprak, su, orman ve madenler ve doğal olarak üretim araçları13. Asırlardır İslam kültürü bunlara özel mülkiyet vermemiş, sadece kullanım hakkı vermiş.  İşlemeyenin elindeki toprak mülkiyeti adil değil14. Bu konuda Marx’ta mülkiyetin temelinde toprak mülkiyetinin olduğunu söyler15. Kapital16’de ATÜT (Asya tipi üretim tarzı) olarak toprak mülkiyetinin olmadığı bir sistemden söz eder.

Şimdi ürettik ya, soruyoruz “Yoktan mı var ettin”. Anamal/Sermaye var, bunu nereden edinmişsin, cevap; “Doğadan”. Doğa kimin, tabii ki Allah’ın. Kullanım hakkı kimin? Cevap; “Hepimizin”. Kim gasp etmiş, kim kimi kovmuş, derler ya “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi”.

İki adam var birinin 3-5 milyar nakiti var başka bir şeyi yok. 100 milyon zekât veriyor. Diğerinin 300 milyarlık bineği, binek ya zekât düşmez. Bir de dairesi var 800 milyarlık en baba yerde o da mesken, oturuyor içinde. Kapı açılmış bir kere 4-5 trilyonluk fabrika, öğretim aracı “Kenz ya da biriktirilmiş mal değil” diyor, gelirini de ha bire sermayeye çeviriyor. Onun anlayışına göre zekât düşmüyor.

Günümüzde yaygın bir uygulama var. Kamu hizmetine (özellikle eğitime yönelik) bağış yaparsınız, vergiden de düşersiniz. İsim ve reklâmınız olur, yaptığınız bağış reklâm masrafınızdan daha azdır. Bir de bunu sadakadan sayarsınız, adınıza methiyeler düzerler17.

Üretim araçları üzerindeki mülkiyet mümkün dedik diyelim. Kuralsız bir tasarruf/kullanma hakkı mı bu? Gerçek sorun bunun kullanım hakkı ve şeklini düzenlemek. Hukukumuzda/şeriatımızda bunun karşılığı var.

İslam kültürünün hâkim olduğu toplumlarda birkaç sorun oluşmuş. Meşru kabul edilen birçok durum savurganlığı ve kontrolsüzlüğü doğurmuş.

Miras helal ya! Adama babasından kalmış, mal çok mülk çok. Gel gör ki adam biraz ahmak. Üç günde batırmış işyerini18. Ticaret tamamen kontrol dışı bırakılmış bazen.

Adam aynı sermaye ile toprak alıyor, işletme kuruyor, üretim oluşturuyor bunlarda kontrol var. Ticaret yapıyor kontrol yok, hâlbuki aynı şey.

Adam 10 liraya alıyor 1000 liraya satıyor, “Pazarlık yaptım, alışveriş helal, alan razı veren razı istediğim fiyata veririm” diyor. Pazarda aynı mal birinde 5 lira, diğerinde 15 lira, bunu narh koyup engellemiş birçok yönetim. Bu yüzden olsa gerek İslam toplumlarında ticaret oldukça gelişkin ama üretim ve sanayi de sorun var.

2- Üretim: İki kişi çalışıyor, biri çok, biri az. Çok olan üretim, emeğin karşılığıdır. Bu onun ne kadar hakkı? Adam tembel/miskin, ne yapalım ölsün mü?

Bir verimli, biri verimsiz çalışıyor. Üretimi fazla olana “Yetenek payı” diyoruz. Bunu bir emek çeşidi olarak algılayabilir miyiz? Verimsiz olan hasta, ya da sakat ise ortada bir fark var.

Biri düşünüyor geliştiriyor, diğeri sadece kol gücü. Gelişmiş üretim fazlasına “Beyin emeği” diyelim, hani fikir işçisi gibi bir şey. Eşitsizlik İnsanın doğasında mı var?

Bir rutin çalışıyor, diğeri organizeli çalışıyor hatta organizatör, şef gibi bir şey. Buna “Yöneticilik/organizasyon payı” diyoruz. Aynı pay mı verilir? Bu kadim soru. Eşitsizlik insanın yeteneklerinde var.

Sermaye payını tanımlıyor Adam Simit ve Ricardo19, Kapitalizm’in temel prensibi bu. “Sermaye payı ve üretim fazlası artık değerdir” diyor Marks ve artık değerin paylaşımı tartışılıyor sonra. Biz sermaye payına “Faiz/riba diyoruz”, tümden reddedilmesi gereken. Şimdi öyle geliyor ki, bizde artı değer diye bir şey üretim ilişkilerinde yok. Daha açık konuşalım, artık değer diye bir fazlalığı kabul etmiyoruz, bunun oluşmasında muhakkak iktisadi bir neden var. Meşru ise sorun yok, değilse böyle bir pay biçemeyiz. Mülkiyet hakkı üzerinde antikapitalist görünüm var Marksist teoride, ama kapitalist üretim ilişkileri temel alınıyor. Bu paradoks sınıf ilişkilerinde de gözlenir. Sınıflar ve sınıf mücadelesi üzerine tarih tezi kabul edilirken sınıfsız toplum ötelenerek ütopya oluşturulur. Sınıfların meşru olan olmayan ayrımı yok.

Çoğu Müslüman kira’yı ve kar-zarar ortaklığını, mülkiyet hakkının sonucu olarak görür, faiz sınıflamasına sokmaz. Kira, faiz arasındaki benzerlik (neredeyse aynı) farklı algılanıyor. Kar-zarar ortaklığına ise belirlenmiş miktar olursa faizdir deniyor. Her iki halde de emek katılmamış gelir meşrulaştırılıyor. Üzerine emek harcanmamış gelir riba/faiz’dir20, yapılanlar bir çeşit hülle.

Biz kazanırız. Şeytan bizi fakirlikle korkutur. Bu mülk edinmenin başlangıcıdır. Allah kimine çok imkân, kimine az imkân verir. Bu dünya hayatının sınavıdır. Bu infak ve adakla zulmün savaşıdır. Faiz/riba burada devreye girer. Onu terk etmek ve temizlemek/zekât görevimiz. Bunu yapmayanla savaşırız21.

Özellikle mülk sahiplerinin işlemedikleri toprak için alınan kira hoş karşılanmıyor. Rant, toprak sahibinin çalışmadan aldığı bir gelirdir. Bu açıdan Doğal kaynaklar üzerindeki mülkiyetin faizi/ribası’dır diyebiliriz. Kuran anlatımında ve Elçinin uygulamalarında toprak mülkiyeti yoktur. Mülk insanlara verilmiş ve kimsenin özel bir payı yoktur22.  İkinci bir görüş kirayı faizden ayrı ve meşru görür23. Bu görüş İslam tarihinde baskındır ve oluşan paradoks/çelişki sermaye lehine bir sapmanın sebebidir.

Riske24 girdim diyor, girişimci. “Risk payı” çıktı bir de. “Serbest piyasa da her şey değişken, öngörüsü olan kazanır” diyor Kapitalizm. Bu risk olayını oldum olası sevmedim. Şimdi bireysel kumar var, toplumsal kumar var (piyango), bir de iktisadi kumar çıktı karşımıza. Yoksa kumar da mı helal diyeceğiz? Risk meşruşaştırılıyor25. Önce kira, sonra rant helalleştirildi, doğal olarak kar-zarar ortaklığı da. Çalışmadan kazanmanın adı ne olursa olsun bellidir.

Hukukumuz/şeriatımız malın kullanımı ile ilgili mizandan söz ediyor26.

Günümüz ekonomisi ve üretim-tüketim ilişkileri Batı paradigması üzerinden gelişti27. Üretimin bütün payını kol gücüne vermek, kalanı artık değer olarak algılamak sığ bir yaklaşım. Üretimde kol emeği yanında, organizasyon ve geliştirme gibi zihin emeği de var. Bütün bu faktörler teşvik de oluşturuyor, kaba devletçi yaklaşım verim getirmiyor, ekonomik ve rekabete dayalı gelişimi engelliyor. Tam serbestlik ise sömürü üretiyor.

Bizim kendi değerlerimiz üzerinden yeniden tahlil etmemiz ve tanımlamaları kaynaklarımıza göre yapmamız gerekir. Bütün emek paylarının hesabı ve karşılanması ile devlet kontrollü bir ekonomik model geliştirilebilir mi? Bunun fıkhı oluşturulabilir, geliştirilebilir. Bazıları buna İslami komünizm diyebilir, Necatullah Sıddıki ve Nakvi belirli şartlarda bunu mümkün görür.28 Kompleks/karmaşık ve çok varyantlı/değişkenli modeller çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır. Serbest girişimciliğe dayalı modelde oluşturulup, geliştirilebilir29. Bazıları da buna İslami kapitalist model diyebilir. M. Bakır Es-Sadr, devletin bireysel girişimin yerini almasına bu noktada karşıdır. Gerçekte temel sorun, mülkiyetin kullanımı ya da kimin kontrolünde olacağından çok, üretim ilişkileridir. Bunda da köklü çözümün ahlaki ilkeleri bizde mevcuttur. Riba/faiz, zekât gibi ekonomik kavramların toplumsal uygulamaları var. Zekat, devlet kontrolünde bir organizasyondur.30

Sermaye burada girişim dâhil emeğin zemininde, ana problem ise sermaye ye pay verilmeyince sermaye sahibinin pasif kalmasıdır. Bu problem halledilmelidir.

ÜRETİM ARAÇLARI MÜLKİYETİ VE DEVLET KONTROLÜ

Gerek sermaye kullanımının, gerekse artık değerin paylaşımının devlet tekeline verilmesi tartışılıyor. Bu sefer “Devlet” tanımı çıkar karşımıza. Nedir bu devlet? Kutsal bir kavram, totaliterizmin simgesi. Faşizmin kutsadığı kavrama iktisadi payı da biçiyor Marxizm. Devlet güç demek, hiyerarşik yapılanmış güç. Anarşist kuram bunu hiç kabul etmez, Marxizm teoride kabul etmez ama geçiş aşamasında, Proloter diktatörlük öngörür. Halk adına temsili devletin mutlak kontrolü öngörülüyor.

Şimdi asıl gözden kaçırılan temel burada yatıyor. Meşruiyetin temeli bunun hangi değer yargısı üzerine şekillendiği. Değer yargısı yani “Ahlak”, bu bizce idealist bir kavram. Materyalist bir ahlak tan söz ediyorlar ama uymuyor31.

Devlet hangi değer üzerine biçimlenmiş, bir değer varsa bunun iktisadi yansıması, uygulaması var dedik. İnsan fıtratına, var oluş sebeplerine aykırı bir değer olmaz, olduğu varsayılsa da toplumu ve bireyi motive etmez diyoruz. “Yeni sınıf oluşumu” ve “Glasnost, Prestroyka” gibi doğru ya da yanlış argüman/söylemlerle koca bir paradigmanın toplumsal planda ve devlet erkinde yıkılmasının temel nedeni budur.

Şimdi elinde olan mülkün mutlak sahibi olduğunu düşünüyor insan. Bizim inancımızda mutlak sahip/malik Allah’tır. Allah’ın ihtiyacı mı var? Tıpkı Allah’a adanan kurban’ın yoksulların/miskin’in hakkı olması gibi. Sahip olunanda miskinin hakkı var32. Peki, bu hakkın uygulanmasında erk/yaptırım yok mu? Zekât’ın ferdileştirilmesi gibi bu hakta mı ferdileştirildi yoksa!

Bir adamın arazi mülkiyeti var, yakına bir havaalanı veya liman yapılıyor ya da mülkün değerini arttırıcı bir durum ortaya çıkıyor, bu doğal yollardan da olabilir; bir toprak verimli diğeri verimsiz (rant), bir diğer adamın ise, doğal afet durumu gibi değer azaltıcı durum. Değerdeki artış ve azalış emek harici bir durum, olayı sadece risk ile mi değerlendireceğiz? Sosyal erk yani devletin fonksiyonu ne? Birinci durum hizmet faktörü şeklinde değerlendirilmelidir. Değer artışı toplumun hakkıdır. İkinci durum sosyal güvence olarak değerlendirilmelidir, tıpkı yetimin, boşanmış kadının ya da miskin’in hakkının toplumda yer alması gibi33. Yine toplumun tazmin etmesi gereken kayıptır. İşin aslı değer değişiminin tümü çözülebilir sorunlardır.

Allah Elçisi Medine Pazarı'nda iki temel kural koyar:
1) Kimse belirli bir yeri sahiplenmeyecektir (rant kapatılmış)
2) Alış verişten vergi alınmayacaktır.

Birinci madde rant’ı tamamen kapatıyor. Rant arzın talebi karşılayamadığı anda ortaya çıkan yer, arazi ya da topraktaki değer artışı. Tüketimin üretimden fazla olmasın ve kaynakların müsrifçe kullanılması kapitalizmin ana işlevlerinden birisidir.  İkinci madde iyi incelenirse sermaye payı faiz/riba ve kira gibi etmenlerin olmadığı durumlarda anlam kazanır. Zira İslam hukukunda servet üzerinden zekât, cizye ve vergi gibi işlemler yapılıyor. Sermayenin payı kaldırıldığında servet olarak algılayınız.

Üretim ilişkisini belirleyen iki temel kuralda İslam kültüründe zamanla çiğnenmiştir.

“Şuyab’e karşı gelenler: Ey Şuayb, atalarımızın kulluk ettiğini veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı bırakmamızı senin salâtın mı emrediyor? Oysa sen olgun ve yumuşak huylu birisiydin, dediler.”

Yoksa salatı/namazı, yalnız mı eda ediyorsunuz?

 MÜLK, TÜKETİM VE REFAH  

Bir insan haklı ve meşru mülk edindi. Bunun üzerinde sınırsız tasarrufu var mı?

Burada geleneğimizde net hukuki bir yaptırım yok gibi. İhtiyaç fazlasının elde tutulması, Kuran’da net olarak eleştirilmiş34. Özelliklede birilerinin ihtiyacı varken mal tutmak sorunun zirvesi olur. Yaptırım gücü nedir? Bu hukukun/şeriatın oluşturacağı hükümlerle çözülür.

Genel müreffehlik, toplumun tamamında oluşan ihtiyaç fazlası oluşunca durum değişiklik arz eder mi? Rivayetler 2. ve 3. halifeler döneminde zekât verilecek fakir bulunmakta zorlanıldığını gösteriyor. Ama bunun lokal olarak Mekke ve Medine de gerçekleştiği açık. Tam ideal olarak, dünya çapında bu biraz mümkün değil. İnsanlık tarihi ve dünya hayatının realitesi bunu imkânsızlaştırıyor. Muhakkak ki dünyanın bir yerlerinde ihtiyaç var. İnsan biraz hayalci cenneti dünyada oluşturmak ister.

Lokal/bölgesel olarak Mekke ve Medine de oluşan durumda, sorunun diğer bir yönü ortaya çıkıyor. İnsanın ataletini/durgunluğu dünya hayatına düşkünlüğünü tırmandıran bir süreç işliyor. Bir çeşit toplumsal refah şımarması oluşuyor35. Kuran da eski ümmetlerin bu durumlarından sıklıkla söz edilir36.

Sonuçta Emevi saltanatının ve yozlaşmanın oluşmasında bunun payı var.

Şimdi çizgi çekmek gerek bir yere, bu kural. Ebu Zer cesur adam, çizgiyi adamın üstüne çekiyor. “İhtiyaç fazlasını tutan, bizden değil” diye.

Üretim, tüketimden bağımsız değil ve günümüzde tüketim biçimi/ilişkileri de ideolojik bir temelde.37 Bu tehlikenin önlemi nedir, yönetimsel bir cevap var elbet. 

MÜLKTE EŞİTSİZLİK

Felsefi sistemler eşitsizliği açıklamaya çalışır. Din’in açıklaması net ve açıktır.

Adam sağlıklı, zengin bir aile ve ülkede doğuyor. Diğeri sefalet içinde bir ülke de doğmuş ve hasta. Ne kadar toplumsal önlem alırsan al bir kaza ya da olanaklar, insan inisiyatifi haricinde gelişen durum eşitsizliği doğuruyor. Kader mevzuu ve Ahiret inancı buna net cevaplar üretir38. Aksi halde varoluşun kendisi absürd/saçmadır. Eşitsizlik doğal, peki böyle mi kalsın. İşte sınavımız/sorumluluğumuz, insan iradesi ve kurtuluşu da bura da. Bu bir sınav hem de toplumsal boyutu ile39.

Yüzyıllardır İslam toplulukları infak kültürünü halk bazında korudular ve bu onlarda diğer topluluklara nazaran daha güçlü toplumsal yapı oluşturdu. Yöneticiler ise çoğunlukla israfı sakladılar (Potlaç toplum). İnsan mizacı fakirliği izafi algılar. Daha müreffeh bir yaşam tarzını bilmeyenler, onlara öykünmezler. Toplumsal sükûneti sağlayan bu uygulama bir yandan istikrar getirir, diğer yandan pasif toplum oluşturur.

MÜLK VE BİZ

Sürekli “Hukukumuzda/şeriatımızda bunun karşılığı var” dedik. Niye güncel bir uygulama yok?

1-    Akıl kapıları kapatılmış, çağın fıkhı tam olarak oluşturulmamış. Buna karşılık teoride güzel yaklaşımlar var.

2-    Bağımsız kimlik ve vesayetten kurtulmadan fıkıh oluşturmak zaten teori de kalır.

3-    Güç/devlet elde değil ki, iktisadi, sosyal ve hukuki düzenlemeler şekillensin.

Bu sebeplerle de mülahazalar dedik ya!

Elbette insanlığa sunulan bir tezimiz var, hem de ilahi kaynaktan besleneceğiz. Üstelik bunu dinamik olarak ele alacağız. “İslam ekonomisi sabit kurallar, değişmez zekât sistemi ve birtakım değişmez araçlarla donanmış mali bir sistem değildir.  Değişim süreçleri İslam ekonomisine katılmalıdır, İslam'ın kutsal kanunlarının tüm gerekli esnekliğe sahiptir.”  Sadr

Temel prensipleri vurgulanan iktisadi tezler ütopya olarak algılanabilir, uygulaması mümkün değil olarak algılanabilir. Zaten, kapitalist AVM, kapitalist üretim ilişkileri ve köle pazarları için uygulanacak sitem, eklektik düşüncelerle, sistem içi çözümler değil bu. Medine’de sosyal, siyasal ve ekonomik uygulamaları ve oluşan değişiklikleri ne Mekke’nin müşrikleri, ne de bedeviler tahayyül bile edemezdi. Söz konusu kapitalist paradigmanın yıkılması ile vücud bulacak sistem. Hem Roma’nın parasını, parasal ilişkilerine teslim olacaksınız40 hem de onunla mücadele edeceksiniz bu mümkün değil. Kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerine tabi olursanız, onunla mücadele edemezsiniz41.

Şimdi asıl soru ortada. İçinde bulunduğumuz fiili durumda ne yapılır?

Mücadeleyi yüklenmiş bir kişinin mülk diye bir sorunu, gelecek kaygısı ve dünya nimetlerini paylaşmak diye bir sorunu yoktur42.

 “De ki; Sizden bir ücret istemiyorum” 43

Bu kadar çok tekrarlanan bir söz “Cefasını sürdük şimdi de sefasını süreceğiz” mantığı taşıyan bunu anlamaz.

“Cahili sisteme uyum sağlayalım veya bizde nemalanalım veya bizim çarkımız da sürsün, sisteminki de, tamam sistemle mücadele edelim ama ekonomik çıkarlarımız da zarar görmesin” diye düşünen varsa, bize yanaşmasın birbirimizi anlamamız imkânsız44. Mekke’de azad edilen bir kölenin gücü Kayser’in lejyonlarından üstündür, Malik olduğu servet Kisra’nın saraylarından fazladır. Azad edilecek köle göremiyorsanız, görme sorununuz var demektir45.

İman eden, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat eden ve (muhacirleri) barındırıp, onlara yardım edenler. İşte onlar birbirlerinin velisidir. İman edip de hicret etmeyenler, onlar hicret edene kadar hiç bir velayetiniz yoktur. Fakat din hususunda sizden yardım isterlerse onlara -aranızda anlaşma olan toplumdan başkasına karşı yardım etmeniz gerekir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

Kâfir olanlar birbirlerinin velisidir. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.

Onlar ki sonradan inandılar, hicret ettiler, sizinle beraber savaştılar, işte onlar da sizdendir.

İman edip, hicret eden, Allah yolunda cihat eden, barındıran ve yardım edenler, işte onlar gerçek müminlerdir. Onlara bağış ve bol rızklar vardır.

Rahim sahipleri, Allah’ın Kitabına göre birbirlerine daha yakın dostturlar. Allah her şeyi bilir. 8/72-75

Rahim sahipleri ve dava arkadaşları arasındaki alakayı bulunuz!

 

 

Dipnotlar:

1- “Ekonomik hayatın seyrinde ve pratik ekonomik problemlerin çözümünün temelinde ahlaki değere dayalı adalet kavramı yatar. Bencillik, inkâr edilemez bir insani niteliktir. Dolayısıyla, ahlaki davranış biçimi geliştirilmeli ve teşvik edilmelidir. Yönetimler şüphesiz müdahale edebilirler ama bu müdahale, bireysel girişimin yerini almamalıdır.” M. Bakır Es-Sadr

2- “Şeytan, sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği emreder. Allah ise, size mağfiretini ve bolluk vaat ediyor. Allah, her şeyi kuşatandır, her şeyi bilendir.” 2/268

3- "Hangi ülkeye uyarıcı gönderdiysek oranın varlıklıları: -Biz, sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz, malları ve çocukları en çok olan bizleriz, azaba uğratılacak da değilizdediler.” 34/34-35

4- "Mal vasıtasıyla insan, köleleri mülkiyetine geçirmeye, hür insanları da köleleştirmeye; gönüllerini kendine bağlayamasa bile, bedenlerinde ve şahsiyetlerinde tasarrufta bulunabilmek için, gerekirse zor ve galebe yoluyla onlara baş eğdirmeye çalışır." Muhammed el-Gazali

Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: ‘Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?’” 43/51

5- Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?" 20/120

6- Sadr, bencilliği insanın doğası/realite olarak ele alıyor. Oysa bu engellenmesi gereken bir eğilimdir.

“De ki: ‘Eğer Rabbimin rahmet hazinelerinin mülkü sizde olsaydı, harcamaktan korkarak tutardınız.’ Gerçekten insan çok cimridir!” 17/100

7- “Şutb dedi ki; -Ey Halkım, ölçü ve tartıyı hakkıyla yapın. Kimsenin malını eksik vermeyin. Yeryüzünde fesatçı olup karışıklık çıkarmayın.” 11/85

55/1-13

8- “Emeğe dayalı özel mülkiyet hakları esastır. Ayrıca marksist emek-değer teorisinden farklı bir emek-mülkiyet teorisi vardır. Değer, alışverişe konu bir kavramdır. Özel mülkiyet, doğal kaynaklara dayalı kamu mülkiyeti ve verimliliğe dayalı devlet mülkiyetini içeren çok yönlü mülkiyet anlayışının yer aldığı bir ekonomik model öngörülmelidir.”  Muhammed Bakır Es-Sadr

“Mülkiyetin kaynağında emek vardır ve değerin ilk kaynağı emektir” David Ricardo

9- -Hayır, yetime ikramda bulunmuyorsunuz.

Düşkünü/miskini doyurmaya teşvik etmiyorsunuz.

Mirası da hak gözetmeden yiyorsunuz.” 89/17-19

“Arz-talep ve azalan verimler kanunlarını bu kapsamda değerlendirir. Bu kurallar, fertlerin serbestçe ekonomik hayata katılmalarını sağlaması bakımından değerlidir.” Muhammed Bakır Es-Sadr

10- “Şayet insanın kazancı zaruret ve ihtiyaç kadar olursa, o kişi için bir geçim olur. Bu miktardan fazla olursa, o vakit de bir servet ve sermaye olur. Söz konusu hâsılatın ve biriktirilmiş malın menfaatı şayet belli bir insana ait olup çıkarlarında ve ihtiyaçlarında harcamak suretiyle bunun semeresi onun için husule gelirse, buna rızk denir. İnsanın çabası ve gücü ile hâsıl olan bir malı, o insan fiilen faydalanmaksızın, bir kimse ondan alarak mülkiyeti altında bulundurursa, bu takdirde o kesb adını alır.” İbn Haldun

"Sermaye, biriktirilmiş ve yedeğe ayrılmış belli bir nicelikteki emek’tir. fon; toprak ya da üretim yerlerinin çalışmasıdır. Ancak bir gelir ya da kar getirdiği zaman sermaye adını alır” Adam Smith

11- İşi gerçekleştirmek amacıyla, gerekli bilgi-beceri, işyeri, eleman, ekipman v.b. girdileri ile finansman kaynaklarını, bir araya getirerek, Kendi işini kuran kişiye girişimci deniyor. Girişim, Latince entreprendere/iş yapan kökünden türemiş bir kelime

12- “Doğa kanunlarına uyulduğu zaman toplumun kendiliğinden ve en uygun biçimde işler” Adam Simith.

13- “Toprak sahipliğinin kökenini soygundur” Jean Baptiste Say

14- “Mülkiyet hakkının temelinde emek yatar ancak toprak mülkiyetinin, toprağı işlemeyenlerin elinde olması da adil olarak görülemez.”  Seyid Nevab Haydar Nakvi

15- "Genel olarak özel mülkiyetin egemenliği toprak mülkiyeti ile başlar, özel mülkiyetin temeli toprak mülkiyetidir." Karl Marx

16- Das Kapital. Marx’ın iltisat teorileri

17- -Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde, insanlara gösteriş için malını harcayan adam gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Bunun durumu, üzerinde biraz toprak bulunan bir kayaya benzer ki, şiddetli bir sağanak iner de onu kupkuru bırakır. Onlar, kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah inkârcı topluma yol göstermez. 2/264

18- Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. 4/5

19- Ricardo’ya göre üç tür gelir vardır:

I- Arazi sahibinin geliri: Rant,

II- Isçinin geliri: Ücret,

III- Sermaye sahibinin geliri: Kar.

20- Kol gücü, girişimcilik ve ticaret vs gibi zihin gücü de bir çeşit emek’tir. Kalan gelir, emeksiz kazanç/riba’dır.

 “Menedildikleri halde ribâ almalarından ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azâb hazırladık”. 4/161

“İnsanların malları içinde, artması için verdiğiniz ribâ, Allah katında artmaz. Ama Allâh'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekât; işte kat kat artırandır.” 30/39

21- 2/267-279

22- “Hayber'deki Yahudiler, daha önce akarsu yataklarındaki veya özel bölgelerdeki topraklardan sağlanan ürünlerin kendilerine verilmesi şartıyla toprağı işlettiriyorlardı. Bunun için, Peygamber, bu tür bir uygulamayı yasakladı.” Ebu Rafi

“Yoksa onların mülk'ten bir payları mı var? Eğer öyle olsaydı, insanlara 'çekirdeğin sırtındaki küçücük bir tomurcuğu' bile vermezlerdi.

Yoksa onlar, Allah'ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu biz, İbrahim ailesine Kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik.” 4/53-54

“Yoksa güçlü ve bol bol veren Rabbi’nin rahmet hazineleri onların yanında mı?

Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse, sebepler içinde (bir imkan ve güç bularak göğe) yükselsinler.”  38/9-10

Sad suresinde geçen mülk özelde vahiy’den söz ediyor, atomcu/dar kapsamlı düşünülmezse, bu köklü bir rahmet ve değer sisteminin anahtarıdır. Doğal kaynakların mülkünü sahiplenmek ve halk üzerinde ayrıcalık firavun’un özelliğidir.

“Firavun kavminin içinde bağırıp dedi: "Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?" 43/51

23- “Başkasının malı olan bir toprağı işleyen kimsenin o toprak üzerinde daha çok hakkı vardır.” (Buhari)

İbn-i Ömer; Peygamberin, ürünün yarısı karşılığında Hayber topraklarını işleme yetkisini Yahudilere verdiğini söylemektedir.

24- Riski değerlendirip önlem almak bir çalışma biçimi olarak düşünülebilir ama riskin kendisi bir kumardır.

25- “Ticari sermaye finans ile ilgili,  üretim araçları ise makineler gibi fiziki sermaye ile ilgilidir. Bir sermayedar, risksiz koşullar altında yapılan bir işten kar payı alamaz, çünkü bu faiz olur.” Muhammed Bakır Es-Sadr. Sadr risk’i meşru görür ve sadece faiz açısından incelemiş.

26- Ölçü ve tartıyı hakkıyla yapın. Kimsenin malını eksik vermeyin. Yeryüzünde fesatçı olup karışıklık çıkarmayın.

Eğer mümin olursanız Allah’ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin bekçiniz değilim.

Onlar: “Atalarımızın kulluk ettiğini veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı bırakmamızı senin salâtın mı emrediyor? Oysa sen olgun ve yumuşak huylu birisiydin, dediler”.

Resul dedi ki: “Ey Halkım, benim, Rabbimden bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık verdiği halde, O’na karşı gelebileceğimi düşünüyor musunuz? Size yasak ettiğim şeylerde, size aykırı hareket etmek istemem. Sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Başarım yalnız Allah'a bağlıdır. O’na dayandım, O’na yöneldim.” 11/85-88

27- Batı paradigması kademe kademe gelişti. Adam Simith iktisat’ın temel çözümlemesini yaptı, Ricardo “Mülkiyetin kaynağında emek vardır ve değerin ilk kaynağı emektir” der. Bütün bunlara rağmen Simith ve Ricardo devlet müdahalesine karşıdır. John Stuart Mill daha keskin ve reddiyeci önermelerde bulunur “Ücretli işçilik kaldırılmalı, işçiler kooperatifler üzerinden çalışmalı, miras engellenip rant tamamen topluma aktarılmalıdır. Marx bu temeller üzerinden konuşur. “Mülkiyet tamamen kalkmalıdır, kalkana kadar proloterya’nın hâkim olduğu devlet erki kontrolündedir”

28- “Devlet, işleyişini bilmediği piyasalara gereksiz müdahalelerde bulunacaktır. Şüphe­siz devletin ana görevi, sosyal adaleti sağlamaktır. Ancak bu, zor gücüyle yapılmamalıdır. Devlet müdahalesi, eğer adaleti tesis etmek ve insanları buna yönlendirmeyi amaçlıyorsa başarılı olur.” Necatullah Sıddıki

“Devletin, ekonomik alanda adaleti tesis etmek için oldukça geniş bir denetim içinde olmalıdır.” N. Haydar Nakvi

29- “Fertlerin serbestçe ekonomik hayata katılmalarını sağlaması bakımından değerlidir, dikkate alınmalıdır.” Muhammed Bakır Es-Sadr

“Özel mülkiyet ve fayda ele etme arzusu, üreticilerin daha fazla verim ve kalite elde etmelerinde etkilidir.” M. Ömer Şapra

Özel mülkiyet, kanuni koruma altındadır. Ancak bu hakların kullanımı ahlaki değerlerle sınırlıdır. Mülk, Allah'tan ödünç alınmıştır ve mülkün kullanımı ahlaki davranışlarla biçimlenmelidir.” Es-Sadr

30- Sadr zekât’ı bireysel olarak değerlendirir.

“İslam, varlıklı Müslümanların toplumsal sorumluluklarının bir gereği olarak, ‘gönüllü varlık vergisi’ mahiyetinde zekâtı öngörmektedir. Zekât, eldeki maddi imkânlar yoluyla iyi davranış biçimini geliştirmesi yönüyle zorunlu vergilerin yapamadığını yapar.“ Muhammed Bakır Es-Sadr

31- Halil Berktay bunun kısmen farkında.  “Siyaset yelpazesinin solundaki korkunç boşluğu doldurmaya aday bir parti, ancak bilim değil vicdan ve ahlâk temelinde boy atabilir.” (Halil Berktay, 30.02.2010 geniş meşreplilik makalesinden)

Ali Şeraitinin tespiti burada bam teli “Teoride materyalist, eylemde idealist olunmaz”

32-  “Yoksulu/miskini doyurma önayak olmaz.” 107/3

 "Söz konusu ayette; İt'amu'l miskin" değil, "ta'amu'l miskin" kelimesi kullanılmıştır. Eğer "İt'amu'l miskin" denilseydi, "miskinlere yemek yedirmeye teşvik etmez" olurdu. "Ta'amu'l miskin" denilmesi şu anlamı taşır: "Miskinin kendi yemeğini vermez. Diğer bir ifadeyle, o yemek miskine aittir, yemeği verenlere değil.” İbni Cerir

33- Biz İsrâil oğullarından şöyle söz almıştık: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, anaya-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin!" Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz; hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz. 2/83

“İyi olanlar miskine/yoksula, yetime ve esire sevdikleri yemeği yedirirler” 76/8

“Boşanmış kadınların uygun olan geçimlerini sağlamak, korunanlar üzerine bir borçtur.” 2/241

34- “Ey iman edenler, gerçek şu ki, bilginler ve rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de (kenz) Allah yolunda harcamayanlar.. Onlara acı bir azabı müjdele” 9/34

“Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak, ‘bu kendiniz için biriktirdiğinizdir(kenz); biriktirdiğinizi tadın!’ denecektir.” 9/35

35- “Tarih boyunca gördüğümüz, mabet, saray ve dükkânın bir super market oluşturduğudur. Bütün hak dinler ve hak hareketler bu üç boyutlu ve üç şubeli Karun’un kurbanı olmuşlardır; bu, teslistir.” Ali Şeriati

36- “Biz, geçim bolluğu içinde yaşamış fakat hakkı kabul etmemiş nice şehirleri helak ettik. İşte yerleri, onlardan sonra orada çok az oturan oldu. Onların mirasçısı biz olduk.” 28/58

37- “Kapitalizmin üç temel prensibi: Özel mülkiyet haklarının evrensel değeri, bu hakların serbestçe kullanımı ve tüketicinin piyasaya mutlak egemenliğidir.” Muhammed Bakır Es-Sadr

38- De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç yetirensin." 3/26

Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah her şeye kadirdir. 3/189

39- “Allah, size kendinizden örnek veriyor. Emriniz altında olan köleleri, size verdiğimiz rızıklara eşit olarak ortak eder misiniz? Kendiniz için çekindikleriniz gibi onlar için de çekinir misiniz? İşte ayetleri aklını kullanan bir toplum için böyle açıklıyoruz. 30/28

Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar? 16/71

İşte insan, onu Rabbi imtihan ettiği zaman, ona ikramda bulunup, nimetlendirince: -Rabbim bana ikramda bulundu der.

Ama onu, imtihan edip, rızkını daralttığında: -Rabbim bana ihanet etti, der. 89/15-16

Yoksa Kendilerine kitaptan pay verilen lanetlenmişlerin mülkten bir payı mı var? Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi.

Yoksa onlar, Allah’ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Biz, İbrahim’in ailesine kitabı ve hikmeti vermişizdir. Onlara büyük bir mülk verdik”. 4/53-54

“İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, ona sevinirler ve eğer kendi yaptıkları yüzünden bir kötülük dokunursa hemen ümitsizliğe düşerler.

Görmüyorlar mı ki, Allah dilediğinin rızkını genişletiyor, dilediğininkini daraltıyor. İnanan bir toplum için bunda deliller vardır.

Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bu, Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Kurtuluşa erenler işte onlardır.

Başkalarının malı artsın diye faize verdiğinizin Allah katında bereketi yoktur. Fakat Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekât böyle değildir. Kat kat artıranlar işte bunlardır.

Allah, sizi yarattı, sonra rızıklandırdı, sonra sizi öldürecek, sonra sizi diriltecektir. Ortak koştuklarınızdan, bunlardan herhangi bir şeyi yapan var mıdır? O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.

İnsanların kendi elleriyle kazandıkları yüzünden karada ve denizde karışıklık çıkmıştır. Bu, belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmının azabını tattırmak içindir”. 30/36-41

40- “Ferisiler İsa’ya tuzak kurmak için ‘Roma’ya vergi verilir mi?’ dediler. İsa Onlara; ‘Kullandığınız paranın üstündeki, suret,  yazı kiminse hak da onun olur’ dedi” Matta bab 22 ayet 15-21

41-  “Bugün ‘kağıt para’ para değildir ama köle maldır!” Ali Şeraiti-İktisat sosyolojisinden

42- “Onlar, Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Bu nedenle sen de onların yoluna tabi ol ve ‘Ben, sizden bir ücret istemiyorum” de, “bu sadece, toplumlar için bir uyarı/öğüttür.’" 6/90

"Eğer yüz çevirdiyseniz (neden?), ben sizden bir ücret istemedim ki! Benim ücretim, ancak Allah’ın üzerinedir. Bana Müslümanlardan olmam emredilmiştir." 10/72

43- 11/51, 12/104, 23/72, 25/57, 26/109, 26/127, 26/145, 26/164, 26/180, 34/47, 36/21, 38/86, 42/23, 52/40, 68/46

44- Şimdi biz servet düşmanı mıyız? Bir yere kadar, ama onun peşinde olmadığımız kesin.

Ve İşte, biri geldi ‘Ey İsa, ebedi âlem için ne yapayım’ dedi…
İsa ona ‘şeriata uy’ dedi.
O dedi ki; ‘Bunları yapıyorum ne noksanlığım var?’
’Nen var, nen yok hepsini sat muhtaçlara ver ve ardımca gel’ dedi İsa.
Çok malı olan adam uzaklaştı.
Ve İsa dedi ‘Göklerin melekûtuna zengin adam güçlükle girer, Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin adamın Allah’ın rızasına girmesinden daha kolaydır’.” Matta 19/16-24

YAZIYA YORUM KAT

25 Yorum