1. HABERLER

  2. HABER

  3. GÜNDEM

  4. Mülakat sistemi tartışmaları ve muhacir düşmanlığını kışkırtan ırkçı-faşist oluşumlar
Mülakat sistemi tartışmaları ve muhacir düşmanlığını kışkırtan ırkçı-faşist oluşumlar

Mülakat sistemi tartışmaları ve muhacir düşmanlığını kışkırtan ırkçı-faşist oluşumlar

Akit TV'de Yusuf Ozan Demir'in hazırlayıp sunduğu Başka Açıdan programında kamu personeli atamalarında mülakat sistemi ve Ümit Özdağ'ın başını çektiği mülteci-muhacir düşmanlığı sorunu tartışıldı.

03 Ocak 2022 Pazartesi 17:15A+A-

HAKSÖZ-HABER

Her Perşembe Akit TV ekranlarından Yusuf Ozan Demir’in hazırlayıp sunduğu Başka Açıdan programına katılan Kenan Alpay, İhsan Karahasanoğlu, Türkiye Yenilik Partisi Genel Başkan Yardımcısı Kemal Abdullahoğlu ve Türkiye Değişim Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ebubekir Elmalı kamu personeli atamalarında mülakat sistemi ve Ümit Özdağ'ın başını çektiği mülteci-muhacir düşmanlığı sorununu tartıştılar.

Öğretmen atamalarında mülakat sistemi ve Özgür Özel'in Diyanet'in okul öncesi çocuklara yönelik kursu için yaptığı "orta çağ" benzetmesi üzerine değerlendirmeler yapan Kenan Alpay şunları kaydetti:

Aslında eğitim meselesiyle ilgili Türkiye’nin çok ciddi bir mesafe kat ettiğini söylememiz icap ediyor. Eğitim meselesi dediğimizde müfredattan başlayalım ders kitaplarının içeriğinin genişletilmesine, oradan okul araç-gereçlerinin olabildiğince modernize edilmesine okulun laboratuarı, mescidi, kütüphanesi, spor salonuna kadar çok ciddi bir süreç işledi. Öğretmenlerin durumlarının iyileştirilmesi ve sendikal haklarının verilmesi yönünde de adımlar atıldı. Bütün bunlar olurken aynı süreçte de okulların kışla mantığıyla, ezberci bir mantıkla işlenmesinin önüne geçen tedbirler alındı. Öncelikle bunları teslim etmemiz icap eder.

“Mülakat sistemi objektif bir sistem değildir”

Kamu personeli atamalarında mülakat sisteminin doğurduğu adaletsizliklere dikkati çeken Kenan Alpay, şunları ifade etti:

Mülakat meselesi MEB bakanlarından bağımsız olarak 15 Temmuz sürecinden sonra alınan tedbirler çerçevesinde icra edilmektedir... 1999-2000’den itibaren devlet memurlarının atamasıyla ilgili sınavlar yapılmaya başlandı ve memur olmak için bu sınava girmek mecburiyet haline getirildi.  Daha sonra ilerleye ilerleye o sınavın adı değiştirildi ve KPSS oldu. Fakat KPSS sisteminde 15 Temmuz sürecine kadar herhangi bir mülakat durumu yoktu. Bu daha sonradan işte FETÖ’cüler sızmasın, sorular çalınmasın ya da birtakım ehliyetsiz, liyakatsizlerin önü kapatılsın, terörle şu şu şekilde ilişkide olan insanlar girmesin mantığıyla bir mülakat sistemi kuruldu. Fakat bu mülakat sistemi birtakım sorunlar oluşturuyor. Bu sorunlar nedir? Birkaç örnek üzerinden izah edeyim:

Mesela Sultan Fidan Pedük adında bir hanımefendi Ağustos 2021’de sınava giriyor ve sınavda atama önceliği birinci öncelik olarak yani kendi okulunun bölüm birincisi olarak belirleniyor. Ve 87.83 puan almasına rağmen 4618 kişinin arasında sözlü sınavında bu hanımefendiye 55 puan verilmiş ve böylece tercih yapmaya hak kazanamadınız denilerek elenmiş. Benzer bir isim de Binnur Felek Karakoyun adında bir hanımefendi. Almanca mezunu. Birinci öncelik konumuna sahip ve KPSS’de 91 puan almasına rağmen sözlüde kendisine 51 puan verilmiş ve o da aynı şekilde tercih yapmaya hak kazanamadınız denilerek elenmiş.

Şimdi evraklar sahte mi? Değil. Çünkü hepsi E-Devlet’ten indirilmiş. Kendi TC Kimlik numaralarını açıkça ibraz etmişler, sınav sonuç belgelerini de ortaya koymuşlar… Zaten bakanlık tarafından yapılan açıklamalarda da tersi yönde bir tekzip yok. Fakat dönemin sayın MEB Bakanı adına yapılan açıklamada şöyle deniliyor: ‘…sözlü sınavların mevzuat çerçevesinde objektif olarak yapıldığını, herhangi bir öğretmen adayına yönelik adaletsiz bir uygulama içerisinde bulunmanın söz konusu olmadığını ifade etti.’ Bundan hiçbir şey anlamadım. Ne demek yani? “Objektif”… Ne demek “objektif” yani? Bölümü birincilikle bitirmiş, sınavda birinci olmuş bir insanı ne yaptılar acaba? Dili mi dolaştı? Ne sordunuz? Biyoloji dışındaki bir alan sormuş olmanız lazım ki bilemesin. Değilse onun yazılı sınavda bir yolsuzluk yaptığı ortaya çıkar…

Şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Mülakat sistemi objektif bir sistem değildir. Objektif bir sistem olduğunu iddia ediyorsak o zaman onun kayıt altına alınması icap eder... Tıpta uzmanlık sınavına girdiğimde beni mülakata alan bir heyet var mı? Yok. ALES’te sınava girdiğimde mülakata alan herhangi bir kimse var mı? Yok. KPDS ya da YDS’de böyle bir şey var mı? Yok… Ben öğretmenliği hak edecek şekilde üniversite kazanmış mıyım, okulu bitirmiş miyim, KPSS’yi geçmiş miyim? Diğer alanlarda olmayan bir uygulamaya girişerek bana diyeceksiniz ki gel sana 3-5 soru soracağız bakalım geçebilecek misin diyeceksiniz. Bu olmaz. Ha derseniz ki arkadaş senin terörle ilişkin varmış, senin yüz kızartıcı suçun varmış, senin soruları çaldığını tespit ettik buna eyvallah derim. Verdiğimiz örneklerde olduğu gibi bakanlık desin ki bu hanımefendilere şu şu soruları sorduk cevap veremediler. Diyor ki objektif kriter… Bu olmaz. Bu ne yapar biliyor musunuz? Devlete, hükümete, siyasete olan güveni yerle yeksan eder. Şu halde yapılması gereken şey bu mülakat sistemini kaldırmaktır. Yıllarca bu ülkede hakimlik, savcılık sınavlarında, hatta daha da gerisine gidelim kaymakamlık sınavlarında nasıl bir işleyiş söz konusuydu? Alenen resmi ideolojinin ve devlet sınıflarının şuralı olacaksın, şu mezhebe veya şu gruba yakın olacaksın, hayat tarzın bu olacak, şunları şunları yapacaksın ve asla bunları bunları yapmayacaksın gibi birtakım kriterleri vardı. Yoksa kaymakamların sadece fizik yapısına mı dikkat edilir?! Peki, bu adam yolsuzluk yapar mı, usulsüzlük yapar mı, taciz yapar mı gibi başka şeylere dikkat edilmez mi? Bunlara bakılmadı. Dolayısıyla bizim buna karşı sürekli bir hesaplaşmamızın olması lazım, bunu reddetmemiz lazım ama öbür taraftan da Edirne’den Kars’a kadar hemen hemen herkesin gönlünün ferah olacağı; burada asla torpil, kayırma, iltimas işlemez arkadaş dedirtecek çapta objektif bir sistemi ortaya koymamız lazım.

CHP’li Özgür Özel’in asıl derdi

Özgür Özel'in Diyanet'in okul öncesi çocuklara yönelik kursu için yaptığı "orta çağ" benzetmesini değerlendiren Kenan Alpay şunları söyledi:

Özgür Özel’in açıklamasını dinledim. İyi bir hatip midir bilmiyorum ama fazlasıyla hamasi, fazlasıyla teatral açıklamaları olduğu için herkesin dikkatini çekiyor. Bir kere İslam’ın ortaçağı yoktur, Batı’nın ortaçağı vardır. Batı’nın ortaçağında İslam dünyasında Biruni vardır, İbn Sina vardır, daha ismini sayamayacağımız yüzlerce, binlerce alim vardır. Fizikte, kimyada, bilimde, astronomide, matematikte, geometride, sosyal bilimlerde, İslami ilimlerde, dünyanın parmak ısırarak izlediği insanlar vardır. Böyle Özgür Özel gibi şov yapan insanlar yoktur. Fakat Özgür Özel’in “Ortaçağ eğitim mantığı” dediği şey aslında şu: Biz Allah’a ve ahiret gününe hiçbir şekilde temas etmeyen, İslam’ın sembollerini içermeyen bir eğitim verelim istiyorlar. Rahat, hazırol, büstün önüne geç, orada şu şu şu… Yok öyle şey. İsteyen çocuklarını oraya göndersin ama biz çocuklarımızı böyle seküler, militan laiklik, militarist eğitim içerisinde olmasını istemeyiz. Ben Allah’a ve ahiret gününe inanıyorum ve doğal olarak çocuğumun da Allah’a ve ahiret gününe inanan, bunun şuurunu taşıyan bir eğitim sisteminde yetişmesini istiyorum. Ben alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’yı seviyorum, sayıyorum ve onu rehberim olarak kabul ediyorum. Doğal olarak çocuğumun da Hz. Muhammed Mustafa’yı seven, ona gönülden bağlı olan bir Müslüman çocuk olarak yetişmesini arzularım. Diyanet İşeri Başkanlığı’nın yayımladığı kitaplar var, neyine itiraz ediyorsunuz? Gelin istiyorsanız ister CHP’nin İstanbul il teşkilatı olsun ister Ankara’dan gelecek bir heyet olsun Diyanet İşleri Başkanlığı kapılarını ardına kadar açar… Gelin görün orada bu çocuklara 4-6 yaş grubunda hangi eğitimler veriliyor. Hangi resimleri çiziyorlar, hangi harfleri öğreniyorlar, hangi duaları ezberliyorlar hepsi açık aşikar. Bir taraftan “helalleşme” deyip, bir taraftan “biz dinle, dindarla çatışmayacağız. Biz şu kadar milyon insanı kuşatacağız” deyip diğer taraftan da bütün bir toplumun kültürel anlamda, toplumsal anlamda, hukuki anlamda en temel genetik kodlarına işlemiş olan İslami değerlere karşı bu derece tahkir ve tezyif edici söylemleri doğru bulmuyorum.

“Ümit Özdağ bir faşisttir”

Son olarak İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün başlattığı soruşturma bağlamında Ümit Özdağ'ın tırmandırdığı ırkçı-faşist nefret ve provokasyonu da tahlil eden Kenan Alpay şunları kaydetti:

Genel olarak baktığımızda hukuki ve ahlaki hiçbir karşılığı olmayan bir ırkçılığın yükselişe geçtiğini görürüz ama bunun toplumsal tabanı çok çok küçük, marjinal. Bir düşmanlığı teşvik ediyor ama bunun toplumsal kökleri o kadar da geniş değil… Avrupa’daki Neo-Nazi, Aşırı Sağ diye tanımlanan ırkçılığa özenen Ümit Özdağ gibi faşistler var. Açıkça söyleyelim; Ümit Özdağ üslup sorunu olan bir adam değildir. Ümit Özdağ karakter sorunu olan, hukuk sorunu olan, kanun sorunu olan, din sorunu olan, ahlak sorunu olan, insanlık sorunu olan bir faşisttir. Yani onun söylemine üslup sorunu filan demek olmaz. Ahlaksız, hukuksuz, insanlık dışı faşist bir adamdır. Bu olay onun ilk vukuatı değil. Ümit Özdağ hayatını provokasyona adamış bir insan. “Tehlikenin farkında değil misiniz?” diyor ya aslında bu, hatırlarsanız 27 Nisan E-Muhtırası’na gidilen sürece Cumhuriyet gazetesi tarafından start verilen slogandır. Cumhuriyet gazetesinin bu provokatif, ajitatif söylemi çoğalttığı sloganı şimdi Ümit Özdağ üretiyor. Ve o 900 bin kişiye vatandaşlık verildi yalanı ilgili yetkili merciler tarafından defalarca tekzip edilmesine rağmen bu yalanda inat eden bir karaktere sahiptir kendisi. Dolayısıyla Ümit Özdağ bunu iş edinmiş, meslek edinmiş bir kişi. Ama ona çok şaşırmıyorum. Çünkü Ümit Özdağ kimdir? Ümit Özdağ 27 Mayıs’ta halka silah çekmiş, halkın kendisine emanet ettiği silahları halkın siyasi iradesine karşı kullanmış olan cuntanın elemanlarından yüzbaşı Müzaffer Özdağ’ın oğlu. Babası da cuntacı bunun. Yani babası da hukuk düşmanıydı. Babasının yaptığı kendisini bağlar mı? Şu şekilde bağlar: Eğer dese ki babam suç işledi, bir darbeciydi o zaman kendisini bağlamaz ama babasıyla övünüyor, babasının yolunu sürdürüyorsa tabi ki bağlar. Ümit Özdağ 28 Şubat sürecinde kurulan ASAM’ın başına paraşütle indirilmiş bir adamdır. Hakkında güvenlik uzmanı, strateji uzmanı vs. hikayeleri uydurulmuş… Kitaplarına az çok bakıyoruz ama inanın böyle sıradan avami kitaplar. Öyle Asya’yı Avrasya’yı, Avrupa’yı Amerika’yı bilen derinlikte bir adam ve eser sahibi değil. Paraşütle oraya getirilmiş ve daha sonra da ASAM’dan sepetlenmiş bir adamdır kendisi. Sonra babasının yüzü suyu hürmetine MHP’ye alındı, MHP’den postalandı. Nihayet İYİ Parti’nin kurucu listesinde yer aldı ama oradan da ihraç edildi. Şimdi kurdu bir parti ama bu adamın yanında kimse durmaz. Bu provokasyonları yaptığında aslında yaptığı açıkça suçtur. Çünkü toplumun bir kesimini kin ve nefretle düşmanlığa tahrik etmektedir. Alenen işlediği suç budur. Toplumda muhacirlere, mültecilere, yabancılara karşı, Suriyelilere-Afganlara karşı bıçakla, silahla, kundaklamayla bir saldırı yapılmasını teşvik ediyor.Terör uzmanı deniliyor ya; aslında terör uzmanlığını provokasyon yaparak, ajitasyon yaparak toplumun bir kesimini diğer bir kesimine karşı etnik ve mezhebi ayrımcılık üzerinden kışkırtarak kaosa sürüklemekte, toplum ve ülkenin güvenliğini alenen tehdit etmektedir.

 

HABERE YORUM KAT

4 Yorum