Mukabele ve murakabe
Ramazan’da niye Kur’an-ı Kerim hatmedilir? Biliyorsunuz bazı camilerimizde hatimle teravih kıldırılır.. İhsan Süreyya Sırma, Ensar’da, TGTV’nin ilk Cuma iftarındaki kısa konuşmasında bunun arka planını anlattı..
“Hatim etme”nin, hitama erdirmek, sonuna gelmek gibi bir anlamı var..
Kimi 3 aylar içinde yapar bu işi, kimi Ramazan’da başlar ve bitirir..
Peygamberimiz de, Ramazan’da, Cebrail aleyhisselam ile, vahyolunan ayetleri karşılıklı olarak okur, müzakere ederlermiş.. Hangi ayetin hangi olayla ilgili olduğu, nasıl anlaşılması gerektiği, hangi olayların ayetlerin gölgesinde nasıl yorumlanacağı gibi..
Yani Kur’an-ı Kerim’i okurken manası üzerinde de düşünmemiz gerekiyor.. Yeni bir zamana başlarken, ayetleri yeniden gözden geçirip, geçmişte yaptığımız hatalardan tevbe etmek ve geleceğimizi Kur’an-ı Kerim ışığında yeniden inşa etme çabası da diyebiliriz buna..
Murakabe, yani denetim.. Kur’an’ın hükümlerini aklımızda tutma ve davranışımızı ona uydurma çabası.
Kur’an-ı Kerim’in hatmedilmesinin asıl maksadı bu..
Elbette ilahi bir kelamdır. Onu okumak, dinlemek başlı başına bir ibadettir..
Onun için her sene yüz milyonlarca Müslüman bu günlerde Kur’an-ı Kerim’i baştan sona okur.. Okuyoruz, okuyacağız..
Ama ihmal ettiğimiz bir boyut, birlikte okuma. Elbette, camide ve ailesi içinde bu kurala dikkat edenlerimiz de vardır, ama bu işi hızla, lafzen okuma gayreti çoğunlukta.. Asıl bu işin önemli boyutu olan anlama ve tefekkür konusunda, Arapça bilmeyenler için bir sorun var.. O zaman meal ve tefsir konusuna dikkat etmek gerekiyor..
Tek başına okumak ve bilmek de yeterli değil. Kur’an-ı Kerim faal akıldan söz eder. Anlayan, düşünen ve onu bir sorumluluğa ve eyleme yönlendiren akıl..
Elbette herkes Kur’an-ı Kerim’i okuduğunda genel olarak aynı şeyi anlar.. Ama o ayetin onların hayatındaki izdüşümleri farklı olabilir.. Bir politikacı, bir işadamının, bir işçinin anladıkları aynıdır ama kendi hayatlarındaki sorumlulukların karşılığı farklıdır.. En azından, farzı aynlar dışında kalan, farzı kifaye olan ilgi alanları, öncelikleri farklıdır..
Tarihi bir olay misal verilirken dahi, o dersten insanların kendi hayatlarına ilişkin çıkaracakları dersler farklı olabilir..
Onun için birlikte okurken bile, tek başına tefekkür boyutu da ihmal edilmemeli..
Kur’an-ı Kerim’e bakıp, başkalarını eleştirmeden önce, kendi nefsimizi hesaba çekmemiz gerek.. Yoksa, okuyup geçmek, ya da Kur’an-ı Kerim’i, ölülerin arkasından okunan bir kitap gibi düşünmek yanlıştır..
Mehmet Akif’in deyişiyle: “İnmemiştir hele Kur’an, şunu hakkı ile bilin / Ne mezar başında okunmak ne de fal bakmak için.” Kur’an-ı Kerim Yaradan’ın yaratılana vahyettiği yaşama biçimidir.. Allah(cc)’ın açıklanmış rızasını beyan eder..
Güzel sesli hafızların okuduklarını dinleyip vecde gelmekten ibaret değil hadise.. Unutmamak gerekir ki, bir anlık tefekkür, bin yıllık nafile ibadetten daha değerlidir..
Kur’an-ı Kerim en temel “Şeriat” kitabıdır. Müslümanın yaptığı ve söylediği işlerin meşruiyet temeli bu kitapta yazılıdır.. Ve Hz. Peygamber’in hayatı, yani “siret” bu kitabın uygulamasıdır.. Onun için sünnet, dinin ikinci temel kaynağıdır.. Risaletin asıl sebeb-i hikmeti de budur.. “Şeriat” bu anlamda, “meşruiyetin kaynağı”, “hukuk”, “suyun (hakikatin) kaynağına giden geniş yol” anlamına gelir..
Birilerinin İmam Hatip, Kur’an kursu, şeriat karşıtlığının temel kaynağı bu olmasın sakın..
Kur’an-ı Kerim hatmine, en çok da, başkalarının sorumluluğunu üstlenen, siyaset erbabı, iş adamları, gazetecilerin muhtaç olduğunu düşünüyorum. “Zaman yok” deyip geçiştiremeyiz işi.. Buna mecburuz.. Önce kendi kendimizi ilahi ilkeler ışığında manevi bir denetime ve arınmaya tabi tutmamız gerekiyor.. Kur’an-ı Kerim’i ele alırken abdest almanın hikmetlerinden biri de, sadece el yüz yıkayarak, maddi kirlerden arınmak değil, manevi kirlerden, beş duyu ile hakkı algılamamızı engelleyen nefsi kirlerden arınma çabası olmalıdır.
Doğru anlayacağız.. Başkasına anlatmaya çalıştığımız şeyleri önce biz anlayacağız. Kendi gözümüzde çöp varken, başkasının gözündeki merteği çıkartamayız.. Sözümüzün etkili olması için bu şart.
“Vakit yokluğu” bahane. Allah (cc) zaman içinde zaman yaratandır. Siz isterseniz Allah ömrünüzü bereketli kılar.
Keskin sesli güzel hafızlara para verip hatim yaptırmakla ilahi murakabe yerine gelmiş olmaz.. O kişiye şu yetkiyi de veriyorsanız diyeceğim yok. “Kur’an’ı baştan sona oku ve Kur’an-ı Kerim’e göre benim işlerimi ve sözlerimi, halimi tenkit ve bana nasihat et, doğru yolu bana anlat” derseniz, bak bu dediğinize inanırım..
Hadi, Ramazan’ın başındayız.. Kur’an-ı Kerim hatmine başlayalım. Günde bir cüz.. Ve yanında meal de okuyalım. Elimizin altında bir de tefsir bulunsun. Kur’an-ı Kerim’in içinde ne var, Allah (cc) bizden ne istiyor, bir görelim..
“İman ettik” demekle yakanızın bırakılıvereceğini mi sanıyorsunuz siz!
Sahi cennete girmek, çocuklarımızın üniversiteye girmesinden daha mı kolay? Ve siz çocuklarınızın üniversiteye girmek için çalıştıkları kadar cennete girmek için çalışıyor ve bedel ödüyor musunuz? Allah kendi yolunda bizim mallarımızı, canlarımızı, ve sevdiklerimizi feda edip edemeyeceğimizi sınayacak.. Bizi imanımız ve hayata bakışımızla yüz yüze bırakacak. Biz bu dünyada yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızla ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyor olacağız.. Allah (cc) her şeyi görmekte, duymakta ve bilmektedir..
Onun içindir ki, hayat iman ve cihaddan ibaret denmiştir..
Unutmayalım ki, biz “ahir zaman peygamberi”nin ümmetiyiz. “Allah (cc) bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir”. Biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber”in ümmetiyiz.
O zaman, haydin Kur’an’a!
Selam ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT