1. YAZARLAR

  2. AHMET MURAT KAYA

  3. Muhafazakârlık -Kodlar ve Aktörler-
AHMET MURAT KAYA

AHMET MURAT KAYA

Yazarın Tüm Yazıları >

Muhafazakârlık -Kodlar ve Aktörler-

02 Eylül 2008 Salı 22:16A+A-

Muhafazakârlık konusu oldukça geniş bir konu. Ancak bizleri ilgilendiren kısmı “İslamcılık” la olan temaslarıdır ki, burada yoğunlaşmak faydalıdır diye düşünüyorum. Bu anlamda Muhafazakâr çizgi ve bizim söylemimizin ana çatışma alanı “ümmet ve ulus” alanıdır. Ulusal sembol ve değerlere olan mesafeniz oranında muhafazakârlıktan uzaklaştığınız aşikârdır. Daha önceki yazımızda kullanılan şemayı burada tekrar ediyorum ki, aralarındaki ilişki sağlıklı kurulabilsin.

Bu noktadan bakınca “muhafazakârlık neyi muhafaza eder?” sorusu anlamlıdır. Cevabı basitçe, halkın gelenek görenekleri olarak da verilebilir. Ama bize bakan  kısmıyla cevabı “devlet” dir. Zaten çok sık da karşılaştığımız şekilde muhafazakârlık-milliyetçilik-devletçilik birbirinden ayrıştırılması zor siyasi duruşlardır. Devletine, milletine( ulus anlamında) sahip çıkan ve aynı zamanda dindarlığı da kimliğinin dışına itmeyen bu duruş, yeni bir “yerli” tanımı yapmış, ironik bir şekilde de bu konuda batıdan beslenmiştir. Bu beslenme durumunun detayları Bahadır Kurbanoğlu’nun yazılarında detaylıca işlendiğinden tekrar etmiyorum.

Şüphesiz, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Şekip ya da Peyami Safa olamadan bu konu tam olarak anlaşılamaz. Biz burada sadece muhafazakâr düşüncenin, bizi etkileyen ve zihinsel kodlarımızı belirleyen yönlerini ve ana temsilcilerini kısaca özetlemekle yetineceğiz.Belki de her başlık, ayrı makale ve hatta ayrı birer kitap konusudur. Ayrıca her kod tüm muhafazakârlarda bir şekilde vardır ve içkindir. Buradaki sıralama her aktörün öne çıkan yönleri ile kodlar arasında bir ilişki üzerine kuruldu.

Ana hatlarıyla muhafazakârlığın kodları şöyle sıralanabilir.

 

a)                                    Ruhçuluk

b)                                    İşlevsellik

c)                                    Devletçilik

d)                                    Osmanlıcılık

e)                                    Liberalizm

f)                                    Anti Semitizm

g)                                    Tasavvuf

h)                                    Anti Kemalistlik ve Anti Komünizm

i)                                     Anti devrimcilik

 

Nurettin Topçu(1909–1975) ile Ruhçuluk:

Lise ve Üniversiteyi Fransa’da okudu. Lois Massignon’dan etkilendi. Temel vurgusu ahlaktır. Anadolu’nun ruhuna inanmaktadır. Ona göre 1071 de Alparslan’la birlikte toprak, millet ve İslam kaynaşmış ve Anadolu’nun ruhu doğmuştur. Hareket Dergisini çıkarmış ve burada milli felsefeyi işlemiştir. Buna göre milli felsefe dört kavramdan oluşur.

Gelişme: Ekonomik ve teknolojik olarak gelişmek idealidir.

Toplumculuk: Toplumun değerlerini gelenekle tanımlar.

İslam maneviyatçılığı: Dinamiğini tasavvuf oluşturur.

Kişisel idealizm: Dinamiğini şanlı tarih oluştur. Buradan yola çıkarak özgüveni yüksek bireyler üretmek esastır.

Topçu’ya göre İslamcı söylem, ahlaksız ve ruhsuzdur. Ona göre İslamcılar dini bir makine gibi anlamakta ve kendilerini de kullanım kılavuzu sanmaktadırlar. Bu anlamda İslamcıları teknik adamlar olarak görmektedir. Oysa Ona göre İslam, ruh güzellidir.

Remzi Oğuz Arık (1899–1954) ile İşlevsellik:

Fransa’da arkeoloji okumuştur. Lois Massignon’dan etkilenmiştir. İlk döneminde Türkçü olarak nitelenebilecek olan Arık, Türk Tarih Tezi’ni yazan heyette bulunmuş ve bu amaçla Anadolu’da çeşitli kazılar yapmıştır. Sonraları devletin Türkçülük teziyle arası açılan Remzi Oğuz Arık, kendini milliyetçi olarak tanımlamış ve bazen de Anadolucu akımlarda adı sayılmıştır.

Sabit bir kültür tanımı yapan Arık’ın kültür tanımı, Topçunun Anadolu ruhu ile benzeşmektedir. Ona göre kültür sabit ve fakat uygarlık değişkendir. Türk Kültürü, Osmanlı uygarlığından Batı uygarlığına geçiş yapmaktadır.

İşlevselliği İslam konusunda açığa çıkar. Zira ona göre din, bir milletin oluşmasındaki önemli unsurlardandır. Dinler insanları bir arada tutup, ortak hareket etme yeteneği kazandırırlar. Bu anlamıyla din sosyolojik bir tutkaldır. Yani İslam, Türkiye Türklerini bir arada tutan dinamiktir.

Ahmet Kabaklı (1924–2001) ile Devletçilik:

Sağ muhafazakârlığın popüler isimlerinden biridir. En öne çıkan özelliği Anadolu’yu tümden Türk saymasıdır. Ona göre Osmanlının Anadolu’da kalan bakiyesinin tümü Türkdür. Bu etnik farkları yok sayan tutumunu da İslam’la kapatmaya çalışır. İslam, Anadolu’nun en geniş paydası olduğundan, milletin vazgeçilmez niteliğidir.

Devrimcilik kelimesine karşı özel bir husumet besleyen Kabaklı, tüm eleştirilerine rağmen, devletten bahsederken, “Cumhuriyetimiz” ifadesini kullanmakta ısrar eder. Devletçi tutumun belirginleştiği nokta da burasıdır. Ona göre Türk devleti sabittir ama hanedan ve rejimler değişkendir. Devlet-i ebed müddet prensibi, milletin ve devletin beraber ve birbirlerine hayat aşılayan şekilde ayakta kalmasını sağlar.28 Şubat’ta dahi eleştirisi “devletin düşürüldü hal” noktasında düğümlenmiştir.

Münevver Ayaşlı(1906–1999) ile Osmanlıcılık:

Lise ve Üniversiteyi Fransa’da okudu. Lois Massignon’dan tasavvuf dersleri aldı. İstanbul sosyetesi içinde antika düşkünlüğü tanınan Ayaşlı, Sabah ve Yeni Asya gibi gazetelerde yazarlık yaptı. Osmanlı kültürünü İstanbul sevgisi antika merakı ve nezaket kuralları çerçevesinde tanımladı. Bu anlamıyla oldukça elitist ve bohemist bir Osmanlı kültür algısı yaratmıştır.

Abdülkadir Kemali Öğütçü (1889–1948) ile Liberalizm:

Dünyadaki özgürlük ve bağımsızlık hareketlerinde en önemli dinamik olarak milliyetçiliği görür. Hayatı boyunca demokrasi ve İslam’ı sentezlemeye çalışmıştır. Adana’da yaşamış, Mustafa Kemal’e olan eleştirilerinden dolayı hapis yatmış, İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış ve nihayet çareyi Suriye’ye kaçmakta bulmuştur. Saltanatın yıkılmasını desteklemiş ama Mustafa Kemal’in yeni bir saltanat kurduğu söylemini yaymıştır. Mustafa Kemal’in ölmesiyle ancak 1939 da Türkiye’ye dönebilen Öğütçü, İslam’ın Türk’ün bir özelliği haline geldiğini savunarak, Avrupa’dan kopyalanan hukuk anlayışlarına da tepki göstermiştir.

Cevat Rıfat Atilhan (1892–1967) ile Anti Semitizm:

Eski bir Osmanlı subayıdır. Filistin’de savaştığı dönem kendisinde derin izler bırakmış, Yahudi/Siyonist düşmanlığı bu devrede oluşmuştur. Ona göre Siyonistler, Abdülhamit’i devirerek Osmanlının yıkılışını başlatmışlardır. Bizimle olan irtibatı, Sebilürreşat ve Büyük Doğu dergilerinde yazarlık yapmasıyla kurulur. Komplocu ve her taşın altında bir Yahudi arama tavrıyla, İslamcı okuyucuda izler bırakmıştır.

Necip Fazıl Kısakürek (1904–1983) ile Antikemalizm ve Antikomünizm:

Muhafazakârlık, Kısakürek’le beraber saldırgan bir muhalefet şeklini almıştır. İslamcılıkla olan irtibatı, ulusal semboller ve devlete olan ilgi ile kurulmaktadır. İslam’ı Türk milletinin yaşama zevki olarak tanımlayan Necip Fazıl’da devletini ve dolayısı ile yaşam alanlarını kaybetmiş bir milletin diasporatik söylemi öne çıkar. Cumhuriyeti, İslam’ın şura ilkesiyle aynılaştırma gayreti, Afgani-Abduh çizgisini materyalist ilan etmesi, İslam’ın özüne dönelim diyen herkesi vehhabi ve sapık olarak tanımlaması gibi Türkiye İslamcılığının genetiğini etkileyen çıkışları olmuştur. Komünizmle mücadele için devlet yetkililerine, “Komünistlikle mücadele Polisi” oluşturmalarını tavsiye eder ve bu polisin yolda bir kişiyi çevirip, “komünist olmadığını ispat et” diyebilmesi gerektiğinin de altını çizer.12 Eylül 1980 darbesini desteklerken “bu hareket olmasaydı devlet olmayacak, millet yerinde kalmayacaktı”  der. Hayatının son zamanlarında da MHP’yi destekler.

Ona göre Kemalizm, komünizmin ilk safhasıdır. O dönemki Kemalist politikalar göz önüne alındığında pek haksız sayılmasa da, Komünizme olan sert tutumu Türk sağı ile arasındaki mesafeyi zor ayrışacak şekilde kapatmıştır.

Hüseyin Hilmi Işık (1911–2001) ile Tasavvuf

Sufi karakter hemen hemen her muhafazakâr çevrenin bir şekilde bulaştığı bir sıfattır. Bu anlamda en tipik örnek Işıkçılık çizgisidir.

Abdülhakim Arvasi ile geçlik yıllarında tanışan Işık, Türk Ordusunda albaylığa kadar yükselmiş bir kimya mühendisidir.

Dini çalışmalarını “İran’dan gelecek olan dini akımlarla mücadele” ekseninde veren Arvasi’nin öğrencisi olması, Sünni, mezhepçi ve geleneksel dini anlayışının yanı sıra, İmam Rabbani’ye kadar götürülen bir silsile ile sufi karakteri hakkında da ipuçları verir.

Tekke ve zaviyeler kanunu ile yasaklanan çalışmalarından sonra Arvasi ve Işık çizgisi söylemini, evliya kültürü üzerinden kurmaya başladı. Evliya, türbe gibi kavramları son derece öne çıkaran yapısı doğal olarak Vehhabiliği düşman belledi. Onlara göre, Vehhabilik bir İngiliz ajanlığıdır.

Kadın resimlerine, kadın sesine ve camii de hoparlör kullanılması gibi haram çizgileri olan Işıkçılık’ın Türkiye Gazetesi ve TGRT ile beraber bu tutumlarının değiştiği anlaşılmaktadır. Genel olarak apolitik bir cemaat görüntüsü vermelerine karşın, sağ partilerin oy deposu olarak görülmeleri de ayrı bir çalışma konusudur.

AKP ile Anti Devrimcilik:

İslamcılık ve muhafazakârlık arasındaki irtibat ve ilişkileri en doğru teşhis edebileceğimiz alanlardan biri AKP. Zira yakın zaman da “gömlek çıkarma” deyimiyle özdeşleşen bir durum söz konusu. Buradan rahatça anlaşılabiliyor ki, çıkartılan gömlek “ümmet”tir. Ümmete olan mesafe devletin merkezine olan yakınlıkla doğru bir orantıya geçiyor.

Onlara göre İslamcılık, taşraya özgü, reel olamayan bir gençlik hastalığıdır. Yavaş ve gerilimsiz bir siyaset temel tezlerdendir. Mücadele elitler ve ezilmişler arasında yaşanmaktadır ve bu bir sınıf savaşıdır.

Devrimlerle halk ve iktidar arasındaki bağlar kopmuştur.“Normalleşme” den kasıt da, dindar kitlelerin iktidardan paylarını alabilmiş halleridir. Sağ liberal bir formu benimseyen bu akım, İslamlığını ulusal değerlerle kullanabildiği oranda dışa vurur, çatıştığı oranda da dışlar.

YAZIYA YORUM KAT

13 Yorum