1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Muhafazakar-İslami Camianın İktidarla İlişkisi ve Eleştiri Kısırlığı
Muhafazakar-İslami Camianın İktidarla İlişkisi ve Eleştiri Kısırlığı

Muhafazakar-İslami Camianın İktidarla İlişkisi ve Eleştiri Kısırlığı

Ahmet Taşgetiren, muhafazakar kesimlerde iktidara yönelik eleştiri kısırlığını tenkit ettiği yazısında, olan eleştirilerin de son derece “ama”lı cümlelerle kurulduğunu belirterek eleştiride çekingenliğin hayırlı bir sonuç getirmeyeceğini vurguluyor.

28 Mayıs 2020 Perşembe 16:23A+A-

Ahmet Taşgetiren’in Karar gazetesinde yayımlanan yazısı (28 Mayıs 2020) şöyle:

Muhafazakâr Akıl

Muhafazakâr akıl için kurulu düzenin zulmünden kurtulmak çok önemlidir, belirleyicidir.

Yine muhafazakâr akıl için farklı bir yönelişin yeniden kurulu düzen zulmüne dönüşme riski getirmesi çok önemlidir, belirleyicidir.

“Çok önemli ve belirleyici” ne demektir?

Siyasi değerlendirme yönelişini, oy verme tarzını belirler, demektir. 

Bunu ağırlıklı olarak bu alanda siyaset yapanlar, bu alandan oy alanlar bilirler. Bu iki damarı diri tutmak için çaba sarf ederler. Korkular, endişeler üzerine “Yakın Tehlike” politikası yaparlar.

Şu da denebilir ki, siyasetin bu tavrı bütünüyle çıkar amaçlı değildir, o zulmün içinde yürüyerek, bedel ödeyerek gelmiş, siyasetinin doğuş zemininde ülkeyi o zulümden kurtarmak en önemli motivasyonu oluşturmuştur.

Ama iş kaynağından uzaklaştıkça, siyasetin kıvrımları giriftleştikçe, başka başka hesaplar işin içine girdikçe, bizatihi “İktidar” denen şeyin “Bozucu” karakteri kişilikleri darmadağın etmeye başlayınca, birlikte yürünen aktörlerin kimileriyle yolları ayırıp başka kimileriyle yoldaşlık edilmeye başladıkça çizgi karmaşası ortaya çıkar ve artık muhafazakar akıl için külli destek yerine “Tahammül” dönemi başlar.

Yanlışları görmez değil, görür. “Şunlar yanlış ama”, der. “Ama” tahammülü ifade eder. “Ama” sırf o yüzden feda edilemez, riske girilemez yaklaşımının ürünüdür.

Meselâ “Zulüm var ama…” der, bir gerekçe bulur. Ya zulmü icra edenin diyelim öfkeli karakteridir, geldiği coğrafyanın – semtin meşrebidir, zulme maruz kalanın yanlışlarıdır, kurunun yanında yaşın yanması, sapla samanın karışması gibi olağan zayiatlardır, bir şekilde telafi edileceği ümididir.

Mesela “yolsuzluk vardır, adam kayırma vardır, yanlış adamları kritik yerlerde bulundurma zaafı vardır ama…” der, gerekçe bulur. Bunların yerine başkaları gelse yapmayacak mıdır, belki yolsuzluk vs gerçekte yoktur, iddiadan ibarettir, bunların boğazından haram nasıl geçer, farkında değillerdir, duysalar canlarına okurlar vs…

Ya da “Bu iş maalesef böyle gelmiş böyle gider, pire için yorgan yakmaya gelmez, şunun şurasında 100 yıllık - belki 200 yıllık bir fetretten kurtulunmuştur, küçük alanlarda bazı kayıplar yaşansa da büyük alandaki doğruluğu korumak lâzımdır. 

Meselâ “Evet ilkeler ortadan kayboluyor, genç nesiller bu siyasi yapının şahsında muhafazakâr değerler dünyasına mesafe koymaya başlıyor, çocuklar anne – babalarına yabancılaşıyor vs…” deniyor, sonra bir “Ama…” geliyor peşinden “Bunların en kötüsü diğerlerinin en iyisinden daha iyidir”e ulaşılıyor. “Gençlerin zihni nasıl olsa tamir edilir”e geliniyor.

Peki bu hep böyle mi gidecek?

Tüm bunların “Muhafazakâr akıl” üzerine yük bindirmemesi mümkün değil. “Tahammül” demek zaten “Yük taşımak” demek. Tolere etmek, yükün taşınabilir olması anlamına geliyor. İnsan bazı şeyler adına bazı şeylere tahammül eder.

Ama bu, limitsiz – sınırsız değildir.

Bir kere tüm muhafazakâr alan aynı “Tahammül” konumunda değildir. Çünkü “Tahammül”e “Sorgulama” eşlik eder. Çünkü “Yük” zaman geçtikçe, yük üzerine yeni yükler bindikçe, iktidar gücünü kullananların tavırları fütursuzluğa dönüştükçe, çıkış noktası ile gelinen nokta arasındaki misyon mesafesinin açıldığı kanaati oluştukça, bütün bunlar böyle olmayabilirdi kanaati ete kemiğe büründükçe, bir de birlikte yol alanlar birer birer kenara çekilmeye başladıkça ağırlaşır, zihnin – kalbin dayanma gücü düşer.

Aleni, göre göre, bile bile yapılan yanlışlar olur bu süreçte, muhafazakâr aklın hiçe sayıldığı izlenimi veren… “Siz ne düşünürseniz düşünün, bunu kabul edeceksiniz” yaklaşımı içeren davranışlar… Özünde “Bana mecbursunuz” fütursuzluğu okunan, “samimiyetin istismar edildiği” hissi vermekten çekinilmeyen, herkesin yanlış dediği, bunun böyle algılanacağı bilindiği halde hangi sebeple olduğu bilinmeyen yanlışlarda ısrar edilen…. Aileler içinde evlatların anne – babalarını “Buna da mı ses çıkarmayacaksınız?” sorgulamalarının ardının – arkasının kesilmediği, iktidarda kalınıyor ama insan kaybediliyor kaygısının derinleştiği…durumlar, limitlerin son kilometrelere geldiği zamanlardır.

Böyle durumların paralelinde bir de, “korkulara mahkumiyet” hissini azaltan, içinde ümit barındıran farklı alternatifler ortaya çıkmışsa, kendi kendimizi restore edebilmeliyiz, toplum bunu görmeli, iktidarı koruyup temiz yönetim iddiasını kaybetmek bütün zamanları kaybetmek anlamına gelir yaklaşımı zemin tutmaya başlamışsa….iş değişir.

Bence iş değişiyor.

Tahminim iktidar içindeki pek çok insan da işin değiştiğini görüyor. Ama bunu seslendirmenin cesaret meselesi haline gelme durumu varsa, “Bu kendi ellerimizle tartışılmaz hale getirdiğimiz büyükleri üzer” kanaati yaygınsa, “Şunu birisi söylese” fısıltıları fısıltı olmaktan öteye geçemez hale gelmişse…. İş zordur.

Muhafazakâr akıl her şeyin içine atılıp öğütüleceği kağıt öğütme makinesi değildir.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum