Muhacirleri Beklerken
Ufku tarayan yaşlı gözlerimizle bekliyoruz, Elçi gelecek.
Mağaradaki iki kişiden biri olan arkadaşı ile gelecek.
Sonra beytinden kardeşi gibi olan yeğeni gelecek.
Her biri gökteki yıldızlar gibi kusursuz ashabı gelecek. Ve biz her şeyimizi paylaşacağız onlarla, kardeş bileceğiz birlikte yürüyeceğiz yollarda.
Farkında değiliz belki, onlar çoktan geldiler ve biz Medine’nin kapılarını kapattık.
Çölde bıraktık hepsini.
Daha kötüsü, Medine sandık yaşadığımız şehri, Taif’ti belki gerçek adı ve taşlamıştık biz, gelenleri.
Geldiler,
Topraklarından kopup geldiler.
Şehrimizin kenar mahallelerine sığındılar(1), mesela Vanlılar mahallesine.
Babalarımızdan kalan dönüm, dönüm arazilerimizin arasına sıkıştılar. Tarlalarımızdan yol yaptılar sonra, çok kızdık onlara.
Anlamadığımız bir dil konuşuyorlardı, önce nazikçe uyardık onları. Gençlerimizin bazıları laf attılar, omuz attılar. Taşlamak ne kelime linç etmeye kalktık bazen.
Medine’nin kapılarını kilitledik, çölde bıraktık onları. Gökteki yıldızlar gibi değillerdi, kusursuz değillerdi böyle muhacir mi olurdu?
Bazıları geldi, okullarını bırakmışlardı yasağa boyun eğmemek için.
Ne diye inat ederlerdi ki, teferruattı ısrar ettikleri oysa.
Kiminin kendilerini Avusturya da okutacak babaları yoktu, kiminin zengin bir kısmet çıkaracak albenisi yoktu.
Birçoğumuz, “Oturun evinizde” diyerek diri diri toprağa gömdük onları.
Bazıları vardı işlerinden ayrılmışlardı, belki de hiç olmamıştı işleri.
Dayılarımızın kartviziti ile yerleştiğimiz memuriyetlerimizle uğraşıyorduk, kutsaldı işimiz anlayacağınız. Bazılarımız fabrikalarda yer tutmuştuk. Esnaf ya da tüccar olanlarımız, rızkın onda dokuzu gibi kutsal olan bir işe sahipti.
“Boş durma, pazarda limon sat” diye akıl verdik(2). Aç açıkta olanlarına zekatlarımızdan verdik, çocuklarımızın eskilerini verdik daha ne istiyorlardı ki? Bazıları suç dahi işliyordu, gökteki yıldızlar gibi değildiler yani.
Bizi meşgul etmesinlerdi(3), Elçi gelecek, muhacirler gelecek, hazırlık yapmamız lazım.
Birileri vardı, ortalıkta dolaşan,
Ortalığı karıştıran.
Ne güzel her şey tıkırında giderken,
“Adalet, özgürlük” diye sesleniyorlardı bize. Ne yani, biz hiç kaybetmemiştik ki o dediklerini. Hem her şeyin bir vakti vardı. Fitne ve fesat çıkarmayın diyorlardı(4).
Halbuki bozgunculuktu onların yaptıkları, biz vatanseverlere karşı.
Otursalardı şehrin girişine, bak gelecekti mutlaka beklediklerimiz.
Hani Elçi olmasa da, Mehdi olurdu kısmetimize.
Bekliyoruz gün be gün.
Gözlerimiz ufukta, gelselerdi bir, paylaşacaktık her şeyimizi. Evimizi, tarlamızı ve işimizi. Ensardık biz, yardımcıydık yani, kardeşlerimize.
Hep bekleyeceğiz, kendimizi Medine’de sanarak.
Ve belki, ölüm bu halde bulacak bizi Taif’in sokaklarında…
Dipnotlar:
(1)4-Nisa ; 90
(2)24-Nur ; 22
(3)59-Haşr ; 9
(4)8-Enfal ; 72-73
YAZIYA YORUM KAT