Mübarek Söylem’in Seküler Hayatı
Bayramımız mübarek olsun. Ramazan’ımız mübarek olsun. Cumamız mübarek olsun. Her ne güzelliğe kavuşmuşsak, her ne iyiliği murad ediyorsak hepsi mübarek olsun. Tereddütsüz ve gönülden âmin diyelim ve hemen arkasına ekleyelim; ecmain!
Hayatımızın belirli gün ve geceleri değil tamamı mübarek olsun elbette. Ancak bu hayatı mübarek kılacak tefekkür, ihlas ve salih amellerin etrafında nasıl kenetleneceğimiz üzerinde ciddi ve azimkâr muhasebelere girişmemiz gerekiyor. Salt kelimelerle veya sembollerle sınırlı gayretler doğal olarak mübarek bir hayatın ikamesi için kifayet etmiyor. Mübarek bir iklim ancak kelimeler ve sembollerin sabır ve sebatla, muhlis ve müşfik niyetlerin tezahürü olan salih amellerle anlamlı bir bütünlük sağlamasıyla ortaya çıkacaktır.
Müslüman Mahallede Seküler İklim
Nostalji yapmak veya nostalji yapar gibi peşine düştüğümüz arzuların nihayetinde bireysel ve toplumsal manada yalnızlığa ve yoksunluğa sürükleyen hayaller olduğunu itiraf eden yazıları çokça okuduğumuz bir zaman dilimindeyiz. Eski Ramazanlar, eski bayramlar, eski kandiller diye sürüp giden iç çekişlerin hızla arttığı adeta kronik bir karakter kazandığı şu seküler iklim üzerine sonuç alıcı bir muhasebeye yanaşmaktan yine de imtina etmekteyiz.
Allah-u Teâla ne kadar çok ihsan etse, bereket indirse, türlü nimetlere gark etse de gereğince şükretmeyi, yeterince hamd etmeyi beceremeyen bir toplum olarak tabii ki huzursuzlukla, kavga gürültüyle, küskünlük ve kıskançlıkla cebelleşmekten kurtulamıyoruz. Yalnız toplumu kan ter içerisinde bırakan cebelleşme kâmil manadaki seküler kesimlerle sınırlı değil. Gözlemlerime göre kendisini seküler addetmeyen hatta seküler nitelemesini hakaret sayan, iftira sayan geniş Müslüman toplum için de iyiden iyiye kendini göstermeye başlamış durumda.
Oruç tutmayan, namaz kılmayan, birçok haramı alışkanlık edinenleri ayrı değerlendirmek icap eder. Biz daha yakın sıkıntı alanına bakalım. Bayramı tatil olarak görmeye başlayanların, akraba ve komşu ziyaretlerini yük olarak görenlerin az bir zaman sonrasını hele hele çocuklarını bekleyen akıbet nasıl olur acaba? İletişim teknolojisi gelişip hızlandıkça akrabalık, komşuluk, arkadaşlık, dostluk ilişkilerini daha çok yalnızlık hatta terk edilmişlik, vefasızlık, umarsızlık belirliyor malum. Ancak suçu iletişim teknolojisine, modern zamanlara ve imkânlara bağlamanın da şeytani bir aldatmaca olduğu saklanamaz.
Her birimiz şu soruyu daha sık ve daha kuvvetli bir biçimde sormak mecburiyetindeyiz: Şahsi ve toplumsal hayatımızı mübarek kılmak için neler yapıyoruz? Evet, ‘mübarek olsun’ çok güzel bir temennidir. Peki, hayatımızı tüm alanlarıyla birlikte mübarek kılmak üzere ne kadar donanımlı ve sabırlıyız? Hayatın kelimeler ve sembollerle elde edilen değişiminin aldatıcı ve bir süre sonra da çürütücü ve yıkıcı sonuçlar üreteceğinden habersiz olamayız. İslam tutarlı ve kapsamlı bir hayat biçimiyse (ki öyledir) pratikler, ilişki biçimleri, somut göstergeler gayba imanın öngördüğü tüm şartlara uyumlu ve uygun olmak durumundadır.
Kimi amatör kimi profesyonel düzeyde hazırlanmış bayram mesajlarıyla otomatik olarak geniş kitlelere çok kolayca ulaşılabiliyor şimdilerde. Lakin birebir ilişkilerin de neden bir o kadar kolayca soğuduğunu, uzaklaştığını anlamak zorundayız. Artık ilgili ayetlerin meallerini, sahih hadisleri ve İslami hareketlerin öncü isimlerine ait veciz ifadeleri daha yoğun bir biçimde dolaşıma sokabiliyoruz. Dolaşıma sokmak da hayati bir kazanımdır elbette ancak hayata hâkim kılmak bağlamında tutarlı, istikrarlı ve toplu bir şahitliği de olmazsa olmak bilmek kaydıyla.
Önce Ebrar Ol, Sonra Mübarek!
Adalet ve merhamet, infak ve şefkat, aile ve komşuluk ilişkilerini ihya etmek hususunda şahitliğimiz ne aşamada? Bir çekim ve imrenme mi var bize doğru yoksa bizim de durumumuz rüzgârın önüne kattığı yaprağa mı benziyor? Toplumsal ve siyasal hayatın sığ ve tutarsız dindarlıkla mücehhez kılınması maalesef pek bir hoşnut kılıyor kimilerini ki daha fazlası epeyce lüks sayıldığı için talep edenler düşman belleniyorlar. Bütün müminlerin hayatının merkezinde olan emri bil maruf ve nehyi anil münkere keyfi tahditler ve ambargolar koymayı alışkanlık edinen amigolar bu sebeple olsa gerek iktidar sınıfları nezdinde epeyce itibar görüyorlar.
Namazın ve diğer tüm ibadetlerin, hayatın ve ölümün Âlemlerin Rabbi Allah için olmakla doğrudan üstelik de kopmak bilmeyen bir bağlantısı vardır. Kelime ve kavramlarımızla, niyet ve sembollerimizle bir bütün olarak eyleme geçip hareket etmezsek değil hayatımız Cuma gibi, bayram gibi günlerde olsun hayatımızın bir kısmı bile mübarek olmaz. Mübarek bir hayat, yalan ve kibre karışmış sözlerin sığıntısı, günah ve kötülükle örülmüş davranışların yol arkadaşı olabilir mi?
Hırsızlık, rüşvet, iltimas gibi kul hakkını gaspa endekslenmiş ilişki biçimlerinin ortasından veya kenarından talep edilen mübarek hayat ütopyadan daha fazla bir anlam taşır mı? Hayatı Allah rızası için ‘imar/mamur’ etmeye azmetmemiş umrelerin turistik bir seyahate evrileceği, kötülükten alıkoymayan namazların sadece yorgunluk bırakacağı, nasuh bir tevbeye kapı aralamayan oruçların açlıktan ibaret kalacağı şifreli bir hakikat değil.
Hayatımızın mübarek olması için ittiba edeceğimiz Rabbani yol haritası şöyledir: “İyilik (el birre, ebrar kılacak davranış) yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara Suresi-177)
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT