Mübarek İçin Mısır Özel Mülk
Hüsnü Mübarek'in, Kâhire Tahrir Meydanı'ndaki barışçıl protestocular karşısında Nuh deyip peygamber dememesinin ve üzerlerine haydutlarını salmasının arkasında siyasetten çok daha fazlası var. Salva İsmail’in yorumu:
Mısır denilen özel mülk / Salva İsmail
Hüsnü Mübarek'in, Kâhire Tahrir Meydanı'ndaki barışçıl protestocular karşısında Nuh deyip peygamber dememesinin ve üzerlerine haydutlarını salmasının arkasında siyasetten çok daha fazlası var. Bu aynı zamanda para meselesi. Mübarek ve onu çevreleyen klik çok uzun süredir Mısır'a kendi tımarları, kaynaklarına da kendi aralarında paylaşacakları avantalar muamelesi yapıyordu.
Çok kapsamlı özelleştirme politikalarıyla kâr getiren kamu kuruluşlarını ve devlete ait devasa arazileri üzerlerine geçirdiler. Kamu varlıklarını ele geçiren küçük bir işadamı grubu demir, çelik, çimento ve kereste gibi stratejik hammadde piyasalarında tekel konumuna geçti. Ahbap-çavuş kapitalizmi serpilirken bir zamanlar ülke ekonomisinin omurgasını oluşturan yerel sanayi ölüme terk edildi. Bir yandan da seramik, mermer ve gübre gibi çevre açısından rizikolu ürünler üreten özel sektör kesimleri, yeterince denetime tâbi olmaksızın, halkın sağlığı için tehdit oluşturarak yayıldı.
Tüketime yönelik üretimi ve ithalatları kontrolü altında tutan dar bir iktisadî elit çok ciddi bir servet biriktirdi. Yaklaşık bin ailenin ekonominin çok geniş alanlarını kontrolü altında tuttuğu tahmin ediliyor. Bu işadamları sınıfı, siyasi mevkiler aracılığıyla servetini pekiştirmeye ve artırmaya çalıştı. Ulusal Demokratik Parti bu hedefteki birincil araçlarıydı. Parayla siyaset arasındaki bu ittifak, bazı işadamlarının, kendi özel çıkarlarıyla apaçık örtüşen sorumluluklarla bakanlık koltuklarına oturduğu son yıllarda iyice aşikâr hâle geldi.
Mübarek, ulusal servet bir avuç insanın elinde yoğunlaşırken halkın çok büyük kesiminin yoksullaştığı, nüfusun % 40'ının günde 2 dolarla yoksulluk sınırının altında yaşadığı, işsizlik oranının arttığı ve gençlere yönelik iş imkânlarının önünün gitgide tıkandığı bu sürece liderlik etti.
2010'un son birkaç ayında Mısırlılar, aylık asgari gelirin 240 doların altında olmaması gerektiği yönünde protestolarda bulundu ama şimdi görevden uzaklaşan Nazif hükümeti, 100 doların altındaki bir ücretin temel gelir olarak yeterli olduğuna karar verdi. Bu, başlıca gıda ürünlerinin fiyatlarının ve kamu hizmetlerinin tarifelerinin ciddi miktarda arttığı bir zamana denk geliyordu. Mısırlı bir iktisatçının belirttiği gibi, artan oranlı vergilendirmenin yerine birleştirilmiş tek bir gelir vergisini getiren Nazif hükümeti döneminde her bir mal ve hizmet eskisine göre çok daha pahalı hale geldi.
2000'li yıllarda, Mısır, ülkenin dört bir yanında, sıradan insanların, otoyollarda üstgeçit yapılması ve kentlerle köylere temiz su sağlanmasını talep eden çok sayıda gösteriye tanık oldu.
Halkın meşru toplumsal ve ekonomik talepleri bastırılıp yok sayıldı ve rejim, halkı kontrol altında tutmak için polis kontrolünü kullandı. Polis, olağanüstü hal yasalarıyla çok geniş yetkiler kazandı ve halkı gözetlemeye girişti. Karakollarda işkence ve kötü muameleler doğal hale geldi. Polis barikatları ve kontrolleri Mısırlılar için günlük hayatın doğal parçalarıydı. Genel bir yolsuzluk ortamında, polis, gasp gibi işlere de karışıp özel çıkarların hizmetine giriyordu.
Mısır, özel bir mülkmüş gibi yönetiliyordu. Mübarek'in birinci derecede akrabaları, rejimin yolsuzluklarından çıkar sağlayan işadamlarının ortakları olarak ahbap çavuş kapitalizminin içindeler. Bu kesimler saraylarından, plajlarından, kârlı işlerinden ve geniş servetlerinden vazgeçmek istemiyor. Bunlar, ülkenin dışına çıkarılamayacak sabit varlıklar. Halbuki, iktidar seçkinlerinin, sermayelerinin çoğunu yabancı bankalarda tuttuğu mâlum. Ama yine de özel mülke dönüşmüş ülkeyi de bırakmak istemiyorlar. Eşkıyalarını, Tahrir Meydanı'na, halkı terörize etmeleri için bırakmaları bundan. Bu, Ulusal Demokratik Parti'nin daha önce birçok kez başvurduğu bir taktik. Tüm halk gösterilerinde polis, kadın katılımcılara cinsel taciz de dahil, her türlü sindirme yöntemine başvuran haydutları kullandı. Gayri meşru yollarla edindikleri servet ve gücü kaybedebilecekleri ihtimalinin büyümesi karşısında, rejim ve ahbapları, daha önceden de her türlü muhalefet ve direnişi susturmak için acımasızca başvurdukları tekniklere geri döndüler. Ancak halk hareketinin boyutu, haysiyet ve özgürlük mücadelesindeki kararlılık karşısında rejimin taktikleri artık işe yaramıyor.
ZAMAN
HABERE YORUM KAT