“Moskova'ya Moskova'ya!”dan “Ya sev ya terk et!”e bunca yıl ne değişti k
Bir zamanlar, Soğuk Savaş'ın geçerli olduğu yıllarda siyaset sahnesinin hiç eksik olmayan sloganlarından biriydi:
- Moskova'ya, Moskova'ya!
İnönü'yle Ecevit'e bağırırlardı:
- Ortanın Solu, Moskova yolu!
Siyasetin siyah beyaz bölündüğü, kutuplaştığı 1960'lı, 1970'li yıllardı. Siyasi liderler sadece kendileri için demokrasi ister, birbirleriyle sürekli kavga ederken muhaliflerini demokrasi dışı görürlerdi.
Bir başka deyişle:
Demokrasi o devirde herkesin birlikte seyahat ettiği bir tekne, bir ortak platform olarak görülmezdi.
Bu nedenle ara sıra deniz biter, tekne karaya otururdu. Demokrasinin kolu kanadı biraz daha kırılıp, rejim biraz daha 'askeri'leştirildikten sonra tekne yeniden yüzdürülürdü.
Yıllar böyle geçti.
Bir şeyler değişti.
Ama ne kadar?..
Siyasetin bugünkü hallerine bakınca pek öyle iyimser olamıyorum.
Kırk yıl önce:
"Moskova'ya, Moskova'ya!" diye slogan atarlardı.
Kırk yıl sonra:
"Ya sev ya terket!"
Üstelik Başbakan'ın ağzında...
Ne değişti, söyler misiniz?
AKP'li bir milletvekili, üstelik Meclis çatısı altında, "Devletim ve milletime karşı gelenleri vurmaktan elbette hoşlanacağım" diye konuştu.
Tüyler ürperticiydi.
Milletvekilinin "Ya sev ya vururum" söylemi, iktidar partisinde ne acıdır ki duymazlıktan gelindi.
Ancak o partinin liderinin, Tayyip Erdoğan'ın ağzında 'Ya sev ya terket!' söylemi dolaşabiliyorsa, o lider 'pompalı tüfek' çıkışıyla sokaktaki adamı kanunsuzluğa çağırabiliyorsa, o partinin milletvekili de "Vururum ha!" diye kendini kürsülere vurabilirdi.
Şaşırtıcı da olmazdı.
Tarihimizin acı yüklü trajedilerine neredeyse güzelleme yapabilen -daha önce eleştirdiğim- Savunma Bakanı Gönül'ü geçiyorum.
Peki ya Adalet Bakanı...
Ona ne demeli?..
"Devletime katil dedirtmem!" çıkışıyla 301'e sarılan, ifade özgürlüğü açısından olumsuzluğu malum bu maddeyle birlikte yargıya da gölgesini düşüren Mehmet Ali Şahin'i nereye koyalım?
Oral Çalışlar şöyle diyordu:
"Son dönemde AKP yöneticilerinde kuvvetli bir 'devletçi dil' gelişmeye başladı. Devletleştirildiler mi, yoksa devletlünün bir parçası olmayı benimsediler mi? Düne kadar kendilerini 'Biz siyasetin zencileriyiz!' diye tarif etmekten hoşlanıyorlardı, şimdi üslupları değişti. 'Devletime laf söyletmem' deyişi, bildik tanıdık bir deyiştir.
Halkın oylarını, 'Bu devletçi anlayışı değiştireceğiz' diyerek alıp iktidar koltuğuna oturanlar, bir süre sonra 'devletçi dil'i benimsiyorlar, yani bir anlamda devletleştiriliyorlar. Devletleştirilen partilerin ve siyasi liderlerin siyasetteki yeri de bir süre sonra tükeniyor. Yerlerine devletleştirilmek üzere yenileri geliyor."(Oral Çalışlar, Radikal, 18.11.08, s.9)
Evet, malum çark dönüyor.
Kırk yıl önce...
Kırk yıl sonra...
"Moskova'ya Moskova'ya!"dan...
"Ya sev ya terk et!"e...
Ne değişti ki siyasetin hallerinde?.
MİLLİYET
YAZIYA YORUM KAT