“Moskova Toplantısından Ne Çıktı?”
Türkiye, Rusya ve İran’ın Moskova’da yaptığı Suriye toplantısının sonuçları ne? İlk kez yapılan üçlü toplantı Suriye’ye çözüm getirebilir mi? Bakanlar hangi konularda mutabık kaldı? Hangi konularda kısmen uzlaştı? Hâlâ devam eden görüş ayrılıkları neler?
Ayşe Karabat / Al Jazeera
Suriye krizine doğrudan müdahil olan ve ülke içindeki grupları etkileme gücüne sahip üç ülkenin; Rusya, Türkiye ve İran’ın ilk kez bir araya gelmesi Moskova toplantısının en önemli sonuçlarından birisi.
Bu üç ülkenin Suriye’ye ve Ortadoğu’daki sorunlara bakışları, çıkarları, fikirleri, müttefiklikleri ve iş yapma biçimleri birbirinden çok farklı ve örtüşmüyor. Ancak, Suriye sorununun ve dolayısıyla çözümünün de sahibi, Suriyelilerden sonra bu üç ülke.
Altı yıldan beri devam eden krizin öğrettiklerinden biri de, bu güçlerden herhangi birini dışlayarak ya da bölge dışı başka aktörleri de işin içine katarak sonuç alınamadığı.
Moskova’daki ortak basın toplantısında, hem Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, hem de Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu konuya vurgu yaptı.
“En iyi format, kararların uygulanabildiği format”
İlk defa bu formatta bir araya gelinmesinin bile başlı başına önemli bir husus olduğunu söyleyen Çavuşoğlu, “Bize göre en iyi format alınan kararların uygulanabildiği format” dedi ve bugüne kadar değişik formatlarda alınan kararlar olduğunu, fakat sonuçlarının uygulanamaması yüzünden arazide durumun daha da kötüleştiğini hatırlattı.
İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif, üç ülkenin işbirliğinin krizin çözümüne hızlı ilerleme getireceğini söyledi.
Lavrov da, “Suriye krizinin çözümü için en verimli ve etkin format bugünkü üçlü formatımız” dedi:
“İran-Rusya-Türkiye üçlüsü pratik ve somut adımlarla gerçekten ihtiyaç duyulan format olduğunu kanıtlıyor. Uluslararası Suriye Destek Grubu birkaç kez toplandı ve önemli kararlar aldı. Fakat ne yazık ki bu kararlar uygulanamadı. Rusya ve ABD arasındaki müzakereleri de göz ardı edemeyiz. ABD, ortak kabul ettiğimiz kararları uygulayamadı.”
ABD’nin yokluğu
Lavrov’un ‘ortak kararları uygulamadı’ dediği ABD, Moskova toplantısında da yoktu ancak Lavrov, toplantı hakkında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’yi bilgilendirdi.
Moskova toplantısı ABD’nin yeni seçilen başkanı Donald Trump’ın görevi devralmasına bir ay kala yapıldı. Trump’ın Suriye politikası netleşmemiş olmakla birlikte, seçim çalışmaları boyunca söylediklerinden, Suriye sorununun çözümünde Rusya’ya inisiyatif bırakabileceği ve İran karşıtı politikalar izleyeceği tahmin ediliyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Moskova toplantısıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin toplantıyı ABD’nin “hiçe sayılması” olarak görmediğini vurguladı:
“Kerry, bu toplantıyı Suriye’de kalıcı çözüm için gösterilen çok taraflı çabalardan biri olarak görüyor ve bu konuda sağlanabilecek her gelişmeyi memnuniyetle karşılıyor.”
Kirby; ABD, Rusya, Türkiye ve İran’ın hemen ateşkes ve acil insani yardım sağlanmasını görmek istediklerini de sözlerine ekledi.
İlk kez garantörlük sözü
Üçlü toplantıda üzerinde durulan en önemli konulardan biri, ülke genelinde ateşkesin bir an önce nasıl sağlanabileceğiydi.
Bu konuda somut bir takvim ya da yol haritası Moskova toplantısında ortaya konulmadı, ancak yine de ateşkes konusunda toplantının en göze çarpan sonucu, üç ülkenin de olası bir ateşkesin sağlanması durumunda, bu ateşkesin garantörleri olmaya söz vermeleri.
Daha önce de Suriye’de, çoğu Birleşmiş Milletler nezdindeki çabaların bir sonucu olarak ateşkes ilan edilmiş ancak kalıcı olmamış, hiçbir ülke de sağlanacak ateşkesin garantörü olma sözü vermemişti.
Moskova toplantısının ortak deklarasyonunda garantörlük konusuna vurgu yapıldı:
“Bakanlar, ateşkesin, kesintisiz insani yardımın ve sivillerin serbest dolaşımının ülke geneline teşmil edilmesinin önemi konusunda mutabıktır. İran, Rusya ve Türkiye, Suriye Hükümeti ve muhalefet arasında müzakere edilmekte olan ileriye dönük anlaşmanın kolaylaştırıcıları ve garantörleri olmaya hazır olduklarını belirtir. Sahadaki gelişmeler üzerinde nüfuzu olan tüm ülkeleri aynısını yapmaya davet eder.”
Silahlı muhalefeti ayrıştırmak
Üç ülkenin de, rejim ve muhalifler arasında ateşkes sağlanması ve barış görüşmelerine yönelik olası bir anlaşmada kolaylaştırıcılık ve garantörlük sözü vermesine rağmen üzerinde tam olarak anlaşamadıkları konu, kimin muhalefet olduğu.
Buna karşı üç ülkenin üzerinde kesinlikle anlaştığı konu, kimin olası bir çözümde asla yerinin olmayacağı; IŞİD ve eski adıyla Nusra Cephesi, yeni adıyla Şam’ın Fethi Cephesi. Zaten üç ülke de öteden beri bu konuda hemfikir. Moskova ortak deklarasyonunda ve ortak basın toplantısında da bu konuya vurgu yapıldı.
Ortak deklarasyonda vurgulanan fakat nasıl yapılacağı konusunda net bir açıklama yapılmayan bir husus da, muhaliflerle bu örgütler arasında bir ayrıma gidilmesi:
“İran, Rusya ve Türkiye, IŞİD ve Nusra’ya karşı birleşik mücadele ve silahlı muhalif grupları onlardan ayırma kararlılıklarını tekrar ederler.”
Oysa geçmişte Rusya, IŞİD ve Nusra’ya karşı mücadele adı altında bütün silahlı grupları hedefleyen bombardımanlar gerçekleştirmiş ve Rusya’nın bu tavrı 2016 yılında başlayan Cenevre görüşmelerinin sonuç alınamadan bitirilmesinde etkili olmuştu. İran için de, diğer silahlı muhaliflerin büyük bir çoğunluğu Nusra ile hareket ediyor ve Tahran’a göre bu grupların büyük bir çoğunluğu “terörist”. Geçmişte, silahlı muhaliflerin bir kısmı Nusra ile çatışma bölgelerinde işbirliği yapmaktan çekinmemişti. Ancak özellikle Halep’in tahliyesi sırasında Nusra ile diğer gruplar arasında anlaşmazlıklar yaşanmıştı.
Bununla birlikte Ankara ve Moskova ekim ayında Nusra’nın Halep’ten çıkarılması için mutabakata varmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Ekim 2016’da Rusya’nın Halep’e yönelik o dönemdeki bombardımanının durduğunu söylemiş ve şöyle devam etmişti:
“El Nusra’nın orayı terk etmesi noktasında kendilerinin (Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in) ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik, onlar da bu çalışmayı yapmak suretiyle, ‘El Nusra’yı Halep’ten çıkarmak ve Halep halkının bu noktadaki huzurunu sağlamak için bir çalışmanın içerisinde olalım’ diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük.”
Yeni formata yeni mekân mı?
Moskova ortak deklarasyonunda dikkat çeken başka bir konu da, “Bakanlar, Kazakistan Devlet Başkanı’nın, konuyla ilgili toplantıların Astana’nın ev sahipliğinde yapılmasına ilişkin nazik önerisini not ederler.”
Bu ifade geçen hafta Erdoğan ve Putin arasında varılan başka bir mutabakatın ortak deklarasyona da girdiğini gösteriyor. Bu mutabakata göre, Suriye’de rejimle muhalif gruplar arasında yeni siyasi çözüm arayışları için yapılacak görüşmelerin adresi Kazakistan’ın başkenti Astana olacak ve bu görüşmeler Birleşmiş Milletler nezdinde Cenevre’de yürütülen görüşmelere tamamlayıcı nitelikte olacak.
Ancak deklarasyonda bu toplantıya ilişkin bir takvim ortaya konulmadığı dikkat çekiyor ve Kazakistan Devlet Başkanı’nın nazik davetinin not edildiği ifadesi yer alıyor, yani kesin bir dille bu toplantının yapılacağı söylenmiyor.
Geçmişte Rusya, Türkiye ve İran, hangi grupların muhalefeti temsil ettiği konusunda görüş ayrılıkları yaşamıştı. Rusya, rejim ile ilişkilerini sürdüren bazı grupların BM nezdinde yapılan müzakerelere katılması için diplomatik girişimlerde bulunmuş, bu görüşmelerde Suriye muhalefetini temsil eden Yüksek Müzakere Heyeti’nin muhalefetine rağmen Rusya destekli gruplar, son Cenevre toplantılarında BM Özel Temsilcisi Staffan De Mistura ile görüşmeler yapmıştı.
Toprak bütünlüğü vurgusu
Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov’a yapılan suikastın hemen ertesinde gerçekleşen ve Suriye’nin geleceği konusunda fikir ayrılıkları olan üç ülkenin, her konuda anlaşması ya da tüm konuları sonuca bağlaması zaten beklenmiyordu. Ancak her üç ülke de açıklamalarında en kuvvetli vurguyu toplantı sonuç bildirgesinin ilk maddesindeki Suriye’nin toprak bütünlüğüne yaptı:
“İran, Rusya ve Türkiye, çok sayıda etnik yapı barındıran, çok dinli, mezhepçi olmayan, demokratik ve laik bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne saygılarını bir kez daha ifade ederler.”
Türkiye’nin İran ve Rusya’dan somut beklentilerinin başında PKK’nın Suriye’deki kolu PYD’ye ve onun silahlı kanadı YPG’ye karşı tam destek vermeleri geliyor. Deklarasyon metninde de, ortak basın toplantısında Lavrov ve Zarif’in açıklamalarında da, PYD konusuna değinilmedi. Ancak toprak bütünlüğünün vurgulanması ve Suriye’nin birliğine vurgu yapılması dikkat çekiyor.
Ayrıca basın toplantısında Çavuşoğlu, Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonuna devam edeceğini de söyledi ve PYD’yi kast ederek dışarıdan gelen grupların Membiç’i yönetmeye çalışmasının uygun olmadığını vurguladı:
“Bizim tutumumuz her zaman net ama Münbiç’te Münbiçlilerin istemediği unsurlar da var. Burası da sadece Münbiçlilerin, dışarıdan farklı grupların gelip burayı yönetmeye çalışması ve etnik temizlik yapması da uygun değil. Buna da müsaade edilmemeli.”
Çavuşoğlu, Fırat Kalkanı operasyonunun amacının da Membiç cebinin IŞİD’den temizlenmesi olduğunu vurguladı.
Fırat Kalkanı operasyonu konusunda yorum yapmayan Lavrov ise, üç ülkenin önceliğinin rejimi devirmek değil, terörle mücadele olduğunu ifade etti.
Moskova toplantısı öncesinde konuyu Al Jazeera’ya değerlediren İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Rusya uzmanı Doç. Dr. Fatih Özbay, Rusya ve İran’ın, Türkiye’ye “Suriye’de rejim güçlendi ve kalıcı. Bunu kabul et, karşılığında Kuzey Suriye’de ilerlemeye devam edebilirsin, zorluk çıkarmayız” diyeceklerini söylemişti.
Hizbullah meselesi
Bakanlar, mutabık kaldıkları konuları vurgulayıp, üzerinde kısmen uzlaşma sağladıkları konusunda çok az yorum yaparken, hemfikir olmadıkları konuları da dikkatli bir biçimde dile getirmeyi tercih etti. Bu konulardan biri de İran destekli Hizbullah oldu.
Çavuşoğlu, ateşkesin tüm Suriye geneline yayılması konusunda ‘IŞİD, El Nusra gibi terör örgütleri ile mücadelenin sürdüğünü’ söyledi ama ekledi:
“Onlarla mücadelemiz devam edecek ama rejim, muhalifler, bir de dışarıdan gelen gruplar var. Hizbullah var, başka gruplar da var. Dolayısıyla, tüm bu gruplara bu yardımların kesilmesi lâzım. O nedenle sadece bir tarafa işarette bulunmak doğru değildir.”
Buna karşılık İran Dışişleri Bakanı Zarif , IŞİD ve Nusra Cephesi’nin Birleşmiş Milletler’e göre “terörist örgüt” olarak kabul edildiğini, ancak diğer gruplarla ilgili olarak farklı görüşler olabileceğini söyledi.
HABERE YORUM KAT