
Molozların altından çıkan defter
Annem yanımda oturuyor, defteri tutuyor, sanki kaybedilenleri yeniden yaşamaya çalışıyormuş gibi sayfalarını çeviriyordu.
Bassam Emad’ın electronicintifada’da yayınlanan yazısını, Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
“Bassam, kız kardeşinin elini sıkıca tut. Sakın bırakma.”
Annemin sesi titriyordu - sadece soğuktan değil, daha derin bir şeyden, bizi hiç terk etmemiş bir korku gibi hissettiren bir şeyden. Melek'in -12 yaşındaki kız kardeşimin- elini tuttum ve hayatımda hiç bu kadar zayıf hissetmemiş olmama rağmen güçlü görünmeye çalıştım.
Gazze'nin ortasındaki Deyr el-Belah'tan 27 Ocak günü şafak vakti, yaşadığımız büyük konut kompleksi olan Beyt Lahiya Projesi'ne -ya da ondan geriye ne kaldıysa- geri dönmek üzere ayrılmıştık. Her şeyi yanımıza alamazdık; küçük çadırımızı taşıyacak gücümüz yoktu.
Bu yüzden babam geride kaldı ve ailemiz için uygun bir yer bulmamızı bekledi.
Sekiz saat boyunca yürüdük, molozların üzerinden geçtik, artık sokak gibi görünmeyen sokaklardan, toza dönüşmüş duvarların yanından geçtik. Evimize giden yolu iyi biliyordum ama bugün yol yoktu, sadece sonsuz bir yıkım vardı.
Annem sanki kendini kucaklamaya çalışıyormuş gibi kıyafetlerini sıkıca kavradı. Melek sessizce yanımda yürüyordu, onu rahatsız eden soruyu sormaya korkuyordu:
“Ya evimizi bulamazsak?”
Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-İsra mahallesine yaklaştığımızda annemin adımlarını hızlandırdığını ve sonra aniden durduğunu gördüm.
Geldiğimizi biliyordum. Ama geriye hiçbir şey kalmamıştı.
Ne kapı, ne duvar, ne de devrilmiş bir mobilya parçası. Eskiden evimizin olduğu yerde sadece kocaman bir çukur vardı.
Gördüklerime inanamıyordum. Gözlerim umutsuzca tanıdık bir şeyler, bir zamanlar burada yaşadığımıza dair herhangi bir kanıt aradı.
Ama hiçbir şey yoktu, sadece çukur vardı.
Hareketsiz duran anneme baktım, yıkıntıları anlamaya çalışıyormuş gibi bakıyordu. Melek tek kelime etmedi.
Sadece enkazın ortasında yere oturdu ve başını dizlerine yasladı.
“Burası bizim evimiz değil... burası bizim evimiz değil...” diye fısıldadı, zar zor duyuluyordu.
Birlikte
Molozlara doğru koştum, kırık betonu kazdım, parçalanmış taşları kaldırdım, bir şey, herhangi bir şey aradım. Ellerim yumuşak bir şeye dokunana kadar toz ve döküntüleri eledi.
Dikkatlice çekip çıkardım.
Bu benim eski defterimdi.
Savaşın tozuyla kaplanmış, kenarları yırtılmış ama kesinlikle bana aitti. Sayfalarını çevirirken parmaklarım titredi, gözlerim iki yıl önce yazdığım kelimelere takıldı - evimiz hala bir evken, hayat hala normal hissedilirken.
“Bugün annem ve babamla birlikte oturma odasında oturuyorduk. Melek küçük eskiz defterine bir şeyler çiziyordu, ben de sınavıma çalışıyordum. Her zamanki gibi elektrikler kesikti ama ev sıcaktı. Dünyada hiçbir şey başınızın üzerinde bir çatı olmasından daha güvenli hissettiremez.”
Gözlerimi kapattım, kendimi dipsiz bir uçuruma düşüyormuş gibi hissediyordum.
Arkamda annemin kısık ve kırılgan sesini duydum. Döndüğümde elimdeki deftere bakıyordu.
“Anılar bile hayatta kalamadı,” diye mırıldandı.
Cevap verecek kelimeleri bulamadım. Elindeki taşla yerde küçük bir daire çizmekte olan Melek'e döndüm.
Başını kaldırıp yorgun bir sesle, “Bassam, sence buraya bir şey ekersek büyür mü?” diye sorana kadar şaşkınlıkla onu izledim.
Ne diyeceğimi bilemedim. Etrafa bir göz attım. Yıkıntılardan başka bir şey yoktu.
Ama onun umudunu kırmak istemedim. Bu yüzden fısıldadım, “Belki... eğer yeterince zaman verirsek.”
O gece gidecek hiçbir yerimiz yoktu. Molozların üzerine oturduk - çatı yok, duvar yok, üzerimizde gökyüzünden başka bir şey yok.
Soğuk acımasızdı ve Melek hiçbir şey söylememesine rağmen titriyordu.
Annem yanımda oturuyor, defteri tutuyor, sanki kaybedilenleri yeniden yaşamaya çalışıyormuş gibi sayfalarını çeviriyordu.
O gece inanmak istemediğim bir şeyi fark ettim. Eve dönmemiştik. Artık var olmayan bir yere dönmüştük.
Yine de, her şeye rağmen - acıya rağmen, yıkıma rağmen - hala buradaydık.
Birlikte.
*Bassam Emad, Gazze'deki El Aksa Üniversitesi'nde medya öğrencisi.
HABERE YORUM KAT