Moğolistan’da Kurban ve İzlenimlerim - 1
Kurban organizasyonunda, Özgür-Der temsilcisi olarak İHH ekibi ile Moğolistan’daydım. İHH, 2010 yılında dünya çapında 125 ülke ve Türkiye kapsamında 61 ilde kurban organizasyonu gerçekleştirdi ve hissemize Moğolistan düştü.
Ekibimiz 4 kişi. Ekip şefi Dünya Bizim Sitesi ve Caf Caf Dergisi yazı işleri müdürü Asım Gültekin. Yeryüzü Dergisi temsilcisi ve işadamı Deniz Cedimoğlu ekibin bütçesini ve muhasebesini tutuyor. İHH İzmir il başkanı ve yemek işletmecisi Rasim Çalar fotoğraf çekimleri ve en tecrübeli IHH gönüllüsü. Ekibin 4 kişi olma sebebi Moğolistan’ın geniş bir ülke olması ve organizasyon sırasında ikili ve dörtlü gruplara ayrılma ihtiyacı.
İstanbul’dan Moskova bağlantılı Ulan Batur uçuş -beklemeler hariç- 10 saat kadar sürüyor. Öğlen çıktığımız yolculuğun 13 saate yakın sürmesine karşılık akşam yeni olmuştu, çünkü Ulan Batur Türkiye arası 7 saat zaman farkı var. Ayrıca daha kuzey enleminde olduğundan gündüz 3 saat kadar daha kısa sürüyor. Bir gün içinde 20 derece den -16 derece soğukla karşılaştık.
Moğolistan Türkiye’nin iki katından fazla alana yayılmış, yarısı Başkent Ulan Batur’da oturan 3 milyon kadar nüfusu ile oldukça boş bir ülke. 1700-2300 m arasında dağılmış yüksek rakımlı bozkır, insanları bir hayli dayanıklı yapmış. Nüfusun büyük kısmı Budist Moğollardan oluşuyor. En büyük etnik grup, toplam nüfusun % 6’sı ile batıdaki Bayan Ülgen’de yoğunlaşmış Müslüman Kazaklar. Bayan Ülgen eyaleti % 95 Kazaklardan oluşan 100 bin civarında nüfusa sahip. Kuzey ormanlık bölgelerde Sakalar gibi hala şaman topluluklar da var.
Moğollar, “Ger” adını verdikleri çadırlarda yaşıyorlar. Kazakların çadırları biraz daha büyük ve “Yüv” ya da “Üv” diye adlandırılıyor ve “Ev” kelimesinin de kökeni. Bayan Ülgen’deki Kazaklar tek gözlü kerpiç evlerde yaşıyorlar. Sakalar ise ağaç dallarından ve postlardan yapılma konik çadırlarda yaşıyorlarmış.
Moğolistan 1921’de Çin’den bağımsızlığını kazanmış. Bağımsızlık sonrasında Kazak bir temsilcinin önerisi ile Başkent’e “Kızıl Kahraman” anlamında Ulan Batur/Bahadır ismi verilmiş. Ulan Batur’dan Bayan Ülgen arası yaklaşık 1500 km var ve normal kara yolu yok. Çoğu toprak ve bozkırdan oluşan yol araçlarla 3 gün kadar sürüyormuş. Ulaşım, Moğolistan hava yollarının pervaneli ve 25-40 kişilik uçakları ile yapılıyor.
NALAYIKH: ULAN BATUR YAKINLARINDA BİR KAZAK KASABASI
Bir gecelik dinlenmenin ardından, rehberimiz Jarbolat (Erpolat) ile Ulan Batur’a 20 km mesafede Nalayıkh adlı bir Kazak işçi yerleşimine gittik. 800 Hane, 3700 nüfuslu yerleşim yerinin büyük çoğunluğu Kazak ve Müslüman. Yerleşimciler komünist dönemde, yakındaki kömür madeninde çalışıyorlarmış. Şimdi maden kapanmış ama işsiz Kazakların bir kısmı kişisel olarak ve güvensiz koşullarda 20-100 m derinlikten kömür çıkarmaya devam ediyorlar. Sert ve donmuş toprakta destek kullanmadan açılan tünellerde çalışıyorlar.
Komünist dönemde boğaz tokluğuna çalışan işçilerden 150 hanelik kısmı, yeni dönemde eskisinden daha kötü koşullarda ve yardımlarla yaşıyorlar. Bir kısmı ticarete atılarak daha yüksek gelir sahibi olmuşlar. Gelir farkının artmasına ve daha kötü koşullara karşılık yoksul olanlarda bir huzursuzluk gözlemleyemedik. Genç nüfus eski dönemi hiç hatırlamıyor ve bilmiyor, yaşlı nüfus ise bunca zorluğa rağmen eski dönemi sevmiyor. Bunun sosyo-psikolojik sebepleri araştırmaya değer.
Moğolistan’da her mahallede, “Pub” denilen ve köylere kadar yayılmış içkili eğlence yerleri var. Kahvehane, çay ocağı ya da ailelerin takılacağı sosyal mekânlar yok. Komünist dönem ile kapitalist dönemin ortak noktası, içki tüketiminin fazlalığı ve buna bağlı ahlaki problemler. Yeni dönemde Pub’larda oluşan tüketim kültürü gençleri ağına almış ve oyalıyor. Büyükçe Pub’larda “Karaoke” denilen bölümler var. İnsanlar burada dünyaca ünlü şarkıcıların şarkılarına playback yapıp, kapalı devre televizyonda kendilerini izleyerek eğleniyorlar. Özenti üzerine oluşan kapitalist kültür onlarda uyuşturucu etki oluşturmuş. Budist Moğollarda daha fazla olan bu kültür Kazakları da etkisi altına almış. Diğer yandan yoksullar kendilerine ait olmayan ama mahallelerinde yeni yetme birkaç zenginin altlarındaki lüks arabalarla övünüyorlar. Lüks arabaların tamamı Japonya ya da Kore’den alınan ikinci el arabalar ve Türkiye piyasasının yaklaşık üçte biri fiyatında.
Nalayıkh köyünde bir cami ve bir de Kur’an kursu var. Cami Kazak çadırı şeklinde yapılmış, minaresi yok ama Kubbe ve üzerindeki hilal ayırt edici özellikte. İmam maaşlı çalışmadığından 5 vakit namaz da kılınmıyor. Zaten vakit namazlarında cemaat de olmuyor.
Ticaret ile uğraşan imam Janarbeg (Yenerbey) cuma günleri, bayram namazları, cenaze ve düğünlerde camiye geliyor. Müezzin emekli olmuş ihtiyar bir gönüllü, müsait oldukça vakit buldukça ezan okuyor. Moğolistan’da geçirdiğimiz 8 gün boyunca başka ezan pek duymadık. Moğol hükümetinin Müslüman bölgelerde bir kısıtlama getirmemesine rağmen, çeşitli sebeplerle Cuma günleri haricinde ezan pek okunmuyor. Kazaklar arasında vakit namazları hatta cuma namazları bile pek yok ama hepsi de Müslüman kimliğini kabul ediyor. Kazaklarda yaygın bir camiye bağış geleneği var. Düğünü olan, çocuğu olan, iş bulan, araba alan vs. bir sürü sebeple camide dua ettirip bağış yapıyorlar. Bırakın Kur’an okumayı, hemen hemen hiçbiri kendi dillerinde bile dua yapamıyor. İbadet olmamasına karşılık yapanlara karşı yüksek saygıları var.
Janarbeg, fırsat buldukça Nalayıkh köyünün Kur’an kursunda çocuklara elifba ve bazı kısa duaları öğretmeye çalışıyor. Gerek ödenek sıkıntısından, gerek Janarbeg’in ticaret işleri ile ilgilenmesi mecburiyetinden, gerek de Kazakların pek gelmemelerinden eğitim yetersiz kalıyor.
Kısmetimize Nalayıkh camiinde bir nikâha rast geldik ve cami açıktı. İmam oldukça güzel bir konuşma ile cami ortasında ayakta duran çifte nasihatler yaptı. Kazakça konuşmasına rağmen geçen bazı Türkçe kelimeleri anlıyor ve aradaki İslami kavramları yakalıyorduk.
Yine kısmetimize, yeni araba almış bir aile camiye geldi ve müezzin amcamıza dua ettirerek bağışta bulundu.
Buralarda, eski dönemde kaybolmuş birçok adet yerine, yeni adetler oluşuyor. Oluşan adetlerin daha Kur’ani olması ve hurafeye dönüşmemesi için biz de dua ediyoruz.
15-20 kişinin katıldığı camideki merasimin ardından kalabalık nikâh için yakındaki bir Pub’a geçti. Gittiğimizde oldukça şaşırtıcı bir manzara ile karşılaştık.
Bikinili bir kızın duvar boyu resminin karşısında 60-70 kişi meze ve içkilerle donanmış masalarda oturuyorlardı. Sıra ile sahneye çıkan yeni evli çiftin yakınları, çeşitli hediyeler verip, Kazak halk türkülerinden nakaratlar söylüyorlar. Nakaratların önemli, bir kısmı Kazak kahramanlık türküleri ve dualarla devam ediyor. İmam da seremoniye uzun, dinî kavramları bol bir dua ve bir Kazak milli türküsü ile katıldı.
ESKİ TÜRK YAZITLARI
Nalayıkh çıkışında bir burgıt/kartal yetiştiricisi ile karşılaşıyoruz. 3 adet kartalı eğitmiş, motosikleti ile yola çıkıp turistlere gösteri yapıyormuş. Biz doğrudan Nalayıkh köyündeki evine geçtik.
Kazaklarda burgıt ile avlanmak geleneksel bir uğraş. Bayan Ülgen’de bunun festivali de varmış. Bizdeki şahine nazaran dev cüsseli kartal ilginç bir hayvan. Eldivenlerimize konduktan sonra kendi pençelerini bile çözemiyor, avını güçlü gagası ile parçalayıp bitirene kadar, istese de bırakamıyor. Gücüne rağmen dar alanda pek çevik değil.
Nalayıkh köyünden 20-30 km mesafedeki Tonyukuk Yazıtlarına gidiyoruz. Eski Türk tarihinin önemli anıtlarından “Orhun Yazıtları” uzak olduğundan ve program vaktimiz yetmediğinden gidemiyoruz. Anıtlar Ulan Batur’un kuzeyinde, yüksek rakımlı sert ve soğuk iklimli plato üzerinde ot bile yetişmeyen bom boş bir alanda. İnsanlar bu sert koşullarda nasıl yaşamışlar tam anlayamadık, galiba iklim o zamanlar daha yumuşakmış.
Moğollar şamanlık zamanlarından kalan bir adetle yol boyunca Dilek taşları oluşturmuşlar. Üzerindeki uzunca bir direğe mavi renkli çaputlar bağlıyorlar. Aynı çaputları köprü gibi yol üzerindeki geçiş yerlerine de bağlıyorlar.
Şamanist adetler Kazaklarda da kısmen devam ediyor. Daha sonra Bayan Ülgen’de de gördüğümüz kemiklerden yapılmış desteler ve atkuyruğu kılı ile kuş tüylerinden oluşan kötü ruh kovucuları evlerine asıyorlar.
MOĞOLİSTAN YEMEK KÜLTÜRÜ
Sert iklim bütün Moğolistan’da geçerli ve bu nedenle tarım belli bölgelerde sınırlı yapılıyor. Bazı bölgelerde patates yetişiyor. Bağ-bahçe ve meyve işi hiç yok.
Et ucuz yemekten mide fesadı oluyor. Mantıya benzeyen ama yoğurtsuz, yufkaya sarılı etli bir geleneksel yemekleri olan “Buuz” buharda pişiriliyor.
Kazakların “Başbarmak” dedikleri yemek, yufkayla sarılmış koyun etinden ve üstüne konulmuş at etinden oluşuyor.
At eti sert ama oldukça tatlı. Sindirmeyi kolaylaştırmak için “Kımız” içiyorlar. Kımız ekşi ayran tadında, taze iken alkolü yok, beklerse zamanla alkol oluşuyor. Kahvaltılarda kurt ya da krut dedikleri sert bir peynir çeşitleri var. Öyle ki parmak büyüklüğündeki bir parça kurtu yemek için yarım saat uğraştık.
Ekmek kültürü yok, ekmek yerine lokma dedikleri yağda kızarmış hamur yiyorlar ki sert ve günlerce kalabiliyor.
Meyve ve sebze sadece zenginlerin sofrasında bulunuyor, tatlı ve çerez de yok.
MOĞOLİSTAN’DA DİNÎ FAALİYETLER
Moğol hükümeti, Kazaklara kültürel ve dinî özgürlüklerini tahmin etmediğimiz büyük oranda sağlamış. Bayan Ülgen’de üniversiteye bağlı Kazak dili ve edebiyatı bölümü var. Yine Kazak bölgelerinde kendi dilleri ile eğitim, devlet dairelerinde ana dil kullanma serbestîsi ve imkânı sağlanmış. Müslümanların isteği üzerine, her ayın iki cuma günü Müslüman bölgelerinde içki satışı yasak. Özellikle içkinin bu kadar yaygın olmasına rağmen bu uygulamalara karşı çıkan yok. Dua bile yapamayan, namaz kılmayı bilmeyen, içkiyi yaygın tüketen ve hatta bazı ahlaki kuralları unutmuş bu insanlar bizim seküler laiklerden daha sempatik ve İslam’a saygılılar.
Moğolistan’da resmi din olarak sadece Budizm ve İslam kabul ediliyor. Ulan Batur’da 300’e yakın kilise olmasına karşın Hristiyanlık resmi değil. Moğol hükümeti isterse bütün misyonerleri sınır dışı edebilirmiş. Misyonerler Hristiyan olanlara çeşitli nakdi yardımlar ve yine Hristiyan olan üniversite öğrencilerine karşılıksız burs vererek faaliyet yapıyorlar. Batı ülkelerine götürme vaatleri de var. Gezi boyunca Batılı ve Korelilerden oluşan karma misyoner kafilelere sıkça rastladık. Nalayıkh’ta 10-12 Müslüman Kazak üniversitede okurken bu şekilde Hristiyan olmuş(!). Hıristiyan olmanın hiçbir sorumluluğu yok, bu nedenle oldum demek insanlara kolay geliyor, içlerini bilmiyoruz. Müslüman Kazakların telkini ile birisi hariç tekrar Müslüman olmuşlar. (Galiba okulları da bitince.) Buna karşılık Budist, Hıristiyan ve Müslümanlar arasında sürtüşme yok, herkes kendi faaliyetine bakıyor.
Müslüman coğrafyadan Arap ve Pakistanlıların, Moğolistan genelinde çalışmaları var. Başkent Ulan Batur’da Arapların büyük bir cami inşaatı var, bazı sorunlar yüzünden tamamlanmamış, bekliyor. Buna karşılık Türklerin faaliyetleri daha yoğun. Türk-Moğol Koleji, varlıklı Moğolların çocuklarına yönelik lise eğitimi veriyor. Dinî bir söylemleri yok, sadece bireysel örneklik göstermek ve bürokrasiye adam yetiştirmek üzerine yoğunlaşmışlar. Kur’an kursu faaliyetleri sadece Müslüman Kazaklara yönelik olarak işliyor. Bunların yanında ve çeşitli derneklerin yardım ve cami yaptırma faaliyetleri var. Bu yapılarda kendi hallerinde, aralarında bir problem olmadan faaliyet halindeler. Diyanet müsteşarı Mehmet Aydın ile görüştük. “Nasıl Müslüman Oldum” adlı Moğolca bir kitap basılmış ve çok tutmuş. Bunun yanında Moğolca bir ilmihal ve birkaç kitapçık da var. Mehmet Bey Moğolca Kur’an meali olmadığını ve bunun önemli bir ihtiyaç olduğunu belirtti.
Benim izlenimime göre, Kur’an merkezli peygamber kıssalarının ve Kur’an kavramlarının işlenmesi Moğolistan Müslümanları arasında kaybolmuş İslami değerlerin yeniden oluşturulmasında oldukça önemli. Bu aynı zamanda bazı hurafe ve yozlaşmış inanç oluşumuna da engel olacaktır. Zira bu aşamada yapılacak küçük sapmalar katlanarak büyüyecek ve İslami olan her şeye aç ve istekli bölge insanında geri dönülmez önyargılar oluşturabilir.
Üçüncü gün sabah namazına yarım saat kala Moğolistan’ın batısında Kazakların çoğunlukta olduğu Bayan Ülgen’e doğru havalandık…
(Devam edecek…)
YAZIYA YORUM KAT