Modernleşme kurban olgusunu gözlerden uzaklaştırmanın yollarını arar...
Yasin Aktay, modern çağda düşünürlerin kurbanın anlamına dair yaptıkları değerlendirmelerle İslam'ın koyduğu ölçünün müşahhaslığına odaklanıyor.
Kurbanı, Hz. İbrahim’in yaşadığı bir tecrübeyi, bir imtihanı örnek kılarak ebedileştiren ve bize bu tecrübenin bir zikrini daha yaşatana hamdolsun. Kurban’ı kesilip dağıtılan etler mesabesine indirmemenin, onu salt Allah’a olan kulluğumuzun bir vesilesi kılmanın bir yolu da İbrahim ile çağdaş olmak, onunla hemhal olmak, tabii bunun için herşeyden önce onu anlamaya çalışmaktır.
Kurban tarih boyunca her yerde ve her zaman karşımıza çıkan bir olay. Böyle olunca bunun kaynağı, nedenleri, anlamı ve sonuçları üzerine çok farklı değerlendirmelerin olması son derece doğal. Aslında kaynağı konusunda vahy dikkate alınmadığında ortaya konulan açıklamalar sonuçta kafa karışıklıklarını daha da fazla artırmaktan ileri gidemiyor. Çünkü tarih boyunca kurban heryerde ve her zaman var olsa da ona atfedilen anlam aynı olmamış.
Bu çeşitliliği birçok antropolog veya sosyolog, hatta bunların etkisi altında kalan birçok ilahiyatçı kurban kavramının kendi içinde geçirdiği bir evrimle açıklamaya çalışmıştır.
Tanrıları yatıştırmak, onlara bir rüşvet ödemek veya daha iyi bir geleceği satın almak adına bir alışveriş olarak insanları veya hayvanları kurban etmekten, dumanlarının tanrılara ulaşacağını düşünerek hayvanları yakmaktan başlayan ilkel kurban ritüellerinin envai çeşidi yine farklı düşünce ve şekillerle tarih boyunca varolmuştur. Ancak zamanla tarihin medenileşme yolundaki seyrine paralel olarak kan dökülmeyen, gözlerden ırak bir hal alır. Giorgi Agamben’in “modern çağda, hayatın kutsallığı ilkesi kurban ideojisinden tamamen arındırılır” dediği noktaya kadar, modernleşme kurban olgusunu tamamen yok edemese de gözlerden uzaklaştırmanın yollarına bakar.
Bir modern çağ teorisi ve ideolojisi olan Marksizm’in önde gelen düşünürlerinden Terry Eagleton insanlık tarihinde her yerde ve zamanda varolmuş bir ritüel olarak kurbana karşı hem modernitede hem de Marksizm’de sergilenen ihmali büyük bir kusur olarak görür. Kendisi bir Marksist olarak kendisinden beklenmeyecek şekilde bu ilahiyat konusuna gösterdiği ilgiyi izah etmek zorunda hissederken Kurban’ın antik çağdan günümüze farklı toplumlarda ve dinlerde tezahür ettiği (fenomen olarak) anlamları çözümlemeye girişir.
Aslında kitap boyunca temellendirmeye çalıştığı “radikal kurban” fikrinden yeni bir tür sol ilahiyat için ilginç bir deneme yapıyor Eagleton. Radikal kurbanı Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi hadisesi etrafında şekillenmiş Hıristiyan teolojisi ile Marksist ideoloji ile göstergebilim ve psikanalizin harmanlandığı bir çerçevede devrimci bir siyasetle ilişkilendirmeye çalışıyor. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi kurban olarak nitelenecekse bu aynı zamanda kurbanın da kurban edilmesidir, çünkü o bütün insanlar adına kendini feda ederek bir bakıma başka bir hayata mal olacak bir kurbanı da gereksiz kılmıştır.
Kurban böyle bir ikameye nasıl dönüşmüştür? Devrimci bir kurban kime nasıl adanarak neyin değişimini yapacak? Bunlar, kitabının uyandırdığı sorular olarak beliriyor.
Eagleton tarih boyunca her yerde görülen kurban ritüelinin ve geleneğinin ayırt edilebilir bir özü olmadığını düşünüyor. “Gökyüzüne verilen rüşvetten (“bana şunu verirsen ben de sana bunu veririm”) insanın kendi ölümünü diğerlerine armağan ettiği şehadet edimine kadar her şey olabilir. Kurban, herhangi bir ortak özelliğe sahip olmaları icap etmeyen bir dizi faaliyeti kapsayan (politetik) çok çeşitli bir kavramdır. Tarihin farklı dönemlerinde armağan, minnettarlık, ahit, dua, pazarlık, şükran, kefaret, hayranlık, kandırma, kutlama, tazminat, telafi, kutsama, teskin, hasbihal, dostluk, arınma ve borcun ifası alarak görüldüğü vakidir. Günahları affettiren bir ölümü, kötülükten arınmayı, ölümün reddedilişini ilahla kurulan diyalogu, kozmik düzenin restorasyonunu veya kârlı bir getiri elde etmek için yapılan açıkgöz bir yatırımı ihtiva edebilir. Kurbanı bir erginlenme töreni veya pederşahi erkin pekiştirilmesi olarak görenler olduğu gibi, onda bir toplumsal uyum kaynağı bulanlar, ona yaşamsal enerjilerin açığa çıkması olarak yaklaşanlar da olmuştur. Agamben kurbanı, temelsiz bir toplumsal varoluşa köken ve temel kazandırmanın bir yolu olarak görür.” (S. 19).
Eagleton, kurbana dair Yahudilik, Hıristiyanlık, Eski Yunan ve kadim kültürlerdeki bütün pratiklerinin arkasında yatan felsefeleriyle çok geniş bir envanterini ortaya koyuyor. Antik zamanlardaki anlamıyla tanrıyı veya tanrıların öfkesini yatıştırmanın bir yolu olarak sunulan kurbandan, kurbanın bir ikame olarak anlaşıldığı durumlara kadar.
Bu kadar çok çeşitlilik iki şeyi anda söylüyor. Birincisi kurbanın çeşitliliğiyle birlikte bu kadar çok yaygın oluşu, evrensel bir kökenine işaret ediyordur. Kökende aynı olan şey farklı toplumlarda başka anlamlar kazanması, tahrif olması tipik bir durumdur. Bu evrensellik vahy ve ilahi bilgi gözönünde bulundurulmadığında salt insan doğasının ürettiği bir ilişki biçimi olarak sadece her yerde kendini tekrarlamakla gerçekleşen bir evrensellik olarak kalır. Tabi o ölçüde de hem anlam hem biçim olarak değişkenlik arzeder.
İkincisi bu kadar farklılık ve değişkenlik çoğu kez insanların birbirlerinden görerek taklit ettikleri ve hiçbir geçerli anlamı olmayan, en iyi ihtimalle herkesin kendine göre bir anlam atfettiği bir eylem olarak görünebilir.
Aslında tarih boyunca kurban geleneğinin peşini hiç bırakmayan bir çok kuşkunun yanında başka bir kuşkudur bu da. Müslüman dünyasında bile Kur’an’ın onca açık, net ve muhteşem felsefi arkaplanına rağmen kurban hakkında bu vesveseler hiç eksik olmuyor.
Oysa daha önce de söylediğimiz şeydi bu: Kurban ibadeti ve geleneği hiçbir zaman vesveselerden hali değildir. Akabeden geçmeyen, şeytanın vesveseleriyle yolundan caydırılmaya çalışılmayan hiçbir kurban tecrübesi yoktur.
İbrahim kurbanını vermeye giderken o yolda üç noktada, üç ölçekli (büyük, orta, küçük) şeytan tarafından durdurulmuştur. Aklına düşürülmeye çalışılan soruların, kuşkuların hepsi aslında tarih boyunca ve dünyanın her yerinde karşımıza çıkan kurban ritüellerinin çeşitliliğine dağıtılarak kategorize edilebilecek sorular.
Daha sonra devam etmek üzere, bitirirken, Eagleton’un bütün kurban geleneklerinden bahsettiği halde İslam’ın kurban geleneğine sadece bir yerde ve çok yüzeysel bir geçiştirmeyle bahsettiğini kaydedelim.
Oysa belki de kurbanla ilgili aradığı radikalliği, belki beklentilerini de değiştirecek şekilde orada yakalayacaktır.
HABERE YORUM KAT