'Modernlerin' anatomisi (2)
Güneydoğu'da anket çalışması yapanlar 'en önemli sorunun ne olduğu' sorusuna genellikle işsizlik ve yoksulluk yanıtını alırlar. Buradan hareketle de Kürt meselesinin temelde bir kimlik talebi olmadığına ilişkin argümanlar duyarız. Oysa bir adım ilerlenip işsizlik ve yoksulluğun nasıl çözüleceğini sorduğunuzda şu cevabı alırsınız: Kürt meselesi çözüldüğünde! Yani yaşanmakta olan gündelik sorunların altında bu bölgenin kimliği nedeniyle dışlanmışlığı yatmaktadır.
Laik kesimin 'endişelilerini' ele alan MetroPoll araştırması bu bulguya paralel bir durumun varlığına işaret ediyor: Laik yaşam biçiminin tehlikede olduğunu düşünenler de aslında bir tür dışlanmışlık duygusu içindeler. Ama arada bir fark var: Kürtlerin dışlanmışlığı devletin bilinçli ve sistematik ayrımcılığı sayesinde yaratıldı ve baskı ortamında, zor kullanılarak hayata geçirildi. Oysa 'endişelilerin' dışlanmışlığı demokrasinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan bir yenilginin ifadesi. Ne var ki bu yenilgiyi kabullenmek kolay değil... Bunu kendinize kabul ettirebilmek, baskı altında olduğunuzu, sırf kimliğinizden ötürü haksızlıkla karşı karşıya bulunduğunuzu savunmayı teşvik ediyor. Ancak eğer bunun somut delilleri ortada yoksa, baskının daha genele yayılan bir kötü yönetimin sonucu olduğu şeklinde bir 'nesnelleştirme' ihtiyacı da ortaya çıkıyor. Böyle bir baskı rejiminin ise sizin kimliğinizi doğrudan temsil edenlerce devrilmesini beklemek şaşırtıcı değil.
Laik kesimin 'endişelileri' şimdiye kadar yaşam biçimlerine bir müdahale olmadığını açıkça söylemekle (yüzde 85) birlikte, şeriatın gelmesi korkusu yaşadıklarını (yüzde 77), AKP iktidarının demokratik muhalefeti kısıtladığını (yüzde 70), gazetecilerin fikir açıklamaktan korktuğunu (yüzde 76) düşünüyorlar. Ayrıca yargının ve üniversitenin hükümetin kontrolüne geçtiğinden (yüzde 71), Ergenekon davasının bir muhalif yıldırma operasyonu olduğundan epeyce emin (yüzde 63) gözüküyorlar. Mantıken bu 'antidemokratik' yönetime karşı demokrat bir tutumun savunulmasını bekleyebilirsiniz. Ancak 'endişeli' kesimin anlamlı bir bölümü AKP'nin zor kullanılarak düşürülmesini (yüzde 33), gerekirse ordunun yönetimi ele almasını (yüzde 58) savunabiliyor. Neden ise açık: Ordu, laikliğin garantörü (yüzde 72).
Bu tutum, yaşam biçimini tehlikede gören özgürlükçü bir toplumsal kesimin kendisini savunma hezeyanı değil. Daha da ötede tutarlı bir vesayetçilik taraftarlığı... Nitekim 'endişeliler' parti kapatmalarını (ortalama yüzde 55) savunurken, Kürtçe eğitime (yüzde 76) ve yabancıların toprak veya gayrimenkul almalarına (yüzde 80) 'hayır' diyor. Karşımızda sadece 'laik' değil, belki daha da güçlü olarak 'milliyetçi' bir kesim var.
Öte yandan milliyetçiliğin İslami kesimde de egemen olduğunu ileri sürmek mümkün. Ancak şunu söyleyebiliriz: Laik endişeler demokrat bir siyasi kimlik yaratmadığı gibi, vesayetçi tutumu pekiştiriyor. Böylece ortaya, kendisine 'demokrat' demek isteyen militarizme eğilimli bir tür modernlik çıkıyor. Yaşam biçimlerine doğrudan bir tehdit olmamasına rağmen, kaybedilmiş olan sosyokültürel iktidarın demokrasi dışı bir siyasi müdahaleyle geri alınmasını bekleyen bu kitleyi tanımlayan kelimenin 'endişe' olduğu çok şüpheli. Göründüğü kadarıyla 'endişe', vesayetçiliği meşru kılmanın gerekçesi olarak üretilmiş bir kisveden ibaret.
Bu yargılar bir yana, 'endişelilerin' olası bir AB referandumunda 'evet' demeye eğilimli olduklarını (yüzde 57) da not edelim. Acaba bu beyanı yukarıdaki vesayetçi tutumla nasıl bağdaştırabiliriz? Görünen o ki AB, laik kesim için içi boşaltılmış bir aklayıcı referans. Sizi 'modern' yapıyor ve böylece vesayetçi konumu hafifletiyor.
MetroPoll araştırmasının kritik bir bulgusu ise bütün bu verilerin psikolojik zeminine işaret ettiği için çok uyarıcı. 'Endişelilere' göre ekonomik açıdan Türkiye'nin gidişatı kötüye doğru olmuş (yüzde 68) ve son beş yılda ülke ekonomik yönden zayıflamış (yüzde 71). Bu tespitler laik kesimin bir nesnellik sorunu olduğunu, bir tür ideolojik körlüğe hapsolduğunu akla getiriyor. Ekonomide kayırmalara ve haksızlıklara işaret edebilirsiniz ama somut verileri göz ardı etmeye başlamışsanız, ortada daha derin bir travma var demektir.
Laik kesimin asıl derdi siyasetin dışına düşmüş ve Cumhuriyet'in seksen yılının ardından böyle bir yenilgiyi hazmetmekte zorlanıyor olması. Çünkü rejim laik kimliği bir imtiyaz alanı olarak belirlemiş ve laik kesim de bu durumu fazlasıyla kanıksamıştı. O nedenle şimdi militarizme tutunmasına ve edilgenliğinin üzerini yapay bir 'endişe' kaygısı ile kapatmaya çalışmasına da şaşırmamak lazım.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT