1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Modern toplum ve siyasette güven sorunu
Modern toplum ve siyasette güven sorunu

Modern toplum ve siyasette güven sorunu

Yasin Aktay modernliğin içerisindeki insanın güvensizlik ortamındaki halini analiz ediyor.

06 Mart 2023 Pazartesi 12:30A+A-

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Güvenilmemekten de kötüsü: Güvenememek

Kötülüğün, kötü haberin, kötü niyetin yayılmacılığı ve bulaşıcılığı ne yazık ki, iyiliklerin, iyi haberlerin ve iyi niyetinkinden daha hızlı. Hele, toplumda iyilikleriyle, hayırsever-likleriyle, şu veya bu meziyetleriyle şöhret olmuş birileri hakkında bir dedikoduyu duymaya çok istekli, böyle bir dedikoduyu hiç önünü arkasını sormadan duymaya hazır kulaklar daha çoktur. Sadece duymakla kalsa bir nebze iyi, daha kötüsü bunu hemen başka kulaklara da fısıldamaya yatkınlık. Bize gelen haberin kimden geldiğini sormadan soruşturmadan kabul etmenin, hele bir de yaymaya çalışmanın bir kötülük olarak yettiği akla bile gelmez.

Oysa bir kötülük olarak bu yeter de artar bile.

Herkesin kendini cesurca yokladığında mutlaka eser bulabileceği bir kötülük potansiyelidir bu. İyi birinin kötü işler yapma ihtimalinin üzerimizdeki iyilik yükünü kaldırdığını vehmederiz sanki. Papazın veya imamın günah işlemesi, sıradan insanları böyle rahatlatır. Haksız ve yanlış bir rahatlama halbuki, ama genel geçer bir psikoloji ve kötülüğü haklılaştıran, güçlendiren, onu daha da besleyerek yaygınlaştıran bir psikoloji.

Bir nedeni, yapmak istemediğimiz iyilikleri yapmamak için bunun bizim için geçerli bir bahane barındırdığın zannetmemiz.

O yüzden iyi diye bilinenlerin bir yanlışlarıyla ilgili doğru veya yanlış haberler de çok kolay alıcı bulabilir. İyi biri hakkında duyduğumuz kötü bir habere karşılık istediğimiz kadar hüsnüzan besleyelim, bu haber dolaşmaya başladığı andan itibaren insanların kalbine yeterince kötülük isabet etmiştir artık. Biriktirmiş oldukları servetlerde fakirlerin ana sütü gibi yığınla hakkı olduğu halde, biriktirmeye devam eden, hayatları boyunca hiçbir insana hiçbir yardımda bulunmayan, hiçbir insanın derdini kendine dert etmeyenler, her türlü iyilik faaliyetini töhmet altında bırakarak başkalarının da iyiliklerine mâni olmayı başarabiliyorlar.

Kendileri cimrilik yapmakla kalmıyor başkalarına da cimrilik fikrini böylece aşılıyorlar. Hayırları kurutmak, vicdanları köreltmek, kalpleri kirletmek yeni bir siyaset tarzı değil, alabildiğine kadim bir insan karakteridir.

Bu kadim tarzın siyaset sahnesinde bu şekilde ortaya çıkmasının bir de ağır toplumsal maliyeti var. İnsanların birbirine güvenini telafi edilemeyecek biçimde zedeliyor. Güven seviyesi bir toplumun gücünü, hata bizatihi toplum olma niteliğini mümkün kılan bir değerdir. Modern toplumda güven en zengin “toplumsal sermaye rezervi” olarak görülür.

Birbirine güvenmeyen insanlardan oluşan, birbirine hiçbir saygısı olmayan bir topluma sahip olmak bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir.

Ne yazık ki bu güveni tesis edecek, var olanı da koruyacak hiçbir ciddi kültürel hatta dinsel programımız yok. Siyasette veya ticarette rakiplerimizi harcamak üzere ilk başvurduğumuz enstrüman olarak görüldükçe hoyratça tüketilmektedir.

İnsanın başına gelebilecek en büyük felaket başka insanların kendisine güvenmemesi değildir. Bu yeterince kötüdür kuşkusuz, ama çok daha kötüsü, kendisinin başka insanlara güvenmemesidir.

Yalancıların ve hırsızların bile maruz kaldıkları en büyük ceza başkalarının güvenini kaybetmeleri değil, aksine herkesi kendileri gibi zannettikleri için kendilerinin başkalarına güvenemeyişleridir. Güvenememek, gerçekten büyük bir cezadır.

Güven duymak, güven duyacağı bir insan çevresinde yaşamak insanların en temel insan haklarındandır. Bu güveni tesis etmek insanın öncelikle kendisinden, etkinlik alanlarında insanlara güvenmeye başlamasıyla başlar.

Bazen aldatılma riskini göze alarak güvenmek, hatta bazen kendisine yalan söylendiğini bilerek, bu yalanlara sırf güven duygusunun zedelenmemesi hatırına inanıyor gibi görünmek, çoğu kez bunu insanların yüzüne vurarak kaybedeceğimizden daha fazla şey kaybettirmez.

Güveni temin etmenin tek yolu saf olmak veya insanların saflığına saf saf inanmak değil tabii. İnsanın olduğu her yerde istismarın da ihtimal dışı olamayacağını bilerek en sağlam yolu mümkün bütün tedbirlerin alınmasıdır. Bu tedbirleri alırken de insanlara potansiyel hırsız muamelesi yaparak yine potansiyel bir fitneyi uyandırmamaya da ayrıca dikkat etmektir. Kurumlarımızda şeffaflığa, hesap verebilirliğe alabildiğine açık olmak, hesap verilemeyecek hiçbir adım atılmadığına dair yüksek bir güven telkin etmektir.

Hayır kuruluşları kuşkusuz önemli ve büyük işler başardılar, ancak hem “insanların kendileri hakkında bir bahaneye sahip olmaması için”, hem de toplumda çok kolay hedef haline gelebilen güveni temin etmek, örseletmemek, canlı tutmak gibi bir sorumlulukları da var. Bu konuda sergileyecekleri duyarlılık yürütmekte oldukları hayır işlerinden daha az değil çok daha “hayırlı” bir iştir.

Güven dostane bir duygudur ve aslında tam da bu duygunun bütün topluma yaygınlaşmasını temin edecek tedbirler bir toplumu dostluk temelinde birbirine bağlar. Klasik siyaset felsefesinde politikanın en önemli hedefi olarak önemli bir yer tutan dostluk sağlıklı bir toplumun en önemli erdemi olarak temayüz eder. Modern siyaset felsefesinde oldukça ihmal edilmiş olan dostluk şimdilerde yeniden siyaset felsefesinin önemli konularından biri haline gelmek için kapımızı ısrarla çalıyor.

Politik dostluğun da temeli güvenilirliktir, yani başka insanların elinden, dilinden ve belinden emin olabilmek ama aynı zamanda güvenebilmektir de.

Bu emanet, bu güven bütün insanları potansiyel olarak diğerlerine dost kılar. Dostlar birbirleri hakkında bir haber duyduklarında araştırmadan, sorgulamadan inanmazlar, hatta ilk duyduklarında tepkileri suizandan kaçarak, bir hüsnü zan ile karşılık vermek olur.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum