‘Modern Çağın Hastalığı; Deizm’
Özgür-Der Bingöl Şubesi’nin düzenlemiş olduğu aylık seminerler dizisinde bu ay, konuk Musa Üzer’le Deizm meselesi konuşuldu.
Üzer, deizm konusunun değerlendirilmesi bahsinde, kişilerin veya oluşumların nerede durduklarının yaptıkları değerlendirmelerde belirleyici olduğunu belirtti. Söz gelimi, geleneksel cenahtan bir kişinin deizm konusunda modernist yaklaşımı suçladığını; modernist cenahtan birinin de geleneksel din anlayışının insanları deizme sürüklediği iddiasında olduğunu söyledi; ayrıca iktidara muhalif kesimlerin, deizme bir meyil varsa bunun mevcut iktidarın icraatlarından kaynaklı olduğu kanaatini de misal verdi.
Deizm konusunun ‘Gençliğin deizme kayması’ kaygısından mebni gündemimizde yer aldığını belirten Musa Üzer; gençlik, ergenlik, yaşlılık, erkeklik, kadınlık gibi sosyal kategorilerin modern birer olgu olduğunu ve yanıltıcı kategoriler olduğunu, Müslüman için hayatın bütün unsurlarının aynı değerlerde ele alınmasının gerektiğini hatırlatarak sözlerine başladı. Problemin sadece gençliği değil, herkesi ilgilendiren bir boyutta olduğunu zikreden Üzer, Deizm konusunun Türkiye toplumunda ve hassaten Bingöl halkı gibi görece mütedeyyin toplumlarda felsefi ve teorik bakımdan önemli problemler üretmediğini söyledi. Ancak Allah tasavvuru hususunda ve amelî boyutta, yaşadığımız atmosferden kaynaklanan problemlerin varlığının inkâr edilemeyeceğini vurguladı.
Deizm’in Batı’daki tarihsel serencamından bahseden Üzer, Batı’da hayatı şekillendiren, toplumsal ilişkileri belirleyen baskın kurum olan din (kilise) ile mücadelenin sonucunda ateizm, agnostizm gibi yaklaşımların yanında deizmin de ortaya çıktığını belirtti. Tanrı’nın evreni mekanik bir saat gibi kurduğu, ancak işleyişine müdahale etmediği metaforunu hatırlatan Üzer, Aristoteles’in ‘İlk Muharrik’ine benzer atıl tanrı anlayışının ihdas edildiğini belirtti: İnsana inayette bulunmayan, cennet-cehennem, vahiy ve risâletin olmadığı bir tanrı tasavvuru.
Musa Üzer, Tanrı’nın belirleyici olduğu hakikat ve değer anlayışından, insan merkezli değer anlayışına geçişin yaşandığı sürecin neticesinde insan sayısı kadar hakikat telakkisinin ortaya çıktığını belirtti. Deizmin Müslümanların hayatında etkili olmasının temel sebebinin hegemonya altında yaşanan Batılı paradigmanın deistik hatta materyalist, ateist, nihilist temelde inşa edilmesinden kaynaklandığını belirten Üzer, farklı din ve inançlardaki insanlar için aynı problemin yaşandığını aktardı. Hayatı muhtelif kompartımanlara ayıran mezkûr yaklaşımın Allah’ı her bir alandan soyutladığını; dinin hayatı şekillendiren konumundan çıkarılıp sadece belirli ritüellere hapsedildiğini ekledi. Modern insanın, örneğin ekonomi alanında ‘piyasanın dini yoktur’ fehvasınca; siyasette ise reel-politiğin gözetilmesi gerektiği vehmi uyarınca Allah’ı bu alanlara müdahil kılmadığını belirtti. Sanat alanının da bu konuda oldukça ‘steril’ bırakıldığını, sadece ‘estetik’ denen bir tanrısının olduğunu ekledi. Bilinçli olarak örgütlendirilmiş bu hayatı idame ettiren insanların da ister istemez hayatı belirli ünitelere ayırdığından bahsettikten sonra baskıcı bu atmosferin insanların Allah tasavvurunu doğrudan etkilediği tespitinde bulunan Üzer, mezkur baskıcı atmosferden kurtulmanın yolunun da örgütlenmiş bir yapı, bir camia ile aşılabileceğini vurguladı.
Son olarak Hatip, bahsedilen tasalluttan kurtulmanın bir diğer reçetesi olarak Allah’ın insana şah damarından daha yakın olduğu şiarıyla hareket edilmesi gerektiğini ifade etti. Bir teyakkuz halinin gerekli olduğunu belirten Üzer, Asr Suresinden mülhem, insanların birbirlerine hakkı, hakikati, sabrı ve Allah’ı hatırlatmalarının bu örgütlü hayat karşısında gerekli olduğunu vurguladı. Dua etmenin de Allah’ı hayatımıza doğrudan müdahil kılma iradesi olduğunu ekleyerek sözlerini nihayete erdirdi.
HABERE YORUM KAT