MİT TIR’Iarı, Generaller, Paraleller...
Savcının emrindeki jandarmaların; MİT mensuplarına silah doğrultması, yere yatırmaları, tekmelemeleri, devlet çarkı dışından, bir yerlerden emir ve talimat alanların gözü dönmüşlüğünü anlatmaya yeterdir.
MİT TIR’Iarı, generaller, paraleller...
Hüseyin Gülerce / Star
1 Ocak 2014’te Hatay Kırıkhan’da, 19 Ocak 2014’te Adana Ceyhan’da, MİT’e ait oldukları bilindiği halde, savcılar marifetiyle MİR TIR’ları durdurulmuş, aranmak istenmişti. Bu olayla ilgili iki önemli gelişme var. Birincisi, Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanmaları. Cumhuriyet, bu konuyu 29 Mayıs 2015’te, 7 Haziran seçimlerine bir hafta kala “işte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” diyerek manşet yapmıştı.
İkinci gelişme de önceki gün, halen Ankara Jandarma Bölge Komutanı olan Tümgeneral İbrahim Aydın, TIR’ların durdurulduğu dönemde Adana Jandarma bölge komutanı olan Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ve emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu’nun, “casusluk, darbeye teşebbüs ve silahlı terör örgütü kurma-yönetme” iddiasıyla tutuklanmaları...
MİT TIR’larının durdurulması olayı, kelimenin tam anlamıyla casusluk ve ihanettir. Savcının emrindeki jandarmaların; MİT mensuplarına silah doğrultması, yere yatırmaları, tekmelemeleri, devlet çarkı dışından, bir yerlerden emir ve talimat alanların gözü dönmüşlüğünü anlatmaya yeterdir. Bir kin, intikam, “şimdi Erdoğan’ın işini bitirdik” kabadayılığı ile “biz buyuz işte” cür’eti var. Devletin bir kolu, diğer kolunu bükmeye, kırmaya çalışıyor. Bu ihanetin Cumhuriyet tarihinde bir örneği yoktur.
Daha büyük ihanet ise Türkiye’yi Suriye’deki terör örgütlerine silah yardımı yapan bir ülke olarak bütün dünyaya jurnallemek ve Erdoğan’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasını sağlamaya çalışmaktır. İki ihanetin de hedefi ise; beni ikna etmek için Yalova’ya kadar gelen görevli elemanların, “Hocaefendi, Tayyip’in 100 tane ihanetini tespit etti” hikâyesinde gizli: Erdoğan gitsin, AK Parti kalsın. Haliyle iktidar Gülenistlerin eline geçsin. Bakanlar kurulu listesi de zaten hazır, yeni bir hükümet kurulsun, Türkiye’yi F. Gülen idare etsin...
7 Şubat 2012’deki MİT Müsteşarını tutuklama ve oradan Erdoğan’a ulaşma kumpasından netice alamayan, ardından 17/25 Aralık 2013 darbe teşebbüsünde tezgâhı bozulan Paralel Devlet Yapılanmasının, MİT TIR’ları kumpasının, 2014 yerel seçimlerinden 3 ay öncesine denk gelmesi de tesadüf değildir. Maalesef muhalefet partileri, bu malzemeyi hem 30 Mart seçimleri öncesinde, hem de Cumhuriyet’in 29 Mayıs’taki manşetinden hareketle 7 Haziran seçimleri öncesinde bol bol kullandılar. Hadi HDP’yi anladık da, CHP’ye, bilhassa MHP’ye ne oluyordu?
Muvazzaf iki generalin tutuklanması, işin boyutunu şüphesiz değiştiriyor. Paralel Devlet Yapılanmasının, TSK içindeki varlığı, etkinliği ve gücünün sorgulanması için yeni bir dönem başlayabilir. Tuğgeneral H. Celepoğlu, TSK’ya kurulan bir kumpas olduğu giderek kesinlik kazanan Ergenekon-Balyoz davaları sürecinde, İstanbul İl Jandarma Komutanıdır. Aynı dönemde İstanbul’da Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürü Yurt Atayün ve İstihbarat Şube Müdürü de Ali Fuat Yılmazer’dir.
Bilindiği gibi MİT TIR’ları ile ilgili olarak iki yargılama devam ediyor. İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde görülen davada tutuklu sanıklar, eski Adana Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık, eski Adana İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay Özkan Çokay, savcılar Aziz Takçı, Özcan Şişman ve Ahmet Karaca. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada da 19’u tutuklu 33 muvazzaf asker yargılanıyor.
Ben, Can Dündar ve Erdem’in tutuklanmalarına karşıyım. İkisinin de kaçma şüphesi yok. Fakat ya hâkimler bize “ama Ekrem Dumanlı kaçtı” derseler... (Sahi, Dumanlı’nın kaçmasının Cumhuriyet, Sözcü ve Hürriyet gazeteleri için bir haber değeri yok mu? Dumanlı’nın kaçmasını hiç sorgulamadılar.)
Gazetecilik başka, gazetecilik mesleğini iktidar devirmek, Cumhurbaşkanı düşmanlığı yapmak için kullanmak başka... Bugün medyanın bağımsızlığını savunanlar, darbe dönemlerinde suspus idiler. 28 Şubat döneminde generallerden brifing alıyor, onları ayakta alkışlıyorlardı. Dündar, o dönemde Cumhuriyet’in yayın yönetmeni olsaydı, aynı manşeti atabilir miydi?
HABERE YORUM KAT