MİT-PKK Oslo’da değil Selahaddin’de görüştü
PKK-MİT görüşmelerinin internete sızdırılmasının ardından bu buluşmanın yeri ve tarihi merak konusu oldu. Oslo buluşmalarının devamı olduğu için, bu randevunun da Norveç’in başkenti Oslo’da gerçekleştiği varsayılıyor. Ancak Avrupa’daki bazı kaynaklardan aldığım, Kuzey Irak’taki kaynakların da teyit ettiği bilgiye göre MİT-PKK görüşmesi Oslo’da değil Erbil’in 30 kilometre dışındaki Selahaddin’de gerçekleşti. Selahaddin KDP (Kürdistan Demokrat Partisi)’nin üssü ve Mesut Barzani’nin karargâhının olduğu bölge. Kürt istihbaratının merkezinin olduğu bu bölgede Türk istihbaratı da üstlenmiş durumda. Net diğer bir bilgi de görüşmenin tam altı saat sürdüğü yönünde. Buluşmanın 2010 yılının son aylarında gerçekleştiği bilgisi veriliyor; ama bilginin tarihle ilgili bu kısmını tam olarak teyit edemedim.
MİT-PKK görüşmelerine gelince; internete sızan MİT-PKK görüşmeleri için Taraf’ın sürmanşetten yaptığı yorum çok isabetliydi: Peki niye savaşıyorsunuz? Zira bu görüşmelerin varlığı, savaşın devamının mantıksızlığını gözler önüne sermeye yetti. Ve geride yanıt bekleyen şu soru kaldı: Her şeyi konuşup müzakere edebilir bir durumdayken nasıl oldu da tekrar savaş haline dönebildiniz?
Kara harekâtı hazırlıklarının hızlandığı son günlerde, bu savaşa genç evlatlarını kurban veren toplumun, bizlerin bu soruyu iki tarafa da ısrarla yöneltmeye hakkı olduğunu düşünüyorum. Savaşan tarafların bu soruya objektif yanıtlar vermelerini beklemek elbette gerçekçi olmaz. Verecekleri bütün yanıtlar, ‘politik’ olacaktır.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ile PKK’lı yöneticiler arasında müzakere edilen konuların, silahları devreden çıkaracak formüller üzerine odaklandığı anlaşılıyor. Karşı tarafın hassasiyetlerinin farkında olan Türk tarafı PKK ve Kürt meselesini birbiriyle bağlantılı olarak ele alıyor. Nitekim hem Afet Güneş hem de Hakan Fidan, “Sayın Öcalan”ın örgüt için neyi ifade ettiğini gayet iyi biliyor. Diyaloglardaki kullanılan ifadeler saygılı ve nazik. Karşılıklı bir güven havası oluşturmaya çalışıyorlar. Kandil’in beklentileri kadar Kürt meselesinde atılacak adımlar konusunda da cesur sözler veriyorlar. Ama bu konuşmalar daha çok bir “diyalog” özelliği taşıyor. Bence bu görüşmenin en önemli yanı Başbakan Erdoğan’ın siyasi müzakerelere geçiş isteğini yansıtması. Bugünkü MİT Müsteşarı’nın o görüşmeye Başbakan’ın özel temsilcisi olarak dâhil olmasının başka da anlamı yoktur; Fidan, çok net olarak hükümetin artık meselenin siyasi boyutlarını görüşmeye hazır olduğunu deklare ediyor. Bu açıklamayı yaparken Fidan, muhataplarına Başbakan Erdoğan’ın ve hükümetin aldığı siyasi riski hatırlatmadan edemiyor. Kuşkusuz bu hatırlatma meselenin çözümüne dair Başbakan’ın iyi niyetini ve kararlılığını yansıttığı gibi karşı taraftan da Türk tarafı kadar bu meselenin çözümü için risk üstlenmesini, iyi niyetli ve kararlı davranmasını bekliyor.
Mevcut savaş haline bakıldığında bu diyalogların sistematik bir müzakere sürecine dönüştürülmediğini gösteriyor. İmralı ile devam eden bu görüşmelerin Silvan’dan nasıl darbe aldığını üzülerek izledik.
Ben “Kim daha çok suçlu” kısmına girmeyeceğim; ama burada PKK’nın Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi sıfatıyla sistematik müzakere öneren Hakan Fidan’ın teklifini nasıl böyle kolayca harcayabildiğini merak ediyorum. Kürt isyanının bugüne kadar sürmesinin neredeyse tek nedeni devletin PKK’yı muhatap almaması değil miydi? Kürt siyaseti yıllardır “Büyük barışı ancak savaşan taraflar yapar” demiyor muydu? Bu ülkenin aydınları, demokratları yıllardır “Kürt sorununu PKK’dan ayırırsanız kan akmaya devam eder” diye kendini paralayıp durmadı mı? PKK liderleri yıllardır “bizi muhatap almadan bu sorunu çözemezsiniz” diyerek, aslında bu savaşın, dökülen kanın, tek nedeninin biraz da örgütün muhatap alınamamasından kaynaklandığını savunmadı mı?
Peki, o halde PKK bu fırsatı neden kaçırdı? Diplomatlarının eğitim düzeyi mi yetersizdi? Yoksa örgüt yöneticileri hangi mesajın ne anlama geldiğini fark edemeyecek kadar apolitik miydi?
Bence hiçbiri değil. Kandil’deki yöneticilerin ellerinin tersiyle ittikleri tek öneri de bu değildi zaten. Öcalan’ın açıkladığı “Barış Konseyi”ni kabul etmemeleri de önemliydi. Kamuoyunun belki çok azı ve Kürtlerin tümü bilmiyor ama o Barış Konseyi’nde Öcalan da yer alacaktı. Bu konuda örgütü de bilgilendirmişti...
Hem İmralı’daki görüşmelerin ve hem de somut olarak konuştuğumuz Hakan Fidan’ın yaptığı öneri veya teklifin reddedilmesinin bence nedeni çok da karışık değil: Kandil’deki şahin grubun aklında “demokratik çözüm modeli” yok. Demokratik çözüm, demokratik siyasetle yola devam etmek demektir. PKK’nın asıl niyetli olmadığı nokta da burası. PKK’daki şahin grup, demokratik yöntemlerle adına “Özerk Kürdistan” dedikleri, özünde kendilerinin ve silahlı üyelerinin otorite olacakları ve yönetecekleri iktidar alanı oluşturamaz, kuramaz; bunun farkındalar. Kürt milliyetçiliğini körükleyerek, “savaşla bir ihtimal yaratabiliriz” diye de düşünüyorlar. Yoksa diyalog ve müzakere imkânları, demokratik çözümün yolu bu kadar açıkken bu savaş niye? Aslında bu eğilim örgütün tümünün görüşünü yansıtmıyor, Kürt siyasetçilerde de güçlü eğilim demokratik çözümden yana. Fakat elde silah tutanlar daha güçlü. Onların sözü geçiyor. Böyle giderse daha çok barış fırsatı kaçacağa benziyor.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT