Mısır’daki Rejimin Değişmesiyle Sürecin Neye Evrileceğini Kestirmek Şimdilik Zor
Hale Kaplan Öz'ün, Dr. Muhammed Hüseyin Mercan ile ‘Müslüman Kardeşler’in Yükselişi ve Düşüşü’ kitabınından hareketle Mısır’daki son gelişmeler üzerine yaptığı röportajı ilginize sunuyoruz.
Açık Görüş/ Hale Kaplan Öz
Mısır’daki rejim değişsin isteniyor fakat hangi saikle belli değil
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Muhammed Hüseyin Mercan’ın Müslüman Kardeşler’in Yükselişi ve Düşüşü isimli kitabı İLEM Yayınları tarafından okura sunuldu. ‘İslami Hareketlerde Siyasi Kurumsallaşma Sorunu’ alt başlığı ile yayınlanan kitap, Teşkilat’ın 90 yıllık mazisine kurumsallaşma odağından bakıyor. Mercan’a göre Müslüman Kardeşler rejime karşı ayaklanacak güce de sosyal tabana da sahip değil. Bugünkü gösterileri sırf Sisi karşıtlığı nedeniyle destekliyorlar. Teşkilat’ın yapması gereken yapı için radikal bir reformla yeni bir yüz oluşturmak ve Mısır siyasetine yeni bir soluk getirmeye çalışmak. Kardeşler’i kısa vadede dar boğazdan çıkaracak ise Benna ve Hudeybi’nin yeri geldiğinde almaktan imtina etmediği pragmatik kararları alabilmek.
Müslüman Kardeşler’in kurumsallaşma düzeyi ve kurumsallaşmaya dair çabası sizin kitabınızın ana omurgasını oluşturuyor. Kurumsallaşmayı etkileyen harici boyutun yani rejimin toleransının diğerlerine göre daha mühim bir paydaya sahip olduğu söylenebilir mi?
Açıkçası bunu söylemek hem mümkün hem de değil. Müslüman Kardeşler’in kurumsallaşma düzeyine dair yapacağımız analizde sadece Mısır siyasal sisteminin başvurduğu baskı araçlarını merkeze alırsak Teşkilat’ın kendi dinamiklerinden kaynaklanan kurumsallaşmaya dair sorunları göz ardı etmiş oluruz. Bu nedenle Kardeşler’in kurumsallaşma sürecini öncelikle dâhili boyutları önceleyerek ele almamız sonrasında ise rejimin izlediği strateji aracılığıyla Teşkilat’ı engellemeye dair hangi araçları kullandığını ve bunun Kardeşler’e olan olumsuz etkilerine bakmamız gerekmektedir. Sorunuzun aynı zamanda doğru olduğu kısmına geldiğimizde ise şu açıkça görülmektedir ki Kardeşler’in siyasal sisteme entegre olmaya çalıştığı, yasal bir siyasal parti statüsü kazanma çabaları ya da Mısır’ı yönetme iradesi sürekli olarak Mısır rejimi tarafından net bir biçimde engellenmiştir. Bu durum da ister istemez Hareket’in kurumsallaşma süreçlerine kimi zaman ciddi darbeler vurmuş ve bu harici boyut iç dinamikleri ciddi şekilde etkileyen bir faktöre dönüşmüştür.
Teşkilat’ın 90 yıllık geçmişini kriz dönemlerindeki reflekslerini değerlendirdiğinizde en zayıf yönleri olarak neleri görüyorsunuz?
Müslüman Kardeşler’in siyasal gelişmeler ya da krizler karşısındaki reflekslerine bakarken Hasan el-Benna, Hasan el-Hudeybi ve Ömer et-Tilmisani dönemlerini sonrakilerden ayrıştırmamız gerekiyor. Özellikle Benna ve Hudeybi’nin sistem içinde kalarak sistemi dönüştürme mücadelesini Teşkilat’ın ana yöntemi haline getiren yaklaşımları, Kardeşler’in karşılaştığı sorunlarda pragmatik kararlarla ya da kimi stratejik ittifaklarla süreçten en az zararla çıkma üzerine tesis edilen bir anlayışı doğurmuştu. Aslında Müslüman Kardeşler’in kendi tarihinde karşılaştıkları krizlerden kurtulma yollarına baktığımızda tutucu bir görünümden ziyade oldukça açık ve çözüm odaklı bir hüviyete sahip olduğunu görüyoruz. Bu noktada Teşkilat’ın son yıllardaki krizler karşısında verdiği reflekslerdeki temel zaaf kısmi bir akıl tutulmasından kaynaklanmaktadır. 1990’ların ortalarından itibaren mensuplar arasında görüş ayrılıklarının artması ve bunun kopuşlarla sonuçlanması, yönetici kadronun daha tutucu ve içe kapanık bir tavra bürünmesine neden olmuştur. Teşkilat’ın ana ilkelerini koruma amacının yol açtığı duygusallıkla birlikte kopuşlardan kaynaklanan şüpheci tutum birleşince ortaya krizler karşısında manevra kabiliyeti oldukça kısıtlı bir teşkilat yapısı çıkmaktadır. Kardeşler’in son yıllardaki krizlerden kurtulması için reçete aslında kendi tarihindeki tecrübelerde bulunmaktadır. Sadece yönetici kadronun yapması gereken, meseleye daha sakin ve dışarıdan bir gözle bakmak, yapı içindeki farklılıkları Hareket’i bölmeye meyyal kişiler olarak görmemek, Kardeşler’in geleceğini sağlamlaştırmak adına kucaklayıcı bir üslupla tüm mensupları bir arada tutmaktır.
Muhalif kimlikleriyle bilinen İslamcı yapıların iktidara gelişi ne gibi riskler barındırıyor? Müslüman Kardeşler’in önlerindeki engeller ve kendi içerindeki tenakuzlar neler?
İslamcı yapılar bulundukları ülkelerin koşulları nedeniyle muhalif kimlikleri öne çıktığı ve iktidar tecrübesinden yoksun oldukları için, yönetime geldikleri anda karar alma, uygulama ve devlet mekanizmasını yönetme süreçlerinde ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Devlet bürokrasisinin işleyişini tam olarak kavramadan iktidara gelinmesi onlarca yıl boyunca otoriter sistemler tarafından yönetilen devletlerde müesses nizamın İslamcı iktidara ciddi engeller çıkarmasını beraberinde getirmektedir. Tecrübe eksikliğinin yol açtığı yönetememe durumu ise bir süre sonrasında iktidarın sonunu getirecek gelişmelere büyük ölçülerde kapı aralıyor. Müslüman Kardeşler’in de benzer bir süreçten geçtiğini dikkate aldığımızda ortaya çıkan ana kriz kaynağı yapıdaki fonksiyonel değişimle ilgilidir. Muhalif hareketten iktidara evirilen Kardeşler fonksiyonel bir değişim yaşamış ve ilk defa amaçlarını gerçekleştirebileceği ülkeyi yönetme fırsatını ele geçirmiştir. Bununla birlikte Teşkilat ile ülke yönetimi ayrımını net şekilde yapamaması ve özellikle Kardeşler karşıtlarının bunu bir koz olarak kullanması Muhammed Mursi yönetimine karşı yapılan halk protestolarının önünü açmış ve bunu iyi kullanan ordu fırsattan istifade ederek darbe yoluyla yönetimi değiştirmiştir.
Küresel siyasetin Müslüman Kardeşler’in aleyhine dönüşümü nasıl gerçekleşti peki?
Bu biraz da Arap Ayaklanmaları sürecindeki oluşan dinamiklerle ilgili. Mısır’da kendi seyrinde gerçekleşen bir süreçle Müslüman Kardeşler iktidara gelseydi belki de bu kadar büyük bir Kardeşler karşıtlığı küresel zaviyede oluşmazdı. Ama tüm bölgenin yeniden ziyan edildiği hele hele de Türkiye’deki başarılı yönetim tarzı nedeniyle İslamcı kesimlerin tüm bölgede özgüven kazandığı bir süreçte Kardeşler yönetimi altındaki güçlü Mısır, küresel aktörleri büyük ölçüde rahatsız edecekti. Nitekim Mursi’nin iktidara geldiğinde Afrika Birliği’ne artık daha çok önem vereceklerini açıklaması, Türkiye, Çin, Brezilya gibi küresel sistemin önemli aktörleriyle yakın temas kurması Batı’daki ana akım küresel aktörlerin Kardeşler karşıtlığını hızlandırdı ve süreci Mursi yönetiminin aleyhine çevirdi.
Bugün protestocular Tahrir’de Sisi’nin istifasını istiyor. Sürpriz bir gelişme mi bu sizce?
Bence çok sürpriz bir gelişme değil. Mübarek’in devrildiği andan itibaren Mısır halkı korku eşiğini büyük oranda aştı ve bu durumun bir neticesi olarak manipülasyonlara da daha açık bir hale geldi. Müesses nizamın güçlü aygıtlarının ve uluslararası güçlerin verdiği destekle halk Mursi’ye karşı ciddi bir protesto dalgası oluşturdu. Her ne kadar Mursi darbe marifetiyle devrilmiş olsa da onun öncesindeki kitlesel gösterileri unutmamak gerekiyor. Şimdi de Mısır halkı yeni bir motivasyonla Sisi rejimine karşı gösteriler gerçekleştiriyor. Bu çaba şu an için başarılı olur mu bilmem ama Mısır’da kurumsal bir demokratik gelenek inşa edilene kadar bu tür rejim karşıtı gösterilerin süreceğini belirtmek gerekir. Sisi’nin devrilmesi durumunda onun yerine geçecek isim yine benzer bir siyaset izlediği takdirde toplumun uygun şartlar oluşması halinde benzer motivasyonla yine rejim karşıtı bir gösteri dalgası oluşturacağı muhakkaktır.
Neden Mursi şehit olmadan önce başlamadı bu gösteriler?
Bu aslında gösterilerin başlamasını tetikleyen süreçle alakalı. İspanya’da ikamet eden Muhammed Ali isimli işadamının ülkesine geri dönebilmek adına rejimin devrilmesi yönündeki çağrısının uzantısı. Şu an muamma olan bu kişinin niçin böyle bir sürecin meşalesini ateşlediği ve Mısır’da onu destekleyen ordu mensuplarıyla nasıl bir ilişki içinde olduğudur. Mursi’nin şehadetinin Mısır’daki son süreci tetikleyen bir etkiye sahip olduğunu söylemek açıkçası zordur.
Buradan gösterilerin ekonomik temelli olduğu ve fikri bir altyapısının bulunmadığı sonucuna varabilir miyiz?
Gösteriler Kardeşler’le irtibatlı değil. Ekonomik vurgular öne çıkıyor, toplumdaki değişim arzusu kendisini bu gösteriler aracılığıyla yeniden açığa çıkarıyor. Fakat temel sorun Muhammed Ali’nin hangi saiklerle Mısır’daki rejimin değişmesini istediğidir. Henüz elimizde buna dair yeterli kanaatin oluşmaması nedeniyle sürecin nereye evirileceği kestirmek zor. Ama Müslüman Kardeşler Teşkilatı da ortaya çıkan fırsat boşluğundan istifade etmek niyetiyle Sisi karşıtı bu gösterilere destek vermektedir. Nitekim Kardeşler’in merkezi yönetim ofisinin 20 Eylül’de yayınladığı resmi beyanat “zalim Sisi yönetiminin devrilmesi” adına rejim karşıtı gösterilerin desteklenmesi yönündedir.
Teşkilat bundan sonrası için nasıl bir yol çizecek ya da çizmeli? Yeraltına çekilip irşat faaliyetlerini sürdürmek mi rejime karşı ayaklanmak mı?
Bu çok temel bir soru. Teşkilat, rejime karşı ayaklanacak güce de sosyal tabana da sahip değil. Unutmamak gerekir ki Mısır’ın tüm dindar kesimi Kardeşler’i desteklememektedir. Bu nedenle Teşkilat’ın yapması gereken yapı için radikal bir reformla yeni bir yüz oluşturmak ve Mısır siyasetine yeni bir soluk getirmeye çalışmak yönünde olmalıdır. Kardeşler’i kısa vadede içindeki dar boğazdan çıkaracak unsur Benna ve Hudeybi’nin yeri geldiğinde almaktan imtina etmedikleri pragmatik kararların bir örneğini uygulamaya geçirmektir.
‘Küre siyaseti’nin önemli aktörlerinden biri olan Sisi gözden çıkarılabilir mi sizce? Mısır’ın geleceğini sokak belirleyebilir mi? Bundan sonrası için muhtemel senaryolar neler?
Bunu söylemek için şu an çok erken. Ama her halükarda şunu belirtmek gerekir ki Sisi, bu sefer kalmayı başarsa dahi artık toplumda farklı bir damarın oluşmasının da önüne geçemeyecek ve ilerleyen dönemlerde benzer meydan okumalarla yine yüz yüze gelecektir.
HABERE YORUM KAT