Mısır’da zorbasını arayan kitleler
“Yemin ederiz ki, Mısır ve onun halkını teröristlere, radikallere ve ahmaklara karşı savunmak için kanımızı çekinmeden feda ederiz.” Mısır Genelkurmay Başkanı Sisi, Mursi’ye 48 saatlik mühlet tanıdığı muhtırayı bu cümle ile bitiriyor.
Ne kadar tanıdık bir ifade değil mi? Sonrası, yine bizim çok yakından tanıdığımız ve kestirebileceğimiz fiilî darbe aşaması olacak. Mısır ordusunun “yönetime el koyma” bildirisi de, bizde 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’de kalıp halinde tekrarlanan “kardeş kavgasına son vermek ve düzeni sağlamak” gerekçesi ile başlayacak. Ordu yönetime el koyduktan sonra, generallerden oluşan bir askerî konsey ülkeyi yönetecek. Başlangıçta bir yıl olarak ilan edilen bu süre, duruma göre değişecek. Artık demokrasi dışında her şey mümkün. Muhtemelen konsey kendi içinden Mübarek gibi bir diktatör çıkartacak. Kısa bir demokrasi fasılasından sonra Mısır, arkasında ordunun yer aldığı tek kişinin demir yumruğu ve daracık bir seçkin azınlık kadro tarafından yönetilmeye devam edecek.
Gelen işaretler bu yönde. Temennimiz: İnşallah böyle olmaz. Ama...
Mısır’ın geleceğini kestirmek için kehanette bulunmaya gerek yok. Her şey ortada ve darbe göstere göstere geliyor. Mursi adım adım kuşatıldı. Kendisini ve Mısır halkını savunmak için başvuracağı araçların tamamı elinden alındı. Başında bulunduğu demokratik sistem işlemez vaziyette. Anayasa Mahkemesi, normal demokratik yollardan görevine son verecek bir parlamento, yani usulüne uygun çekilme fırsatı bile bırakmadı. Mısır’ı tekrar seçime götürüp, sandıktan bir alternatif çıkmasını sağlaması bile imkansız. Kısa demokrasi tecrübesi, “yönetilemez” hale getirilerek eski rejimin profesyonelleri marifetiyle çökertildi. Mursi’yi başarısız hale getirebilmek için içerde ve dışarda her türlü kötülük üretildi. Halkın en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir yönetim tablosu oluşturmak için, işler baltalandı. Dışarda ülke menfaatlerini koruyamayan bir yönetimi açığa düşürmek kastıyla komplolar üretildi. Devleti ele geçirmek ve darbe şartlarını oluşturmak için resmen ülkeye ihanet edildi. Devlet tecrübesi olmayan İhvan, kontrolü ele geçiremedi, muktedir olamadı, kurulan tuzakları bozamadı. Şimdi kuşatma tamamlandı. Mısır’ın demokratik iktidarı, tükenmiş vaziyette olgun bir armut gibi darbecilerin kucağına düşmek üzere.
Darbeciler, “kardeş kavgası”nı sona erdirmek için kardeşleri güzelce sopadan geçirecek. Temel hak ve özgürlükler askıya alınacak. Düzen tesis edilecek ve halk rahat bir nefes alacak. Bu başarısız tecrübenin arkasından uzunca bir süre demokrasi ve hukuk talep edemeyecek.
Demokrasiyi, sokağa, yani Tahrir’e dökülen kitleler getirdi. Bu söylenen doğru; ama “sonunu getiren yine aynı kitleler oldu” masalı doğru değil. Mısır tecrübesi bize, kitlelerin şikayetlerini ve tepkilerini dile getirerek siyasî süreçleri etkilediğini gösteriyor; ama kitleler iktidar sorumluluğunu hiçbir zaman üstlenemiyor. Mısır’ı bu güne getiren kutuplaşmalar ve çatışmalarda kitleler özne değiller; darbecilerin basit araçlarından ibaretler. Eski rejim artıkları ellerindeki araçları kullanarak kitleleri sokağa sürüyor ve iktidarı teslim ettikleri kitlelerden geri almaya hazırlanıyorlar. Birbirine benzemeyen insanlar, farklı saiklerle ama darbecilerin ince ince ördüğü ağ içinde bir araya geliyorlar. İktidarı devirdikleri an görevleri sona eriyor. Şayet meydanlardaki kitlelerin demokratik bir alternatif üretme yeteneği yoksa, onların sona erdireceği demokrasiye sahip çıkmak gerekir. Çare sandıktır. Mısır’daki çaba bu çarenin de ortadan kaldırılmasından ibaret.
Mısır’da, İhvan bürolarını yakıp yıkan kitlelere bakıp, Cemil Meriç’in kocaman bir kitapta anlatılacak gerçeği bir cümleye sığdırmasını hatırlayalım: “Kitleler, ırzını teslim edeceği bir zorba arar.”
Uzak geçmişte kalanlar yanında, dün karşılaştığımız duruma ne kadar benziyor değil mi?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT