Milliyetçilik üreten şiddet
Asker ve polis karakolunda, lokalinde, dinleme halinde saldırıya uğradıkça, bombalar can aldıkça, siviller git gide hedef haline geldikçe, Kürt meselesi bir kez daha, siyasete değil, ölüme, gerginliğe, umutsuzluğa gönderme yapıyor...
Ülkede genel gidişat iyi, pek çok sorun hal yoluna girmiş durumda.
Peki Kürt sorunu, bu sorun nasıl çözülecek?
Çözüm önce çözüm fikrini kabulle başlar.
Herhangi bir çözüm önerisine ulaşmak ise olanı biraz içinden anlamaya çalışmakla mümkündür.
Kürt sorununun son haline bakalım...
Kürt politikası hem Kürt kesimi hem Türk kamuoyu açısından bir süredir iki yönlü toplumsal nitelik kazanıyor.
AB reformlarının da etkisiyle, Kürt sorununun çözümüne yönelik ortaya atılan Güneydoğu merkezli çözüm formüllerinin taşıyıcısı PKK kadar, Kürt siyasi hareketinin diğer unsurları, bölgenin siyasi partileri, sivil örgütleri, aydınları ve toplumsal kesimleri oldu.
Ancak özgürlük alanının genişlemesi Kürt siyasetinin kendi içinde çoğulculaşmasına, demokratikleşmesine kapı açmadı.
Tersine, adeta çatışma sonrası bir iktidar restorasyonu aşaması yaşandı ve bu aşamada Kürt siyasi alanı kendi içinde daha otoriter bir yapı üretti.
Bu gelişmelerin biri Türk diğeri Kürt kamuoyuna ilişkin iki sonucu var...
Türk kamuoyunun, Güneydoğu meselesinin devletin yıllarca anlattığı öyküden farklı olduğunu görmesi, meselenin arkasında bir örgütten çok Kürt kökenlilerin istekleri ve politikaları olduğunu fark etmesidir.
Bu yolla bir yandan toplumsal ve kültürel açıdan farklı olanla ve farklı taleplerle doğal bir temas imkânı ortaya çıkmaktadır. Öte yandan etnik niteliği baskın, bu talepleri ayrımcılık olarak algılayan milliyetçi bir tepki oluşmaktadır.
Bu iki gelişmeden bugün baskın olan ikincisidir. Karşılaşma gerginlik üretmektedir.
İkinci sonuç ise şudur:
Toplumsallaşmayı yönlendiren Öcalan'ın formülleri ve otoriter Kürt politik yapısıdır. Bu çerçevede Kürt kamuoyu Öcalan merkezli formülleri toplumsallaştırırken otoriter yapıyı ve zihniyeti pekiştiren, doğallaştıran bir hatta girmektedir.
Siyasi nitelikli formüllerin nihai talep olarak tekrarlanması, yayılması ve içselleşmesi çerçevesinde bu talepler, meşruiyetiyle hiçbir bağlantı taşımayan Kürtlük merkezli yeni bir milliyetçi dalga üretmektedir.
Tarih, Türk-Kürt milleti arasındaki mücadele olarak algılanmakta, Kürt resmi tarihi ve sembolleri, "öteki" ve "ötekine öfke" üzerinden yeniden üretilmektedir.
Güneydoğu açısından bakıldığında aslında ortada çarpıcı bir tablo bulunuyor.
Yaşanan çatışmaların ürettiği deneyim ve acının kaotik de olsa kimi sonuçları kentsel yapıların değişmesine, birey fikrinin pekişmesine, özellikle Diyarbakır'da toplumsal ve kültürel bir çoğulculuğun oluşmasına zemin hazırladı.
Bu çoğulcu yapı, sık söylüyoruz, tekçi ve ona tekabül etmeyen bir siyasi yapı tarafından kuşatılmış durumda.
Bu çelişkiyi ayakta tutan, mağdurluk ve haklılıktan yola çıkan, kendisini bu terimlerle doğrulayan, en önemlisi "şiddet üzerinden kurulan milliyetçilik fikri"...
Kimlik içinde toplumsal çoğulculuk üredikçe, kimlik politikalarının denetimine yönelik rekabetin yoğunlaşması ve siyasetin toplumsalı tahakküm altına alması bu milliyetçiliği kendi içinden besleyen bir manivela oluşturuyor.
Ancak unutmamak gerekir ki karşılaşma deneyim demektir.
Ve deneyim toplumsal meşruiyet ve çözüm yollarını kendi içinde barındırır.
Asli yolun siyaset olduğu, parlamentodan sokağa, İmralı'dan Oslo'ya tüm adımların "siyaset"in parçaları olduğunu görmek, şiddet karşısında eğilmemek, umut kaybetmemek ve siyasi dile hızla geri dönmek gerekiyor.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT