Milli Gazete Diyanet’in Hurafelere Tavır Alan Hutbesini Sindiremedi!
Milli Gazete, Diyanet’in bu Cuma bütün camilerde okunan ve bir tür akaid umdesi olarak İlmihal kitaplarına sokuşturulmuş Mehdi inancı başta olmak üzere keşf, sır gibi batıni telakkilerin reddiyesini içeren hutbesini sindiremedi.
HAKSÖZ-HABER
Gaybi-İtikadi konularda vahyi bildirimleri tek ölçü kabul eden ıslah hareketlerinin asırlardır işlediği yaklaşımların Diyanet’in bugünkü hutbesinde karşılık bulmasına karşı gelenekçi kesimler arasında homurdanmalar başladı. Milli Gazete’ye de bu homurdanmayı açık tavra dönüştürmede ilk olmak payesi nasip oldu!
Hutbeyi internet sitesinde “Diyanet'ten skandal hutbe metni” başlığıyla manşete taşıyan Milli Gazete, skandal olarak nitelendirdiği hutbeye dair şu skandal analizlere yer verdi:
“Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, bugün minberden cemaate seslenecek imamlara gönderdiği cuma hutbesinde skandal ifadelere yer verdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan ve bugün cuma namazında bütün camilerde okunmak için görevli imamlara gönderilen metinde; Allah dostlarına verilen keramet gösterme hali ve ahir zamanda zuhur edeceği hadislerle sabit olan Mehdi (as) ile ilgili ifadeler hayret uyandırdı. Hutbe metinde ‘Yüce Dinimiz İslam’ı; sır, gizem, rüya, keşif, kerametler ve gelecek tasavvurları üzerine bina etmeye kalkışmak asla kabul edilemez’ ifadeleri yer aldı.
Hutbenin bir diğer skandal metni de ‘Önümüzde Peygamberimiz (s.a.s) gibi büyük bir rehber varken, kurtarıcı beklentileri içerisinde, kıyamet alametleri üzerinden bir din ihdas etmek asla kabul edilemez’ ifadeleri olarak değerlendirildi.
DİYANET’İN BUGÜNKÜ CUMA NAMAZINDA OKUNAN VE MİLLİ GAZETE’NİN TEPKİSİNE KONU OLAN HUTBESİ ŞÖYLE:
28 Ekim 2016 Cuma Hutbesi: “Dîn-i Mübîn-i İslam”
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ. وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
Cumanız mübarek olsun Aziz Kardeşlerim!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey İnsanlar! ‘Şeytana tapmayın. O, sizin apaçık düşmanınızdır. Sadece bana kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur.’ diyerek sizden söz almadım mı?”[i]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Ben size gecesi gündüz gibi, apaçık bir yol bıraktım.”[ii]
Kardeşlerim!
Hz. Ömer anlatıyor: Bir gün Peygamberimiz (s.a.s)’in yanında oturuyorduk. Bir adam çıkageldi. Elbiseleri bembeyazdı. Saçları simsiyahtı. Üzerinde bir sefer, bir yolculuk izi yoktu. Aramızda onu tanıyanımız da yoktu. Peygamberimiz (s.a.s)’in huzurunda oturdu. Dizlerini Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in dizlerine yasladı. Ellerini de dizlerinin üzerine koydu. Ve dedi ki: يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِى عَنِ الإِسْلاَمِ “Ey Muhammed! Bana İslam’ı anlat.” Resul-i Ekrem (s.a.s); “İslam; Allah’tan başka ilah olmadığını Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunu kabul etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve eğer imkânın varsa haccetmendir.” buyurdu. Gelen zat, “doğru söyledin” dedi. Hz. Ömer diyor ki: “Adama şaşırdık, hem soru soruyor, hem de tasdik ediyordu”. Sonra o kişi فَأَخْبِرْنِي عن الإِيمانِ “bana imanı anlat” dedi. Allah Resulü (s.a.s) “İman; Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmandır.” dedi. Bu cevap üzerine adam, yine “doğru söyledin” dedi. Bu sefer فأَخْبِرْنِي عن الإِحْسانِ “Bana ihsanı anlat” dedi. Peygamberimiz (s.a.s): “İhsan, Allah’ı görüyormuşçasına O’na ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremesen de O, seni her an görüyor” karşılığını verdi. Adam yine “doğru söyledin” dedi. O zat, bir soru daha sordu; فَأَخْبِرْنِي عن السَّاعةِ “Kıyamet ne zaman kopacak” dedi. Resul-i Ekrem (s.a.s): “Bu konuda kendisine soru sorulan kimse, soruyu sorandan daha bilgili değildir” buyurdu. O şahıs aramızdan ayrılıp gidince, Peygamberimiz (s.a.s): “Bu soruları soran kimdi biliyor musunuz?” dedi. “Allah ve Resulü daha iyi bilir” dedik. Efendimiz (s.a.s): “O Cebrail idi, size dininizi öğretmek için geldi” buyurdu.[iii]
Kardeşlerim!
İslam kaynaklarında Cibril hadisi diye bilinen bu hadis, bize İslam’ın şartlarını, imanın esaslarını, ahlakın ilkelerini açık bir şekilde göstermiştir. Buna göre İslam, açık, net, sade, arı, duru ve berraktır. Bu kadar açık hükümler varken, elde Kur’an gibi bâkî bir hakikat bulunuyorken, Yüce Dinimiz İslam’ı; sır, gizem, rüya, keşif, kerametler ve gelecek tasavvurları üzerine bina etmeye kalkışmak asla kabul edilemez. En büyük keramet daima sırat-ı müstakim üzere olmaktır.
Önümüzde Peygamberimiz (s.a.s) gibi büyük bir rehber varken, kurtarıcı beklentileri içerisinde, kıyamet alametleri üzerinden bir din ihdas etmek asla kabul edilemez. Hassaten Kur’an’ın “اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ”diye tarif ettiği “karmakarışık rüyalar” üzerine asla bir din bina edilemez. Allah’ın açık hükümleri dururken, heva ve heves eseri olan rüyalarla amel edilemez. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in sahih hadisleri dururken rüyalarla iyi kötüye, kötü iyiye dönüştürülemez. Zulüm ve haksızlık rüya üzerine bina edilemez. Zira Peygamberlerin rüyası dışında hiçbir kimsenin rüyası bir bilgi kaynağı olarak kabul edilemez. Rüyalarla insanların vicdanları, gönül dünyaları istismar edilemez.
Aziz Kardeşlerim!
Cebrail (a.s)’ın kıyamet ne zaman kopacak? sorusuna Peygamberimiz (s.a.s)’in verdiği cevap çok manidardır; “Bu konuda kendisine soru sorulan kimse, soruyu sorandan daha bilgili değildir” buyurmuştur. Buna rağmen gayb âlemine dair, Peygamberimiz (s.a.s)’in bile “ben bilmiyorum” dediği bilgilerle akılları karıştırmak, zihinleri bulandırmak beyhudedir. Bugün birilerinin gayptan verdiği haberler üzerine hayatımızı bina etmemiz anlamsızdır. Gayb ve melekût âlemine dair kıyamet senaryoları üzerinden dini anlamak, dini okumak kabul edilemez.
Kardeşlerim!
Bize düşen ahirete inanmak ve ona hazırlanmaktır. Bir gün bir sahabi, Allah Resulü’ne “kıyamet ne zaman kopacak?” diye sorduğunda, Peygamberimiz (s.a.s), “O gün için ne hazırladın?” diye cevap verdi.[iv] Allah Resulü (s.a.s), bu cevabı ile bize kıyametin ne zaman kopacağıyla ilgilenmek yerine, ondan sonrası için ne hazırladığımızı sorgulamamızı öğütlemektedir.
Kardeşlerim!
Hutbemi Kur’an-ı Kerim’de bize öğretilen bir dua ile bitiriyorum.
رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
“Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla. Kuşku yok ki lütfu bol olan yalnız sensin”[v]
[i] Yasin, 36/60-61.
[ii] İbn Mâce, Mukaddime, 43.
[iii] Buhâri, İman, 37.
[iv] Müslim, Birr, 164, Tirmîzi, Zühd, 50.
[v] Âl-i İmrân, 3/8.
HABERE YORUM KAT