“Millet”imize Sahip Çıkalım!
Ulusçuluğu Anadolu topraklarına taşımak isteyenler millet kelimesini tahrif ederek, ayrımcı ırkçı politikalarını bu kavram üzerine inşa etmişlerdir.
Fevzi Zülaloğlu / Haksöz Dergisi - Sayı: 267 - Haziran 13
İradenin emanet edilmesi dolayısıyla insan hayatı her zaman çok çeşitli olagelmiş ve sosyal hayatta sürekli bir değişim yaşanmıştır. Dairesel bir şekilde gelişen değişim, bazen iyi yönde olmuş bazen de kötü yönde olmuştur. İplerin nimete nankörlerin eline geçtiği zamanlarda taşlar yerinden oynamış, dengeler altüst olmuştur. Çünkü zalimler tevhid ve adalet bilincinden yoksun oldukları için egoisttir, bencildir. Kendi çıkarları hariç, hiçbir denge umurlarında bile değildir. Her tür değeri pazara çıkarabilir, alınır satılır bir metaya indirgeyebilirler.
Zalimlerin oynadığı dengeler sadece siyasi ve sosyal alanla sınırlı kalmamıştır. İfsadın boyutları Kitab’a kadar da uzanmıştır. Bu tür ifsada biz “tahrif” diyoruz, yani harflerin yerinden edilmesi. Tahrifin en önemli sebebi, “zalimlerin çıkarlarını sürekli hale getirme refleksi”dir. Allah’ın bir ayetinden, onun sosyal hayattaki görünürlüğünden rahatsız olduğunda, zulüm iktidarları için dillerini eğip bükerek Kitab’ı onların istediği şekilde yorumlayacak hannas’lar, din bezirgânları, Samiriler hep “Hazır ol!” vaziyetine geçmişlerdir.
Kitab’a değil “kitabına uyduranlar”, tahrifi bazen Tevrat’ın, Zebur’un başına geldiği gibi, Kitab’ın harfleriyle oynayarak, ilahi olanla beşeri olanı karıştırarak gerçekleştirmişlerdir. Kur’an’dan sonra ise Kitab’a dokunamayan şeytani düzenler tahrifi zihinlerde gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Yani Kitab’a ait bir kelime, kavram alınmış, içi boşaltılmış, aslına yabancılaştırılmıştır. İlahi hakikatin zihinlerde, algılarda yabancılaştırılmasına şehid ve şehadet kavramlarının başına gelenler örnek olarak verilebilir. İslam’la hiçbir ilişkisi olmayan iktidarlar, tarih boyunca mü’minlerin kalplerindeki şehadete olan saygıyı kullanmak için, iman etmedikleri halde kendi ölülerine “şehit” ismi verdirmiş, onlara şehit muamelesi yaptırmışlardır. Ölen kişinin mü’min olup olmamasına, şehadete inanıp inanmamasına bakmadan bu tahrif yapılmıştır. Bu aslında bir tür hırsızlıktır; kavram ve anlam hırsızlığıdır.
Kur’ani bir kavram olan “millet”in başına gelenler de böyledir. Biz bu çalışmamızda “millet” kavramının başına gelenleri anlamak için, Kur’an ayetleri ekseninde bir şuur yolculuğuna çıkmak, onu kalplerimizde yeniden ihya etmek, algı ve tasavvurlarımızı yeniden inşa etmek istiyoruz.
Ulusçuluğu Anadolu topraklarına taşımak isteyenler millet kelimesini tahrif ederek, ayrımcı ırkçı politikalarını bu kavram üzerine inşa etmişlerdir. Ulus/nation kavramını Ahmet Cevdet Paşa’ya göre “kavim”, Şemsettin Sami’ye göre “ümmet” kavramlarının karşılayabileceği ortaya konulmasına rağmen, yeni bir Türk ulusu yaratmak sevdasına kapılan İttihat-ı Terakki Hareketi, Avrupa kökenli nation/ulus kavramını tamamen pragmatik amaçlarla “millet” kavramıyla karşılayabilmek ve bu tezi yaygınlaştırabilmek için aylık “İslam Mecmuası” çıkartmıştır.
Çabamızın asli amacı, bizden çalınan “millet” kelimesini, onun değerini bilmeyenlerin elinden alıp onu birer “iman yurdu” olan kalplerdeki hak ettiği yere koymak, diğer kardeşlerinin, özellikle “din kardeşi” yanına yerleştirmektir.
1. Dinin Din Kardeşi: Millet
Millet kelimesi, “yazmak ve yazdırmak”la ilgili bir kökten gelir. Millet Türkçede de kullanılan bir mesajı ‘yazıya geçirmek, yazdırmak’ manasındaki ‘imla’ kökünden gelir.1 Bu kök anlamı yansıtırsak ‘millet’i şöyle tarif edebiliriz: Millet; yazı gibi artarda gelen nesillerin sürdürdüğü kesintisiz hayat tarzı, gözle görülür, örnek alınır bir yaşam biçimidir.2
Elmalılı Hamdi Yazır’ın çok yerinde tespitiyle “Millet, sosyal kurum dediğimiz toplumun kendisi değildir.”3 Toplumların öteden beri sürdürülen hayat tarzıdır. Bazı hadislerde insanların birçok ‘millet’inin, yani hayat tarzının olacağı, ama ‘tek millet’in ateşten kurtulacağı rivayet edilmiştir.4 Millet, Kur’an’ın Rasulullah’ın dilinden tefsiri olan hadis rivayetlerinde de bir topluluk, bir ulus, bir ırk manasında değil, toplumların hayat tarzı, dini manasında kullanılmıştır. Bir kısım hadislerde, insanlık için öteden beri tevarüs eden, iki millet; yani iki tarzı olduğu vurgulanmıştır.5 İki millet, küfür milleti ve İslam milletidir.
Din kelimesi Kur’an’da Allah’a nispet edilirken,6 on beş ayette geçen ‘millet’ kelimesi7 Allah’a değil, peygamberlere mudaaf olarak gelmektedir. Bunun hikmetini şu sorunun peşinden giderek izah edebiliriz:
Millet mi dinin kaynağı, din mi milletin kaynağıdır?
Din ile millet arasında kaynak olmak bakımından farklılık vardır. Bir başka ifadeyle millet Allah’ın dininin insan yaşamında somutlaşmış, ete kemiğe bürünmüş halidir. Yani dinin kaynağı millet değil, milletin kaynağı dindir.
Millet ile din bazı ayetlerde birbirlerinin yerine kullanılmıştır, bir ayette yan yana kullanıldığı da olmuştur.8 Demek ki, millet ve din her ne kadar “din kardeşi” olsalar da aralarında küçük farklılıklar olmalıdır. Her ikisi de yeryüzünde tevhid ve adaletin ikamesini amaçlar. Ancak millet, dine göre daha somut ve gözle görülür bir mahiyet taşır. Hem mü’minlerin hayat tarzını ifade eder hem de kâfirlerin hayat tarzını ifade eder.9
Tâbi Olunması Gereken Millet, Terk Edilmesi İstenen Millet, Dönülmesi İstenen Millet: Millet kelimesi üç fiille birlikte kullanılmıştır. Bunlar “ittiba, terk ve avdet”tir. Bunlardan ittiba olumludur, terk ve avdet ise küfür milletiyle alâkalı bir bağlamda geçmektedir.10 Her üç fiil de -tâbi olunması gereken millet, terk edilmesi istenen millet, dönülmesi istenen millet- dinin sosyal hayattaki yansımalarıyla ilgilidir.
Bu bilgiler ışığında din ile millet arasındaki farklılığı şöyle de izah edebiliriz: Dine itaat edilirken, millete tabi olunur. Çünkü millet kelimesinin geçtiği ayetlerde, itaat yerine tâbi olmak fiili kullanılmaktadır. Tabi olmak itaatten farklı olarak bir izin sürdürülmesiyle alâkalıdır. Yani Allah’a ve dinine itaat edilir ama peygamberlere, onların ilahi vahyin rehberliğinde oluşturdukları yaşam biçimine ise tâbi olunur.
Milletü’l-Âhira
Millet, Sâd Suresinde din ile benzer anlamda, “öteden beri gelen, müşahhas, toplumsal hayata dönüşmüş inanç sistemi” anlamında kullanılmıştır:
“Biz el-milletü’l-âhira’da/çağdaş inanç sistemlerinin hiçbirinde bunu duymadık, bu desteksiz bir uydurmadan başka bir şey değildir.” (Sâd, 38/7)
2. İbrahim’in Hanif Milleti
Millet deyince bir mü’minin aklına gelmesi gereken ilk kişi İbrahim Peygamber’dir. Her mü’min İbrahim milletindendir. Ve İbrahim’in milletinden olmanın ön koşulu hanif olmaktır,11 yani Allah’a ortak koşmamaktır. Aşağıdaki ayetler bu hususu şöyle beyan etmektedir:
“Onlar dediler ki: Yahudileşin ya da Hıristiyanlaşın ki doğru yolu bulasınız! De ki: Hayır, biz dosdoğru yol üzerinde bulunan İbrahim’in milletine mensubuz. Üstelik o hanif idi; Allah’tan başkasınd ilahlık yakıştırmazdı.” (Bakara, 2/135)
“De ki: Kuşku yok ki, Rabbim beni dosdoğru bir yola yöneltti; her türlü sapmadan uzaklaşan ve Allah’tan başkasına ilahlık yakıştırmayan İbrahim’in değişmez değerleri temsil eden hanif milletine.” (En’am, 6/161)
Peygamberimizden rivayet edilen bir hadiste bu husus şöyle açıklanmıştır: “Biz ümmî bir milletiz”12 Bu hadisteki ümmîlik, “annesinden doğduğu gibi tertemiz, şirk kültürü tarafından kirletilmemiş, saflığı bozulmamış hanif olmak”tır.
Ehli Kitab’dan muhsinler hanif olan İbrahim’in milletine tâbi olmuşlardır:
“Bütün varlığı ile Allah’a adanan, iyilik yapmayı hayat tarzı haline getiren ve İbrahim’in milletine -ki Allah, İbrahim’den hoşnut ve razı olmuştur- tâbi olan kimseden daha güzel dinli biri olabilir mi?” (Nisa, 4/125)
Yahudileşenlere ve Hıristiyanlaşanlara Kur’an’ın çağırısı “Hanif olan İbrahim’in milletine tâbi olun!” şeklindedir:
“De ki: Allah haklıdır, şu halde yalnız hakka yönelen ve müşriklerden de olmayan İbrahim’in milletine uyun!” (Âl-i İmran, 3/95)
Hevalarını kutsayarak kendilerini seçkin ve ayrıcalıklı bir ırk gibi tasavvur eden Yahudiler, Hz. İsa’yı aşırı yücelterek şirke düşen Hıristiyanlar İbrahim’in milletini terk etmişlerdir. Yahudiler genetik felah hurafesini, Hıristiyanlar genetik günah bidatini uydurarak tevhid dinini tahrif etmiş, başka bir deyişle İbrahim milletini terk etmişlerdir. Dolayısıyla onların milletine tabi olmak, onların hayat tarzlarına özenmek mü’minlere haram kılınmıştır:
“Sen onların milletini, inanç sistemini ve hayat tarzını benimseyip tâbi olmadıkça, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar seni asla kabullenmeyeceklerdir. Onlara şöyle de: Allah’ın rehberliği var ya, işte gerçek rehberlik odur. Eğer sana gelen (mutlak hakikatin) bilgisinden sonra onların keyfi sistemine uyarsan, Allah’ın elinden seni kurtaracak ne bir yâr ne de bir yardımcı bulabilirsin.” (Bakara, 2/120)
Hangi dinî gelenekten gelirse gelsin İbrahim’in milletinden uzak kalanlar sefahate mahkûmdur:
“Ahmakça kendini harcayan kimseler bir yana, kim İbrahim’in milletinden yüz çevirebilir ki? Biz onu dünyada seçkin kılmıştık, ahrette de o kesinlikle erdemliler arasında yer alacaktır.” (Bakara, 2/130)
Muhammed ümmetinin milleti, İbrahim milletidir. Yani son peygamber Muhammed (s)’e tebliğ edilen İslam dini İbrahim’in hanif milleti ile/onun imlasıyla, çizgisiyle aynıdır:
“Sonuçta (ey Peygamber!) Sana da şöyle vahyettik: Her türlü kötülükten yüz çeviren İbrahim’in milletine uy! Zira o hanif idi, Allah’tan başkasına ilahlık yakıştıranlardan değildi.” (Nahl, 16/123)13
İbrahim milletinin kıyamete kadar temsilcisi, modeli artık Hz. Muhammed’dir. (Allah onun davasını desteklesin!) Bu nedenle millet Rasulullah’a nispetle “Milleti Rasulillah” şeklinde hadis kaynaklarında kullanılmıştır.14 Bir hadiste geçen “Bismillâh ve âlâ Milleti Rasulillâh”15 sözünü cenazenin kefenlenmesi, yıkanması ve defnedilmesinde görevli olan mü’minlerin söylemesi fıkhî bir örf haline gelmiştir.
Yusuf’un Terk Ettiği Toplumun Milleti ve Tâbi Olduğu İbrahim’in Milleti
Yusuf Suresinde millet “terk etmek” fiiliyle birlikte, “ahireti inkâr eden Firavun cahiliyesini terk etmek, İbrahim’in hayat tarzını tercih etmek” manasında kullanılmıştır:
“Ben Allah’a iman etmeyen ve ahreti inkâr eden toplumun milletini terk ettim ve atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un milletine tâbi oldum. Allah’a ait herhangi bir niteliği O’ndan başkasına yakıştırmak bize yakışmaz. İşte bu (tevhidi iman) Allah’ın bize ve tüm insanlığa olan bir lütfudur. Ne var ki insanların çoğu bu nimete şükretmez.” (Yusuf, 12/37-38)
3. Küfür Milleti
Küfür milletinin birinci karakteri, nankörlük, nimetlerin asıl sahibini görmemektir. Bir başka karakteri zulümdür, bir şeyi olması gereken yere koymamak, haklıyı haksız, haksızı haklı görmektir. Üçüncüsü şirktir; hanif olan fıtrata uygun düşünmemek ve uygun davranmamaktır.
Kur’an’ın penceresinden bakarsak, İbrahim Peygamber’in temsil ettiği tevhidi çizgi dışına çıkmış topluluklara bir sıfat olarak kullanılabilse bile, olumlu bir çağrışım içermez.
Zalimlerin Milleti
Millet, zalimlerin milleti/dini ve hayat tarzı, mü’minlerin terk ettiği cahiliyedir, yani iman etmeden önce yaşadıkları hayat tarzıdır. Aşağıdaki ayette bu anlamda kullanılmıştır:
“Sonunda küfürde direnenler peygamberlerine (iki seçeneğiniz var) dediler: Ya sizi yurdumuzdan sürüp çıkarırız veya bizim milletimize dönersiniz! Bunun ardından Rableri kendilerine şöyle vahyetti: Zalimleri kesinlikle helâk edeceğiz.” (İbrahim,14/13)
Medyen’in Küfür Milleti
İki ayette millet, “avdet” fiiliyle birlikte kullanılmıştır ve “Medyen cahiliyesine geri dönme çağrısı”nı beyan etmektedir. Şuayb Peygamber’in muhatabı olan müstekbirler onu ve arkadaşlarını kendi milletlerine, yani hayat tarzlarına davet etmişlerdir. Şuayb ve arkadaşları kibri ahlak haline getiren kâfirlerin milletine dönmeyi reddetmişlerdir:
“Kavminin büyüklük taslayan seçkinleri ‘Ey Şuayb!’ dediler, ‘Ya seni ve beraberindeki mü’minleri yurdumuzdan sürüp çıkarırız, ya da bizim milletimize geri dönersin! (Şuayb) dedi ki: Peki ya razı olmazsak?
Hem Allah bizi ondan kurtardıktan sonra kalkıp sizin milletinize dönecek olursak, uydurduğumuz yalanı Allah’a isnat etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece milletinize dönmemiz asla mümkün değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Ve biz Allah’a güvenmişizdir.
Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasındaki engelleri kaldır. Çünkü Sen, engel kaldıranların en hayırlısısın!” (A’raf, 7/88-89)
Ashabı Kehf’in Önceki Milleti
Aşağıdaki ayette millet; Ashab-ı Kehf’in içinden çıktığı, hicret ettiği cahiliyenin hayat tarzı manasında geçmektedir.
“Çünkü eğer onlar sizin varlığınızı öğrenirlerse, ya sizi öldüresiye taşlarlar ya da sizi (zorla) kendi milletlerine döndürürler. O takdirde ise bir daha asla ellerinden kurtulamazsınız.” (Kehf, 18/20)
Sözün Özü: Âdem’in Zürriyeti, İbrahim’in Milleti, Muhammed’in Ümmeti
Biz mü’minler çocukluğumuzdan itibaren geçmişe ve geleceğe olan aidiyetimizi ifade ederken Müslüman dedelerimiz tarafından “İbrahim’in milletinden Muhammed’in ümmetindenim” ilmihal bilgisiyle büyütüldük. Ancak son yüzyılda ulusçu, ırkçı, ayrımcı kültürler milletimizi çaldılar, elimizden aldılar. Şimdi bizim olanı geri alma zamanıdır.
Kur’an’da “millet” hiçbir etnik kimliğe, ırka, kabileye işaret etmemekte, doğrudan dinî bir kimliğe işaret etmektedir. Dolayısıyla “Türk milleti, Kürt milleti, Alman milleti” şeklindeki kavramlaştırmalar yanlıştır. Çünkü millet “din” ya da dinin yaşam biçimine dönüşmüş hâli demektir.
Millet, kesinlikle ‘ulus’un yerine ikame edilemez. Irkçılığın ve ayrımcılığın bir aracı, meşrulaştırıcısı olarak kullanılamaz. Böyle bir kullanım tahriftir, hırsızlıktır. Aynı adresten devşirilen, uydurma bir kalıpla elde edilen milliyetçilik de “dindarlık” manasına geleceğinden dolayı, ırkçılığın, ayrımcılığın aracı olarak kullanılamaz.
Dünyada iki millet vardır:
İslam milleti ve küfür milleti.
Dipnotlar:
1- M-l-l kök harflerinden türetilmiştir. Ancak if’al kalıbında kullanımı yoktur. Emelle’den yümillü muzari fiil olarak, “yazdırıyor” şeklinde, bir ayette iki defa geçiyor: Bakara, 2/282.
2- Din ile millet arasında küçük bir fark vardır: Din Allah’a isnat edilirken millet peygamberlere ve onların yolunu izleyen mü’minlere isnat edilir. Bu ayrımı el-Müfredât sahibi dile getirmiştir. Bkz. Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât, Kahraman Yayınları, s. 716-717, İstanbul, 1986
3- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Dağıtım, s. 400, İstanbul.
4- Tirmizi, Sünen, İman,18
5- İki tür hayat tarzı manasında, “iki millet”ten söz eden hadisler için bkz. Ebu Davud, Sünen, Feraiz, 10; Tirmizi, Sünen, Feraiz, 16; Darimi, Sünen, Feraiz, 29; İbn Mace, Sünen, Feraiz, 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/178, 195.
6- “Dînullah/Allah’ın dini” şeklinde üç ayette geçmektedir: Âl-i İmran, 3/83; Nur, 24/2; Nasr, 110/2. “Dînulhak/Hakkın dini” şeklinde dört ayette geçmektedir: Tevbe, 9/29, 33; Fetih, 48/28; Saff, 61/9.
7- Millet kelimesinin geçtiği ayetler şunlardır: Bakara, 2/120, 130, 135; Âl-i İmran, 3/95; Nisa, 4/125; En’am, 6/161; A’raf, 7/88-89; Yusuf, 12/37-38; İbrahim, 14/13; Nahl, 16/123; Kehf, 18/20; Hacc, 22/78; Sad, 38/7.
8- Millet ile dinin birlikte kullanıldığı ayet için bkz. En’am, 6/161.
9- Millet kelimesi bazı ayetlerde İbrahim Peygamber’e mudaaf olmuştur: “İbrahim’in milleti” için bkz. Bakara, 2/130, 135; Âl-i İmran, 3/95; Nisa, 4/125; En’am, 6/161; Nahl, 16/123; Hacc, 22/78; Yusuf, 12/37-38. İki ayette Şuayb Peygamber’in görev yaptığı müşrik halk olan Medyen’e mudaaf olmuştur; “Medyen’in küfür milleti” için bkz. A’raf, 7/88-89. Bir ayette Ashab-ı Kehf’in önceki milletine mudaaf olmuştur: Kehf, 18/20.
10- Millet kelimesinin geçtiği on beş ayetin beşinde ittiba; tabi olmak, uygun hareket etmek fiiliyle birlikte kullanılmaktadır: Bakara, 2/120, Âl-i İmran, 3/95; Nisa, 4/125; Yusuf, 12/38; Nahl, 16/123. Bir ayette millet “terk etmek” fiiliyle birlikte kullanılmış. Ahireti inkâr eden Firavun cahiliyesini terk etmek, İbrahim’in hayat tarzını tercih etmek manasında: Yusuf, 12/37. Dört ayette millet, “avdet” fiiliyle birlikte kullanılmıştır ve Medyen cahiliyesine dönme çağrısı içermektedir: A’raf, 7/88-89; İbrahim, 14/13; Kehf, 18/20.
11- İbrahim milletinden olmanın ana karakteri “hanif olmak”tır. Bu hakikat hadis metinlerinde de işlenmiştir. Örnek olarak bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/406-407, 442; 5/123.
12- Buhari, Savm,13; Müslim, Sahih, Sıyam, 15.
13- İbrahim’in milleti ifadesinin geçtiği ayetlerin ortak mesajı, “onun hanif olduğu, Allah’a ortak koşmadığı, namazı ikame edip zekâtı verdiği” şeklindedir. O halde İbrahim’e tâbi olduğunu iddia eden Yahudi ve Hıristiyanların da aynı şekilde davranması beklenmelidir: “De ki: Kuşku yok ki, Rabbim beni dosdoğru bir yola yöneltti; her tür sapmadan uzaklaşan ve Allah’tan başkasına ilahlık yakıştırmayan İbrahim’in değişmez değerlerini temsil eden milletine.” (En’am, 6/161) “Ve Allah uğrunda üstün çaba sarf ederek gereği gibi mücadele edin: O mesajı hayata taşımak için sizi seçti ve o din konusunda sizi zora koşmadı. (Sizden tek istediği) atanız İbrahim’in milletine -inanç sistemine- tâbi olmanızdır. O sizleri bundan önce de bu vahyin gelişinden sonra da Müslüman olarak isimlendirdi; elçi sizin için bir model ve tanık olsun, siz de insanlık için iyi bir model ve tanıklar olasınız. Şu halde artık namazı -hakkını vererek kılın- ve zekâtı içten gelerek verin; bir de Allah’a sımsıkı bağlanın: O’dur sizin tek efendiniz. O ne güzel koruyup kurtarıcı ve O ne güzel yardımcıdır.” (Hacc, 22/78)
14- Hadislerde “Rasulullah’ın Milleti” manasında “Milleti Rasulillah” şeklinde kullanımlar vardır: Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/27, 40; Ebu Davud, Sünen, Cihad, 82; Tirmizi, Sünen, Cenaiz, 54; İbn Mace, Sünen, Cenaiz, 38.
15- Allah’ın adıyla Rasulullah’ın milleti/dini üzere... Müslim, Sahih, Cenaiz, 1.
HABERE YORUM KAT