Militarizm çöküyor mu?
Önce militarizm ile ne kastettiğimi tekrarlayayım. Militarizm kavramı üç değişik anlamda kullanılıyor. Birincisi, "siyasal çözüm"ün karşıtı olarak "askeri çözüm" yandaşlığı. Yani, toplumsal sorunların tarafların aralarında konuşarak-uzlaşarak değil, ancak taraflardan birinin iradesini diğerine silahla, zorla kabul ettirmesiyle çözülebileceğine dair inanç anlamında militarizm.
İkincisi, mutlak disiplin ve verilen emre itaat gibi, ordulara has ilkelerin bütün topluma hakim olmasından, "kışla gibi toplum"dan yana oluşu ifade ediyor. Üçüncü anlamı ise, toplumu en iyi askerlerin yönetebileceğine dair inanışı anlatıyor. Her üç türüyle militarizmin hakim olmasının bir ülkeyi faşizme götüreceğini sanırım eklemeye lüzum yok.
Giderek genişleme eğilimi gösteren Ergenekon davasının, TSK içindeki ve dışındaki Türkiye'yi bir askeri rejim altına sokma çabasında olan kişilerin tümüyle ortaya çıkarılıp hak ettikleri cezalara çarptırılmalarıyla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını bilemiyorum. Ancak temkinli bir iyimserlikle, genişleyen demokrasimiz sayesinde Türkiye'de militarizmin her üç türünün de, her gün yeni tezahürlerine ve pompalanmalarına tanık olsak dahi, güçlerini yitirmekte, marjinalleşmekte olduğunu söyleyebiliriz. Neden?
"Askeri çözüm"cülerle başlayalım. AKP hükümetinin silahların susması için giriştiği (TSK'dan da dolaylı destek gördüğü anlaşılan) "Kürt açılımı," DTP'nin uzun zamandır bu yolda harcadığı çabalar, nihayet PKK'nın silahlı mücadeleyle bir yere varamayacağını görmesi, Kürtlere dillerini ve kültürlerini özgürce yaşama imkânının tanınması halinde silahları bırakmaya karar vermesi, açıktır ki, 25 yıldır devam eden ve (ezici çoğunluğu Kürt) 40 bin dolayında yurttaşımızın canına mal olan iç çatışmanın galibi olamayacağı, askeri çözüm olamayacağı bilincinin nihayet her iki tarafta da hakim olmaya başladığının işaretleri.
Askeri çözümün niçin olamayacağını Metin Münir harika yazısında şöyle anlattı: "Bu iş silah gücüyle hallolur mu sanıyorsunuz? Bu süreci siyasi çıkar için sabote edenlerin başında gelen Baykal ve Bahçeli'nin sizi veya onları kurtaracak bir formülü mü var sanıyorsunuz? Onlar yüzlerden tebessümü, kalplerden ümit ve sevgiyi çalmakta uzmandırlar. Melodramatik milliyetçi köşe yazarlarından da hayır beklemeyin. Suyu kurumuş denizlerin yüzme şampiyonudur bu kof vatanseverler ve onlarda da çözüm yoktur. Bu resmi çok yanlış okudunuz. Seçenek yenme veya yenilme arasında değildir, çünkü bu işten ya her iki taraf galip çıkacak ya da her iki taraf mağlup..." (Milliyet, 28 Ekim)
"Kışla gibi toplum" isteyenlerin saflarının öteden beri sınırlı olduğunun, her askeri müdahaleden sonra yapılan ilk seçimi militarist projeye en zıt partinin açık farkla kazanmasından daha iyi bir göstergesi olabilir mi? Nihayet, "Darbe Günlükleri"nin yazıldığı günlerden "AKP ve Gülen'i bitirme planı"na kadar yaşayıp gördüklerimiz, toplumu en iyi askerlerin yönetebileceğine inanç anlamında militarizmin, bizzat TSK bünyesinde can çekişmekte olduğuna işaret etmiyor mu?
Evet, militarizm çöküyor, çünkü şunlar giderek daha iyi görülüyor: Askeri darbelerle tesis edilen bürokratik vesayet rejimi, sorunları ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramadı. "En iyi asker bilir" zihniyeti, en büyük zararı orduya verdi. "AKP ve Gülen'i bitirme planı" ile zirveye tırmanan, andıçlarla, yalan ve iftirayla siyasete yön verme çabaları, ne yazık ki (bizzat cuntacıların itiraf ettikleri gibi) ordunun imajını örseledi. Siyasete boğulması, en iyi Aktütün ve Dağlıca vakalarında görüldüğü üzere, ordunun işini doğru düzgün yapmasını engeller hale geldi. "Kâğıt parçası" vakası, siyasete boğulmanın ordu saflarında bölünmeye, dolayısıyla disiplininin ağır yara almasına yol açtığını göstermiyor mu? 2002'den bu yana ordu saflarının cuntacılar ile onlara karşı çıkanlar arasında mücadeleye sahne olduğunu görmüyor muyuz? Çare askerle siyaset arasına duvar çekmektir. .
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT