Militan demokrasi değil, militan devlet
"Militan ya da mücadeleci demokrasi kavramı, Birinci Dünya Savaşı sonrası döneme aittir... Söz konusu dönemde Avrupa'da bazı demokrasilerin otoriter ve totaliter rejimler tarafından yıkılması, demokrasinin bu tür rejimlere karşı yansız ve hareketsiz kalmaması, onlarla mücadele etmesi gerektiği düşüncesinden doğmuştur...
"Bu kavram devletin özgürlükçü demokratik rejimi korumak için, demokrasi karşıtı düşünce ve örgütlenmelerle, etkili hukuki araçlarla mücadele etmesini ifade ediyor. Bu tür düzenlemelerin tipik örnekleri, demokratik rejimi yıkmayı amaçlayan örgütlenmelerin yasaklanması, bu tür örgütlerin kitle gösterilerinin kısıtlanması, halkı ırk, din veya ulus temelli kin ve nefrete yönelten açıklamaların engellenmesi, şiddeti savunan veya demokratik rejimi ortadan kaldırmayı amaçlayan partilerin kapatılmasıdır...
"Avrupa Konseyi ülkelerinin mevzuatında yer alan parti yasaklarının neredeyse tümü Türk hukukunda da yer almaktadır. Siyasi Partiler Kanunu'nda (SPK) ayrıntılı bir biçimde düzenlenen bu yasakların bir kısmı yerleşik demokrasilerde görülmeyen aşırı kısıtlayıcı hükümler niteliğindedir. Öyle ki bu yasakların bazıları Anayasa'ya da aykırıdır...
"SPK'nın getirdiği son derece kısıtlayıcı hükümlerle, siyasal partilerin demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez usurları olma özelliği ortadan kaldırılmıştır. Partiler derneklerden bile daha güvencesiz hale getirilmiştir. Mahkemelerin suç unsuru bulmadığı ifadeler Anayasa Mahkemesi'nce kapatma gerekçesi yapılmıştır...
"Türkiye'de siyasi partilere ilişkin mevzuat ve uygulamasının, partilerin demokrasilerdeki işlevini tersine çevirdiği görülüyor. Özellikle SPK, partilerin oluşturacakları politikaların temel ilkelerini, yönünü, hatta bazen ayrıntılarını 'resmi' ideoloji doğrultusunda tespit etmiş, aykırı davranışları kapatma nedeni saymıştır. Bu tür hükümlerin bazılarının demokratik rejimin korunmasıyla bir ilgisi yoktur. Korunmak istenen laik, çoğulcu-özgürlükçü demokrasi değil, otoriter bir zihniyetin biçimlendirdiği kurulu düzendir. Bu anlayış açık bir şekilde siyasal çoğulculuğun reddedilmesidir. Türkiye'de birden çok parti kurulabilecek, fakat tümü aynı ideolojiye göre biçimlenen politikaları savunacaktır...
"SPK'daki kısıtlama ve yasakların yoğunluğu, bu kanuna militan - mücadeleci demokrasi anlayışından çok, militan - mücadeleci devlet anlayışının hakim olduğunu gösteriyor. Kısıtlama ve yasaklar, demokrasinin otoritarizm ve totalitarizm ile mücadelesinden daha fazla devletin özgür düşünceyle, farklı fikirlerle, kültürel ve siyasal çoğulculukla mücadelesine odaklanmıştır...
"Demokratik rejimi tehdit etmediği sürece siyasal partilerin başkalarınca 'yanlış' kabul edilen görüşleri savunma hakkı olmalıdır. SPK'nın bir an önce gereksiz ve ölçüsüz yasaklardan arındırılması, çoğulcu-özgürlükçü demokrasi ve çağdaş insan hakları anlayışına uygun olarak revize edilmesi gerekir. Bu acil ihtiyacın ancak iktidar partisine karşı kapatma davası açıldığında hatırlanması ise, demokrasi kültürümüz açısından övünülecek bir durum olmasa gerekir."
Yukarıdaki alıntılar, en değerli anayasa hukukçularımızdan biri olan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Uygun tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi ile Goethe - Institut'ün 30 Mayıs 2008 tarihinde düzenledikleri "Özgürlükçü-Demokratik Hukuk Düzeninin Garantisi Olarak İnsan Onuru ve Temel Haklar" konulu konferansa sunulan "Mücadeleci Demokrasi ve Siyasal Partilerin Kapatılması" başlıklı bildiriden...
Son derece aydınlatıcı ve yararlı bulacaklarından emin olduğum bu bildirinin tamamını altını çizerek okumalarını, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Başkanlık Kurulu ve Danıştay Başkanlık Kurulu sayın üyelerine, Sayın Başsavcı'ya ve öncelikle de TBMM'nin sayın üyelerine hararetle tavsiye ediyorum.
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT