MHP Genel Başkanı Bahçeli: İttifak Arayışımız Artık Kalmamıştır
MHP Genel Başkanı Bahçeli, "Parti olarak 31 Mart 2019 mahalli idareler seçimlerine yönelik herhangi bir ittifak beklentimiz, ittifak arayışımız, ittifak niyetimiz geldiğimiz bu aşamada artık kalmamıştır." dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 24 Eylül 2018 Pazartesi günü TBMM'ye sundukları kanun teklifinin, mana ve muhtevası itibariyle bir af olmadığını söyledi.
"Teklifimizin tartışmasız yanındayız, arkasındayız." ifadesini kullanan Bahçeli, "Gevşeme yok, vazgeçmek yok, geri dönüş yok. Şu anda demir parmaklıkların ardında özgürlük düşü kuran kader mahkumlarının elinden tutulmasını bekliyor, milli iradenin tecelligahı olan Gazi Meclise kuşkusuz güveniyoruz." diye konuştu.
Kanun teklifini sadece "cezaevleri boşalsın" diye vermediklerini dile getiren Bahçeli, "Bizim cezaevlerini boşaltmak için böylesi bir teklifi yaptığımızı dile getirenler ya ne dediğimizi anlamıyorlar ya da safa yatıp havayı bulandırmak, keçeyi suya atmakla oyalanıyorlar." değerlendirmesini yaptı.
Teröristleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kast eden suçluları, katilleri, istismarcıları, tecavüzcüleri, kadın cinayeti işleyen alçakları istisna tuttuklarını belirten Devlet Bahçeli, şöyle konuştu:
"Diyorlar ki 'uyuşturucu kullananlar şartlı ceza indirimiyle salıverilecekler'. Kanun teklifimizi sadece bu temele indirgemek, sadece bu eksene sabitlemek tarifi olmayan insafsızlıktır. Yaptığımız vicdanımızın sesini dinlemek, adaletin çağrısına riayet etmektir. Samanlıkta iğne aramaya gerek yoktur.
Cezaevlerinde uyuşturucu suçundan dolayı 36 bin 212 hükümlü, 14 bin 174 tutuklu olmak üzere toplam 50 bin 386 kişi bulunmaktadır. Bunların çoğu kullanılan, tutsak düşürülmüş, muhtaçlıkları sömürülmüş, vicdanları rehnedilmiş, aklı kiralanmış kişilerdir. Bunların önemli bir bölümü ıslah olmuşsa, pişmanlık göstermişlerse, hatalarını anlamışlarsa ve de bir fırsat istiyorlarsa, görmeyelim mi, duymayalım mı, konuşmayalım mı? Allah için söylensin, istisnalar hariç, cezaevlerinde bulunanlar insan değil mi? Onların hayata dönme, topluma karışma hakları yok mu? Ne yapalım, alayını birden fırınlara atıp da yakalım mı? Ne isteniyor? Hepsini birden vagonlara doldurup meçhul ve geri dönüşü olmayan sürgüne mi yollayalım? Bunları topluma kazandırmak için siyaset sorumluluk almasın mı? Uyuşturucu en hassas olduğumuz sorunlardan birisidir. Milliyetçi-ülkücü hareketi uyuşturucu konusunda tartışmaya açmak hiç kimsenin harcı, hiç kimsenin haddi değildir. Biz bu musibetle kıran kırana mücadele ettik, ediyoruz."
Bahçeli, ne hakikatten ne de haysiyetten asla ödün vermeyeceklerini vurgulayarak, "Uyuşturucuyla MHP'nin ismini yan yana getirmek biliniz ki cehalet değilse, cinayettir." dedi.
Uyuşturucu baronlarını konuşan olmadığını, uyuşturucu ticareti yapan, bu işten servet kazanan, "doğu batı uyuşturucu trafiğini yönlendiren şerefsizlerin", "hatırlı ve arkası olan insanlık müsveddelerinin" üstüne gidenin hiç bulunmadığını savunan Bahçeli, "Hadi baronların yakasından tutalım. Hadi siyasetten iş dünyasına kadar yer tutmuş uyuşturucu tacirlerini analarından doğduklarına pişman edelim. Bu konuda sorumluluk almayan, zehir tacirlerine dünyayı dar etmek için her teşebbüse destek vermeyen bin defa namert olsun. Biz maşeri vicdana müzahir kanun teklifimizi sunduk. Söz ve karar sırası artık TBMM'nindir." diye konuştu.
"İttifak niyetimiz kalmadı"
"MHP olarak bundan böyle kendi göbek bağımızı kendimiz kesmeye hazırız, kararlıyız." diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Önemle diyorum ki hiçbir ittifak bir tarafın reddedilmesiyle, geri adıma zorlanmasıyla, yok sayılmasıyla, tez ve önermelerinin görmezden gelinmesiyle ayakta kalamayacaktır. Hiçbir ittifak diğer tarafın tahakküm ve dayatmasıyla, üstten bakmasıyla, parmak sallamasıyla yaşayamayacaktır.
Hiçbir ittifak pozisyon hatırlatmasıyla, devamlı çatladı çatlıyor ihbarlarıyla, zamana oynamayla, şartların kollanmasıyla varlığını devam ve idame ettiremeyecektir. Samimiyet, safiyet, fedakarlık ve dürüstlük olmadan eşitler arası ilişki sürdürülemeyecektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi içinde ittifak çabalarını dinamitlemek için sürekli faaliyet içinde olanlar sevinç taklaları atabilirler. Heyetler görüştü görüşmedi, oldu olmadı, yasal zemin vardı yoktu tartışmalarına son vermenin vakti gelmiştir.
Bu kronikleşmiş süreci uzatmanın anlamı ve alemi yoktur. Parti olarak 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerine yönelik herhangi bir ittifak beklentimiz, ittifak arayışımız, ittifak niyetimiz geldiğimiz bu aşamada artık kalmamıştır. İşin tadı kaçtığından zoraki görüşmelerle bir yere varmanın imkanı olmayacaktır. Oyalanmaya, milleti aldatmaya, sabırları sınamaya, umutlarla oynamaya lüzum da yoktur. Kendi yolumuzu sadece kendimiz çizeceğiz. 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerine kendi adaylarımızla, kendi amblemimizle katılıp Türkiye'nin her seçim bölgesinde demokratik mücadelemizi Allah'ın izniyle yapacağız."
Bahçeli, Türklüğü etnik kimliğe indirgemenin, Türkçülüğü ayıplayıp hakir görmenin "Türk milletine sıçratılmış zillet çamuru, sürülmüş zehirli leke" olduğunu ifade etti.
"Elbette Türk'üz, Türkçüyüz, Türk milletinin ebedi sevdalılarıyız." diyen Bahçeli, andın, Türk milletinin ruh kökünden doğduğunu, gelecek kuşakları aynı hissiyat, aynı heves, aynı hedef etrafında buluşturmayı baz ve esas aldığını söyledi.
Danıştay 8. Dairesinin "çözülme sürecinin kötü bir hatırasını söküp attığını" dile getiren Bahçeli, bunu takdir ve tasvip ettiklerini kaydetti. Bahçeli, şöyle devam etti:
"Malum şahıslar diyor ki 'Öğrenci Andının okutulması veya okutulmaması yargının değil, yasama veya yürütmenin işidir.' Tamam da yargıya intikal etmiş bir konunun vuzuha erdirilmesi yanlış mıdır? Kusurlu mudur? Diyorlar ki 'Danıştay 8. Dairesi anayasa ve yasalara aykırı karar vermiştir.' Bu nasıl bir saptırmadır? Nasıl bir şuur kaybıdır? Hukukun keyfi yorum ve değerlendirmelerine alışmış olanlar, işlerine gelmediği zaman neden rahatsız ve huzursuz oluyorlar? Diyorlar ki 'yargı denetimi idari eylem ve işlemin hukuka uygunluğu ile sınırlıdır.' İyi ya, Danıştay 8. Dairesi önüne gelen bir müracaata bakmış, hukuka aykırılığı tespit etmiş, temyiz yolu açık olmak şartıyla kararını vermiştir. Bu hazımsızlığın maksadını nasıl yorumlayalım? Neymiş, Danıştay 8. Dairesi hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını aşmış. Kendisini yürütmenin yerine koymuş, yürütmenin takdir hakkını yok saymış, dahası takdir hakkını bizzat kullanmış. Bunların hepsi zırvadır, uydurmadır, temelsizdir.
Papaz kararına ses çıkaramayanlar, Andımızın okunacağını duyunca ayağa kalkmışlar, kanundan, hukuktan bahsetmeye başlamışlardır. Üstelik milli kimliğin kapsayıcı ve kuşatıcı olmasına, kimseyi dışlamaması gerektiğine sanki aksi bir durum varmış gibi vurgu yapmışlardır. Bu tespiti yapanların milli kimlikten ne anladıkları şaibelidir.
Andımız etnik bir ifade değil, milli kültür ve milli kimliğin inkar edilemez duyuşu, duruşu ve dile gelişidir. Türk'üm demek ayıp mıdır? Doğruyum demek yanlış mıdır? Çalışkanım demek çarpıklık mıdır? Milli kimliği çayın içinde erimiş şeker diye yutturmaya kalkışan, bize kırmızı çizgi hatırlatması yapan, içindeki MHP husumetini saklayamayan gafiller unutmasınlar ki MHP'nin kıpkırmızı çizgisi Türklüğün varlığı ve bekasıdır.
Türklükle İslam'ı karşı karşıya getirmek kelimenin tam manasıyla vatana ve millete ihanettir. 2. Abdülhamit Oğuz soyludur, Türk'tür, Türk milletinin iftiharıdır, kendisine yakışanı yapmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türk'tür, 'Ne Mutlu Türk'üm diyene' sözünü bayraklaştıran, Türk milletinin gür, güçlü ve kahraman sesidir. Türk milleti bu hürmet ve rahmetle andığımız büyüklerimiz sayesinde var olmuştur, bundan sonra da onların ahfadı tarafından geleceğe bağımsızlık ve milli kimlikle taşınacaktır."
"Kaşıkçı alenen ve adice katledilmiştir"
Devlet Bahçeli, günlerdir Suudi Arabistan kökenli gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın konuşulduğunu anımsatarak, "Ortada bir vahşet, karşımızda resmen bir cinayet vardır. Nitekim gazeteci Cemal Kaşıkçı alenen ve adice katledilmiştir." dedi.
Kaşıkçı'nın kim ya da kimlerin emriyle öldürüldüğünün henüz net olmadığını ifade eden Bahçeli, ancak tüm okların Veliaht Prensi işaret ettiğini söyledi.
"Kaşıkçı’nın talep ettiği evlilik belgesinin Vaşington'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği tarafından verilmeyip İstanbul Başkonsolosluğuna yönlendirilmesi hangi karanlık akla, hangi gayrimeşru emele hizmettir?" sorusunu yönelten Bahçeli, "Bütün şüphelerin merkezindeki Başkonsolos, tıpkı papaz gibi elini kolunu sallayarak ülkesine nasıl dönebilmiştir? Çok ciddi suçlamalara maruz kalmış bir diplomatın 1963 Tarihli Viyana Sözleşmesi'ne sığınarak kaçması, bunun da seyredilmesi yanlıştır, skandaldır." diye konuştu.
Suç mahallinin Türkiye olduğunu, yargı sahasının da Türkiye olacağını belirten Bahçeli, "Suçlular mutlaka hakim karşısına çıkarılmalıdır. Diplomatik misyonların hangi hallerde, hangi kısımlarının dokunulmazlık zırhından istifade edecekleri bellidir, bilinmektedir. Kaşıkçı cinayetinin sır perdesi kesinlikle aralanmalıdır. Katillerin, azmettiricilerin, Türkiye üzerindeki hesapların, bölgesel ve küresel bağlantıların netlik kazanması mecburiyettir. Kim dost, kim düşman bilelim." değerlendirmesini yaptı. (AA)
HABERE YORUM KAT