MGSB: Meğer 2005’te ortalık fena karışmış
Tıpkı bugünlerde olduğu gibi bundan beş yıl önce, 2005 ocak ayında da Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) tartışmamız vardı. Biliyorsunuz, MGSB her beş yılda bir yenileniyor.
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu TRT’de konuk olduğu “Enine Boyuna” programında bu yıl MGSB’de önemli değişiklikler yapılacağını, “iç tehdit” kavramının kaldırılacağını açıkladı. Erdoğan, bir önceki değişiklik döneminde (2005) meseleyi bu şekilde kamuoyu önünde tartışmamıştı. Belki bu farklılığın nedenini, Baykal’ın sorduğu “neden şimdi” sorusuna verdiği, “çünkü ancak şimdi gerekli demokratik olgunluğa ulaştık” cevabında bulabiliriz... Fakat bu değerlendirme, 2005’te hiçbir adım atılmadığı anlamına gelmiyor. Erdoğan, aynı programda 2005’le ilgili olarak da önemli şeyler söyledi. Ben, o sözlerin izini sürerek Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinin 2005 arşivine ve Darbe Günlükleri’nin MGSB ile ilgili bölümüne gittim. Vardığım başlıca sonuçlar şöyle:
a) Başbakan Erdoğan ve hükümeti askerî vesayet rejiminin en temel enstrümanlarından biri olan MGSB’nin değiştirilmesi hususunda o zaman da önemli adımlar atmışlar.
b) Generaller, bu adımları “askeri tesirsiz hale getirme harekâtı” olarak değerlendirmişler, kabul edilemez nitelikte bulmuşlar ve bu adımlardan “çok rahatsız olduklarını” Başbakan’a bildirme kararı almışlar.
c) Askerler kendi aralarında “b” şıkkında anlattığım, biraz sonra ayrıntısını da vereceğim şekilde konuşurlarken, kamuoyu önünde seçilmiş hükümete ve onun iradesine gayet saygılı bir profil çizmişler; MGSB konusunda nihai kararın Bakanlar Kurulu’na ait olduğunu belirtmişler.
Şimdi, bu sonuçlara nasıl vardığımı temellendirmeye geldi sıra...
Fakat önce, Başbakan’ın 2005 değişiklikleriyle ilgili olarak bugün neler dediğine bakalım.
“Çok önemli değişiklikler yaptık”
TRT’deki programın MGSB faslı, Başbakan’a yöneltilen şu soruyla açıldı:
“2003 yılında Başbakan olarak göreve başladığınızda MGSB’yi gördünüz. Belgede, sizin de mensubu olduğunuz siyaset akımının ve şahsınızı içeren vatandaş kitlesinin ‘iç düşman, tehdit’ olarak yorumlanabileceği şeklinde ifadeler vardı. Bunu görünce ne hissettiniz?”
Başbakan, şöyle cevap verdi bu soruya: “Geldiğimiz nokta itibarıyla bu konuların konuşulması çok önemli bir süreç. Belgenin bütünü tüyler ürpertici bir tabloyu ortaya koyuyor. Özellikle 12 Eylül sürecinden sonraki yapılanma içerisinde çok farklı yaklaşımlar oldu. Bunlar sivil irade ile uyumlu yaklaşım tarzları değildi. Siyaset belgesinin aslında kanuni geçerliliği yok, bir genelge.”
Başbakan Erdoğan, MGSB’de 2005’te yapılan değişikliklerle ilgili olarak da şöyle konuşmuştu:
“Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) havası göreve geldiğimiz dönemde farklıydı. AB sürecinde MGK’nın bir istişari kurul olarak geçmesi ve uygulamaya o şekilde devam etmesi süreci çok farklı bir şekle dönüştürdü. Siyaset belgesi içinde çok ciddi değişiklikler yapıldı. Göreve geldiğimiz dönemdeki siyaset belgesi ile şu andaki siyaset belgesi çok farklı.”
18 Ocak 2005: “MGSB için toplandık”
Dediğim gibi, Başbakan 2005’te bugün olduğu gibi meseleyi kamuoyu önünde tartışmamış ama, yetkisini kullanarak daha önce hiçbir başbakanın atmadığı bir adım atmış, talep ettiği değişiklikleri yedi sayfalık bir metin halinde Milli Güvenlik Kurulu’na iletmiş. Bunu, Darbe Günlükleri’nin 18 Ocak 2005 tarihli bölümünden öğreniyoruz. Yazılanlara bakılırsa, generaller çok sinirlenmişler bu inisiyatife:
“Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ile ilgili olarak Başbakanlık tarafından ve bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından imzalanarak gönderilen görüşler hakkında toplantı yaptık. Önce Genelkurmay Başkanı görüşlerini açıkladı. Nitekim o da konuyu bizim gibi algılamış ve ‘Askeri tesirsiz hale getirme harekâtı’ olarak nitelendirdi. Yedi sayfalık metinde itiraz edilecek belki 70 konu var. Sonra Kara Kuvvetleri Komutanı görüşünü açıkladı. O da itiraz edilecek noktaları bir bir dile getirdi. Ve sonuç olarak ‘Gidin Recep Tayyip Erdoğan ile görüşün ve bu konudan çok rahatsız olduğumuzu söyleyin’ dedi. Genelkurmay Başkanı bu noktada tekrar söz alarak, ‘Ben de aynı şekilde düşünüyorum, hatta artık konu basına düştüğüne göre TSK’ni rencide eden bu fikirler ile aynı fikirde olup olmadığınızı açıklayın diyeceğim, eğer siz açıklamazsanız ben bir açıklama yapacağım diye de ilave edeceğim’ dedi.”
Yedi sayfalık metin ile ilgili olarak yapılan şu “çözümleme” ise Başbakan’ın o zaman da “çıldırtıcı” bazı değişiklik önerilerinde bulunduğunu gösteriyor:
“Ayrıntılar bir kenara bırakılırsa, verilmek istenen mesaj: Bakanlar Kurulu (BK) sınırsız olarak her türlü yetkiye sahiptir. Milli Güvenlik konusunda da bu böyledir. BK isterse milli siyaseti kendi içersinde değiştirir. Devletin diğer kademelerinin güvenlik konusunda koordinasyonuna ihtiyaç yoktur. İç güvenlik askere ait değildir ve devletin diğer organları ile karşılanabilir. Asker başka bir konu ile ilgilenmesin ve dış tehdide karşı konum alsın. İç güvenlikteki tehdit algılaması da gerçeğe göre değil hükümetin algılaması ve hedeflerine göredir. (...) Açıklanan görüşlerin en önemli yanı tehdit algılamasındaki değişikliktir. İç güvenliğin güvenlik kapsamında mütalaa edilmemesi çok önemli bir değişimdir. Bu görüş ne anayasaya ne de olanaklarımıza uygun bir değerlendirmedir. Altındaki amaç bellidir. Silahlı kuvvetleri kendi amaçlarına ulaşmada engel olarak gördükleri için bu engeli ortadan kaldırarak yandaşları ile beraber totaliter, dine dayalı bir rejimi tesis etmek istemektedirler.”
Günlük yazarının 18 Ocak 2005 tarihli MGSB notları, “Diğer komutan arkadaşlar da aynı görüşleri açıkladılar” cümlesiyle bitiyor.
Başbuğ: “MGSB bir Bakanlar Kurulu dokümanıdır”
Generaller kendi aralarında işte bu türden “kabul edilemez”, “askeri tesirsiz hale getirme operasyonudur” değerlendirmeleri yaparken, dışarıya, kamuoyuna bambaşka bir izlenim verilmeye çalışılıyordu.
Genelkurmay Başkanlığı’ndaki bu toplantıdan sadece bir hafta sonra (25 Ocak 2005), ilk toplantıda “aynı görüşleri açıklayan diğer komutanlar” arasında olması gereken Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ aynı yerde bir basın değerlendirme toplantısı düzenledi. Soruların bir bölümü, MGSB üzerineydi. Başbuğ, bakın nasıl cevaplamış bu soruları:
“Bu belge sanki Bakanlar Kurulu’nun dışında başka yerlerde hazırlanan bir belge. Tabii fevkalade yanlış bir husus. Bakanlar Kurulu belgesi, Bakanlar Kurulu dokümanı. (...) Basından biz de okuduğumuz kadarıyla maalesef bu Milli Güvenlik Siyaset Belgesi olayı çok çarptırılıyor. Sanki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hazırlanan ve sunulan bir belge ki biraz evvel ifade ettim, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi hazırlandıktan sonra Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülüyor. Görüşmeyi müteakip Bakanlar Kurulu’na gidiyor, Bakanlar Kurulu’nda görüşülüyor. Eğer Bakanlar Kurulu kabul eder, tasvip ederse imzalıyorlar, Cumhurbaşkanımıza sunuyorlar ve belge oluşuyor. Oluşum bu. Şimdi bu oluşum böyleyken, olayı başka mecralara saptırmak herhalde doğru değil. Biz de üzülüyoruz aslında. Üzülerek takip ediyoruz.”
Benim bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu: Önümüzdeki günlerde yoğunlaşacağı anlaşılan MGSB tartışmalarında, Genelkurmay’ın kamuoyu önünde yapacağı açıklamaları belli bir rezervle dinlemek gerekiyor.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT