Mezarlıkta Hortlayan Barbarlık
Hiçbir değer salt tepeden inme yöntemlerle hayatı belirleyemiyor. Hukuk devleti olmak için hukuk toplumu da olmak gerekiyor. Adalet ve merhamet devletin asli kimlik ve künyesi olsun istiyorsak toplumsal ilişkilerde adalet ve merhameti azami ölçüde koruyup kollamak ve geliştirmek mecburiyettir. Aynı durum masun, dokunulmaz, korunmuş alanlar için de geçerlidir. Kur’an-ı Kerim toplumsal ilişkileri hukuk çerçevesinde tanzim ederken bu ölçüyü “hürmetler karşılıklıdır” (Bakara Suresi/194) hükmüyle beyan eder bize.
İnsan olmaktan doğan ve hiçbir surette ihlal edilemeyecek haklar üzerine tartışmak mümkün ancak şimdilik gerek yok. Ancak bazen öyle olaylarla karşı karşıya kalıyoruz ki “böylesi bir sapkınlık, bu türden bir kudurganlık nereden ve nasıl zuhur etti?” diye esefle hayıflanmadan edemiyor insan. Bireysel bir sapma olsa tedavisi veya tecziyesi için sağlık veya emniyet birimleri derhal harekete geçerek bir çözüm üretebilir. Eğer aksi bir duruma yani sapma kitlesel ve sürekli nükseden bir saldırganlığa dönüşürse alınacak tedbirlerin daha kapsamlı ve köklü olması zarureti doğar tabiatıyla. Çünkü bütün bir vücudu ölüme sürükleyecek sosyal kanser vakası gelip kapıya dayanmış demektir.
Cenazeye Tecavüz Eden Güruh
Bu can sıkıcı giriş önceki gün HDP’nin tutuklu milletvekillerinden Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenaze merasimi dolayısıyla yaşanan son derece çirkin ve tehlikeli bir hadiseyle alakalı. Çünkü ortaya çıkan manzara yıkıcı bir çürümenin göstergesidir. Hatun Tuğluk’un cenazesine katılmak üzere Aysel Tuğluk Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden özel bir izinle ve jandarma eşliğinde Ankara’ya geldi. Önce Batıkent’teki Cemevi’nde HDP’li bazı milletvekili ve parti yöneticilerinin de katıldığı bir merasim yapıldı. Ardından cenaze Gölbaşı İncek mezarlığına getirildi.
Enteresan olan Hatun Tuğluk’un cenazesi mezarlığa getirilmeden önce öfkeli ve saldırgan bir kalabalığın mezarlığı kuşatmış olmasıydı. Mezar açılmış, yakınları cenazelerini doğal olarak bir an önce defnetmek istiyor ancak tehditler ve saldırılar altında mezarlıkta cenaze merasimi yapmak hiç de kolay olmuyor. Traktörden kamyona kimi araçlarla İncek mezarlığına adeta seferberlik emri almışçasına öfkeli bir kalabalık intikal ediyor. “Buraya terörist cenazesi gömdürmeyiz, burası Ermeni mezarlığı değil” tarzı söylemlerle cenazeyi mezardan, yakınlarını mezarlıktan söküp atmaya girişen bir barbarlığa daha önce bu topraklar ve bu toplum şahit olmuş muydu acaba?
Hadise büyüyor ve nihayet polis devreye giriyor. Ancak makul, mantıklı ve kanuni hiç bir dayanağı olmayan söz konusu saldırgan kalabalığı dağıtmak, mukavemet edenleri gözaltına alıp savcılığa sevk etmek yerine polis sadece olayların büyümesine engel olmakla vazifeli değil ki! Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Valiliği ve en önemlisi İçişleri Bakanlığı bu çirkin ve tehlikeli saldırganlığın önünü almakta bir hayli gecikiyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun verdiği teminata rağmen aile yaşanan gerilim üzerine cenazesini İncek’e defnetmekten vazgeçti. Neticede seksen yaşına dayanmış ve hakkında hiçbir suçlama, soruşturma dahi olmayan Hatun Tuğluk’un cenazesi defnedildiği mezarlıktan çıkarılmak durumunda kaldı. Sonra tekrardan Batıkent’teki Cemevi’ne getirilen cenaze tekrar kefenlenip Tunceli’ye doğru yola çıkarıldı mecburen. Nihayet Hacı Bektaş-ı Veli Cemevi’ndeki töreni müteakip Asri Mezarlığa defnedilebildi.
Formalite Beyanlar Kaosa Hizmet Eder
Sadece Hatun Tuğluk’un cenaze merasimine değil aslında bu ülke ve toplumun hukukuna rezilce bir saldırı yaşandı İncek Mezarlığı’nda. Sadece kanuna değil bir arada yaşama iradesine tecavüz edildi orada. Bu rezilce saldırıyı orada engellemek, merhumeye ve yakınlarının hukukuna sahip çıkmak zorunda olan mülki ve adli irade yıkıcı bir barbarlığın önünü açmıştır ne yazık ki. Ankara Valiliği adli ve idari işlem başlatmadan önce gerekli ve zaruri olan güvenlik tedbirlerini alamamış anlaşılan. Açıklamada bahsi geçen “20-25 kişilik grubun sataşması” karşısında devlet nasıl aciz ve seyirci kalır? Mafya gibi, çete gibi, sokaklarda terör estiren gruplara karşı takınılacak bu gibi gevşek hatta müsamahakâr tutumlar önü alınamaz toplumsal çatışmalara zemin hazırlayabilir.
Terörle mücadele etmekle, şiddeti siyaset tarzı haline getiren siyasi yapıyı bloke etmekle cenaze töreni ve mezarlıkların masuniyetini ihlal etmek bambaşka şeylerdir. Cenazeye, mezarlığa saldırı doğrudan doğruya “halkı kin ve nefretle birbirine düşmanlığa sevk etmek” suçudur. Cenazeye ve mezarlığa saldırmakla camiye, mescide, cemevine, kiliseye, sinagoga saldırmak arasında hiçbir fark yoktur. Zaten toplumsal kırılmaları hızlandırmak, kaosu büyütmek ve kitleleri akıldışı her türlü şiddete teşvik etmek için öncelikle hedef alınacak mekânlar buralardır.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın konuya dair açıklamasında yaptığı “saygısız, faydasız ve kardeşlik hukukunu zedeleyecek davranışlar” vurgusu meselenin siyasal ve toplumsal ehemmiyetini tasvir etmiyor ne yazık ki. Kınamak, lanetlemek ve cezai işlem sürecini hatırlatmaktan daha stratejik bir çıkış yapılmalıydı. “Bu yapılan inanç, kültür ve medeniyet değerlerimizle bağdaşmaz” türü değerlendirmeler eğer sıkı bir takibe, gerekli cezanın hızla işletilmesine yön vermezse formaliteden öteye işlev görmezler.
HDP’nin PKK’ya yardım ve yataklık yapmasından, ayrışma ve şiddeti teşvik etmesine değil temsil ettiği tüm mevcut ve potansiyel suçlarla hukuk çerçevesinde mücadele edilmelidir elbette. Ancak bu gibi barbarca, kışkırtıcı ve düşmanlaştırıcı saldırganlıklara asla geçit verilmemelidir. Temsil ettiği karakteristik özellikler bakımından bu saldırganlık bütün bir topluma kast eden ırkçı-faşist bir düşmanlaştırma operasyonunun anlamlı bir parçasıdır. Suç ve suçlularla mücadelede “durumdan vazife çıkarma” hakkı kimseye tanınmamalıdır. Olayın gelişim seyri sadece mezarlıkta saldırganlık sergileyenlerle sınırlı kalmamalı ve azmettirenlerden örgütleyenlere kadar provokasyon tüm yönleriyle muhakkak aydınlatılmalıdır. Unutmayalım ki “Milliyetçi duygularla harekete geçen öfkeli kalabalıkların önünü alamıyoruz” gibi mazeretlere geçit veren siyaset, emniyet ve yargı bürokrasisi bu ülke ve toplumun telafisi imkânsız acılar yaşamasını film gibi seyrettiler. Yanlışlar tekerrür etmesin.
YAZIYA YORUM KAT