Mevlid Kutlaması Ashabın Sünneti Değil, Fatımilerin Bidatidir!
Hayrettin Karaman, Yeni Şafak’taki köşe yazısında mevlid ve kandil konularını ele aldığı yazısında ibadet formu kazandırılan mevlid kutlamalarının içerdiği yanlışlara ve risklere dikkat çekmiş!
Mevlid ve Kandili
Hayrettin Karaman / Yeni Şafak
Doğmak, doğum zamanı ve yeri mânâsına gelen mevlid kelimesi önceleri “Hz. Peygamber’in (s.a.) doğum gecesi” için kullanılmış, daha sonra O’nun doğumunu, vasıflarını ve husûsiyetlerini işleyen manzûmelere de “mevlid kasidesi” veya kısaca “mevlid” denmiştir.
Hz. Peygamber’in (s.a.) doğum gecesi, merasim ve şenlik yapma âdeti hicri dördüncü asırda, Şîî-Fâtımîler’de başlamıştır. Fâtımîler bunun yanında Hz. Ali, Fâtıma, Hasan, Hüseyin (r.anhum) ve halifeleri için de mevlid merasimleri yaparlardı. Mevlid merasimi oradan mağrib ülkelerine, Arabistan’a ve Osmanlılara da intikal etmiştir. III. Murad devrinde, 996 yılında bu merasim resmen teşrifata idhal edilmiştir.
Mevlid geceleri okunan Arapça, Türkçe, Farsça, birçok manzume vardır. Arapça’da Bânet, Sûad, Bürde, Hemziyye dışında Cezerî, Heytemî, İbn Cevzî, Berzencî vb.’nin kaleme aldıkları kasideler (mevlidler) vardır.
(M.E.B.) İslâm Ansiklopedisi’ndeki “mevlid” maddesinde Türkçe on altı kadar mevlid kasidesi ismen kaydedilmiştir. Bunların içinde en meşhuru Süleyman Çelebi’nin 812/1409 yılında yazdığı “Vesiletü’n-Necât” isimli kasîdesidir. Dili halk tarafından hayli değiştirilmiş olarak günümüzde okunan mevlid budur.
Hz. Peygamber’in doğum gecesi için merasim yapmak ve bu arada mezkûr kasideleri okumanın cevazı tartışılmış, bazıları bunun bid’at olduğunu, birçok münker fi’lin işlenmesine sebep teşkil ettiğini ileri sürerek “mekrûh, hatta haram” demişlerdir.
Suyûtî (v. 911/1505) “Husnü’l-Maksıd fî Amel’l-Mevlid” isimli eserinde mevlid çevresinde işlenen kötü fiiller önlenirse mevlid caiz olur demiştir.
Bu münakaşada bahis mevzûu olan şey Hz. Peygamber’in doğum gecesi yapılan merasim, zikir ve okumadır. Bunun dışında Müslümanlar istedikleri zaman mevlid kasidelerini aşk ve şevkle okuyabilir, bizi Allah sevgisine götüren Yegâne Rehber’e olan aşk ve muhabbetlerini besleyebilirler.
Muayyen gecelerde ve yıl dönümlerinde ölünün ruhu için mevlid okutmak yakın zamanlarda bilhassa memleketimizde âdet olmuş bir bid’attır ve birçok mahzurlu tarafları vardır:
1. Zaman geçtikçe bunun ölüler için yapılması gereken bir ibâdet ve merasim olarak telâkki edildiği görülmektedir. İslâm’a -onda olmayan- bir ibâdet ve merasim katmak Hz. Peygamber’in şiddetle menettiği bid’attır.
2. Bilhassa evlerde okunan mevlidler dolayısıyla İslâm’ın menettiği bazı fiil ve davranışlar meydana gelmektedir.
3. Mevlid arasında zikir, duâ, Kur’ân okumak gibi ibâdetler vardır; fakat bunları profesyonel kişiler para mukabilinde yaptıkları için hem sevap hasıl olmaz, hem de -ücretli olduğu belli ise- alan ve veren günahkâr olur.
4. Bu bid’ât yaygın hale geldiği için, geçmişlerimiz namına yapmamız sünnet olan ibâdet ve hayırların yerini almış, onlara mânî olmuş, onları unutturmuştur.
Gerek Hz. Peygamber’in (s.a.) doğum gecesi ve gerekse başka zamanlarda her Müslüman mevlid kasidelerinden birini alıp okuyabilir. Bu okuyuştan ilâhî aşk, feyiz ve bereket hâsıl olur. Zaten bunları yazanlar da “para ile ölülerin ruhuna okunsun” diye değil, herkes okusun, peygamberini tanısın, sevsin, ona aşkla bağlansın diye yazmışlardır.
Geçtiğimiz Ramazan’da “Mübarek Günler ve Geceler” başlıklı bir yazımı şöyle bitirmiştim:
Rabîulevvel ayının on ikinci gecesi Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.) doğum gecesi (mevlid) olarak kutlanmaktadır. Bu gün ve gecede bir kutlama, ibadet ve merasim yapılacağına dair âyet ve hadis yoktur. Bu vesile ile Peygamberimiz’i anmak, onun örnek hayatını ve üstün meziyetlerini hatırlamak ve hatırlatmak faydalıdır. Ancak “mevlid gecesi sebebiyle yapılanları (merasimi)” dine katmak, “bu sünnettir, tanımlanmış ibadettir” demek bid’at olur.
HABERE YORUM KAT