Mescid-i Aksa, Tüneller, Rockefeller Müzesi... Mescid-i Aksa Çöküyor mu?
Mayıs ayı başında Kudüs'e gitmek için hazırlanıyorum. Nisan ayının hemen sonunda abartılı güvenlik önlemleri ve melankolik sorular eşliğinde girip, vize başvurumu yaptığım İsrail Konsolosluğundan vizemi alıp geri kalan hazırlıklarımı yapmaya başlıyorum. Amacım Kudüs’ü ziyaret etmek. Tabi Kudüs'e Türkiye'den gidebilmek için önce Tel-Aviv kentine, yani İsrail işgal yönetiminin başkentine gidiyorum. Neden bilmiyorum ama o anlı şanlı dillere destan güvenlik önlemlerinin neredeyse hiçbiri uygulanmıyor.* Türkiye'ye girer gibi elimi kolumu sallaya sallaya, İsrail'e giriyorum. Sadece, pasaport kontrolünde görevli olan bir bayan bana kaç gece kalacağımı ve nerede kalacağımı soruyor, ardından hızlı bir şekilde giriş onayı veriliyor.
Havaalanında, gözüme kafalarında kipa takılı Afrikalılar çarpıyor, sonradan öğrendiğime göre bunlar Etiyopyalı Yahudilermiş. Tel-Aviv Ben Gurion havalimanında hemen her türlü temizlik vb. işe bu göçmenler bakıyor. Bunlar İsrail'in çeşitli ülkelerden devşirdiği Yahudi vatandaşlarıymış ve genel olarak yapılmak istenmeyen işlerde çalışmaları için buraya getirilmişler. 2. Sınıf Yahudiler bunlar…
Tel-Aviv'e ulaşana kadar sıradan İsrailli vatandaşlardan bilgi almaya çalışıyorum, kent merkezine nasıl ulaşırım, nerelere gidebilirim vb. soruların cevabı için. Neredeyse herkesin İngilizce konuşabildiğini görmek, gerçekten sürpriz oluyor. En az 8-10 sıradan Yahudi’yle yaptığım sorulu- cevaplı konuşmaların hemen hemen tümü nereli olduğum sorusuna çıkıyordu ve ''Türküm, Türkiye’den geliyorum'' dediğimde bana gösterdikleri sıcak ilgi, gerçekten manidar oluyordu. Hatta birkaç Yahudi hoş geldinizden öte bana, şeref verdiniz tarzı kelimeler kullanıyordu. Tel-Aviv ilginç bir kent, bütün ilginçliklerden bahsetmeyeceğim ama şunu bilmenizde fayda var ki Tel-Aviv'de hiç sinagog yok, sadece bir cami var. Üstelik kentin de en güzel yerinde-tabi ki işgal yönetimi inşa etmemiş- Osmanlı döneminde inşa edilmiş bir cami bu ve içi de oldukça güzel.
Tel-Aviv'de birkaç saat geçirdikten sonra bu kentte daha fazla vakit geçirmeme isteği hasıl oluyor ve internet üzerinden bir otel rezervasyonu yapıp Kudüs'e gitmek üzere otobüs terminalinden, bizim şehir içi minibüslere benzeyen bir minibüse biniyorum. Ücret 24 şekel (1 USD=3.9 Şekel), aslında 50 dakika kadar sürecek bir yolculuk için pahalı sayılabilecek bir ücret. Kudüs'e yaklaştıkça ilginç şekilde bir Avrupa kentine yaklaştığım hissine kapılıyorum. Sonradan öğreneceğime göre burası Batı Kudüs, Batı Kudüs Yahudilerin Kudüs'te yaşadığı bölge. Son derece modern ve temiz bir görüntüsü var ama benim otelim Doğu Kudüs'te olduğu için yolculuğuma devam ederek otelime ulaşıyorum. D.Kudüs'te de Tel Aviv'deki gibi Türkiye'den geldiğinizi duyduklarında Yahudi yerleşimciler hariç herkes memnun oluyor, sıradan Yahudiler de dahil. Sanırım burada sıradan Yahudiler ile Yahudi yerleşimcilerin ayırımını açıklamak gerekli. Yahudi yerleşimciler geleneksel Yahudi kıyafetleri ile gezen, genel olarak Avrupa’dan toplanmış, evleri hükümet tarafından verilmiş, çalışmayan ama her ay iyi maaşlar alan ortalama 15 çocuk sahibi ailelerdir. Genelde Ağlama Duvarında gördüklerim de bunlardı. Sıradan Yahudiler ise, sinagoga dahi gitmeyen daha rahat geçinilebilecek kişilerdir. Genelde haberlerde duyduğumuz gerilimin sebebi, işte bu yerleşimcilerdir.
(ilk iki fotoğraf Batı Kudüs'ten diğeri Doğu Kudüs'ten)
Kudüs'ün doğu tarafı batı tarafıyla tamamen ters. Toplanmayan çöpler, çarpık görüntüler... İsrail D.Kudüs'e çok fazla kamu hizmeti sunmuyormuş. Kudüs'ün en önemli yeri, içinde Mescid-i Aksa, Ağlama Duvarı, Kıyamet kilisesi ve Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın (Hristiyan inanışına göre ) Hz. Davud ve Süleyman'ın mezarlarının bulunduğu ve belki de en önemlisi yeraltı tünellerinin de içinde var olduğu, Doğu Kudüs sınırları içerisinde bulunan eski şehirdir.
Eski şehre, ilk kıblemiz ve göz bebeğimiz olan Mescid-i Aksa ziyaretiyle başlıyorum. Kapıda Müslüman mısın? Diye soruyorlar. ''Evet'' diyorum, bir tanesi emin olmak için pasaportumu görmek istiyor, gösterip giriyorum. Geçmişte yaşanılan kundaklama girişimi vb. nedenlerden ötürü sadece ait olduğunuz dine göre kutsal olan bölgeleri ziyaret edebiliyorsunuz. Hemen her önemli bölümün girişinde böyle görevliler mevcut ve size sorular sorabiliyorlar. Mescid-i Aksa’dan sonra Yahudi çeyreğine gidip Ağlama Duvarına geçiyorum. Normalde Müslümanları almadıkları bu bölüme oldukça rahat bir şekilde giriyorum. Ağlama Duvarı kadınlar ve erkekler bölümü diye ikiye ayrılmış, kadınlar bölümü erkekler bölümüne göre oldukça küçük.
(Üstten alta sırasıyla Şam Kapısı, Kubbetus Sahra dışarıdan, Kubbetus Sahra'nın içi ve Mescid-i Aksa'nın içi)
(Ağlama duvarı,bu duvar aynı zamanda Mescid-i Aksa'nın batı duvarıdır)
Eski şehrin içinde yeraltı tünellerinin varlığından tesadüfi bir şekilde haberdar oluyorum ve vakit kaybetmeden bu tünelleri de görmek için tünellerin bulunduğu yere geliyorum. Buraya da yine aynı şekilde Müslümanları almıyorlar, ancak ben Amerikalı Yahudi bir grubun arasına karışıp içeriye giriyorum. Gayet turistik bir görüntü ile dekore edilmiş ana giriş kapısından girdikten sonra rehberimiz bize şu anda ağlama duvarının (Western Walls) tam altında olduğumuzu söyleyince şaşırıyorum. Çünkü Ağlama Duvarı ile Mescid-i Aksa avlusunun bitiş duvarı ortak bir duvar. Ardından koridorlarda ilerlemeye başladıkça rehberimiz Mescid-i Aksa'dan ve Kubbetus Sahra'dan bahsetmeye başlıyor. Kurduğu cümleler direkt olmasa da dolaylı yollardan Mescid-i Aksa’nın korsan bir yapı olduğunu vurgulamaya çalışan bir tonaja doğru kayıyor. Ardından Mescid-i Aksa'nın altından ilerlemeye devam ediyoruz. Aşağıda amiyane tabirle şantiye gibi pek çok kazı gerçekleştirilmiş. Duvarlar ve daracık tünellere eklenmiş modern güçlendiriciler bunu açıkça gösteriyor. Tam olarak avlunun ortalarına kadar ilerlemesek de Mescid-i Aksa’nın altında olduğumuzdan eminiz. Koca avlu Kral Herot döneminde yapılmış bir kaç sütunun üstünde duruyor desek yeridir. Rehberimiz bu çalışmaların arkeolojik çalışmalar olduğunu söylerken benim onların konuşmalarından aldığım izlenim ise bu çalışmaların belli bir süre içerisinde Mescid-i Aksa'nın kendi kendine yıkılması için olduğu yönünde. Kudüs tarih boyunca dört kez yıkılıp yeniden inşa edilmiş ve her yeni inşa bir önceki medeniyetin yapılarının üzerine yapılmış. Bu sebepten dolayı, yer altında Kral Herot dönemi uygarlığının kalıntıları arasında geziyoruz. Kral Herot döneminin şehir sütunları şu anda Mescid-i Aksa avlusunu ayakta tutan yapılardır diyebiliriz. İşte şu an İsrail'in arkeolojik çalışmalar bağlamında altını üstüne getirip, şehrin sütunlarını paramparça ettiği yapılar bunlardır. Bu yaşlı taşlar bırakın tahrip edilmeyi, kendi kendine bile oldukça güç durumda ayakta dururken, İsrail'in bitmek bilmeyen çalışmaları, Mescid-i Aksa'nın yıkılmasına yol açarak, İslam dünyasını bir kez daha güç duruma düşürebilir. Maalesef, Türkiye'den giden turların pek ulvi amaçları olmadığı için, Kubbetus Sahra ve Mescid-i Aksa hariç, turlar size pek bir yer göstermezler ve böylece siz orada olan biteni hiç anlayamadan seyahatinizi tamamlamış olursunuz.
Aslında bu durumu sürpriz olarak görmemek lazım. Eğer siz onların karşısında caydırıcı bir güç gösteremezseniz, adamlar sizin mescitlerinizi, en kutsal mabetlerinizi yıkar ve yıkımdan önce de adeta dalga geçer gibi, yıkım işlemlerini size turistik bir gezi olarak sunar. Türkiye’den giden turların yine uğramadığı bir başka yer, bir arkeoloji müzesi olan Rockefeller müzesine girdiğinizde ise, tam da girişte müzenin ortasında inşaat firmalarının projeden satış yaptıkları maketi görüyorsunuz. Bu maket de yine işgal yönetiminin, Mescid-i Aksa avlusu ile beraber yıkılınca yerine yapmayı düşündüğü Süleyman Tapınağymış. Rockefeller Müzesi de yine Doğu Kudüs’tedir.
Kudüs'ten Filistin özerk bölgesine geçmek, Türk pasaportuna sahipseniz oldukça kolay oluyor. Ramallah, Beytullahim, Beyt Al Jala ve Batı Şeria Kudüs'ten sadece bir saat uzaklıktadır. Ramallah dahil Filistin'in genelinde çok hissedilir bir hayat pahalılığı mevcuttur. Bununla birlikte Filistin'deki yerel yönetimlerin çok acilen belediyecilik ve hizmet ilkelerini öğrenmesi gereklidir. Örneğin Ramallah'da bir avuç araç sizi saatlerce trafiğe gömebiliyor.
Sonuç olarak diyeceğim, Filistin ve işgal yönetimi toprakları kesinlikle ziyaret edilmelidir. Hatta 2.-3. kez umreye veya hacca gidenler, bu topraklara yönlendirilmelidir. İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın çökmemesi, yıkılmaması için İslam dünyasının liderlerine baskı yapılmalı ve bu konu sıcak tutulmalıdır. Mescid-i Aksa’nın yıkılması basit bir konu olmayacak. Yahudi’nin elinde oyuncak olan Mescidimize gönüllerimizde hak ettiği yeri verelim. Verdiğimiz bu yerin pratik olarak karşılığını davranışlarımız ve konuşmalarımız ile yayalım. En nihayetinde bu bilinci yayalım. Yoksa bilinç yayabileceğimiz bir Mescid-i Aksa’mız olmayacak!!
Not; Tüneller tek başına bir yıkım projesi değil aynı zamanda Zedekiah Peygamber mağarası (Eski şehir surlarının altında,Kral Herot kapısının hemen yanından giriyorsunuz) için yapılan çalışmalar da avlunun altına doğru ilerliyor ve bu mağarada da çalışmalar sürekli yapılıyor. Yazının çok uzun sürmemesi için bu mağaraya pek değinmedim.
* Ancak ülkeden tekrar geri çıkarken oldukça uzun süren sorularla karşılaşmanız muhtemel. Özellikle İngilizceniz iyi değilse havaalanına 2 saat değil bence minimum 3.5 saat önce gidin.
YAZIYA YORUM KAT