Merkez sağ tartışmaları ve İYİ Parti'nin konumu
Turgay Yerlikaya, İYİ Parti'nin siyasetteki ittifak arayışının ciddi bir çözümsüzlük ortaya çıkardığını ifade ederken bir yandan ise merkez sağ üzerine yapılan değerlendirmelerdeki hataları inceliyor.
Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak
İYİ Parti’nin arayışı ve Türkiye’de merkez sağ siyaset
Türkiye siyasetinde merkez-sağ bir boşluk olup olmadığı tartışmaları son dönemin önemli konularından bir tanesi. Batı’da 90’lara kadar var olan ve Sovyetler’in çöküşü ile ideolojik olarak farklılaşan merkez sağ siyasetin Türkiye’deki seyri Demokrat Parti ile başlayarak Adalet Partisi ile devam eden ve ANAP geleneği ile 80’li yılları kapsayan bir tarihsel arka plana işaret etmektedir. Toplumsal açıdan muhafazakar, iktisadi açıdan da liberal bir tasavvura sahip olan merkez-sağ siyasetin temel karakteri ise serbest piyasa, dünya ile entegrasyon ve geleneksel değerlerle bütünleşik bir siyaset tarzı olarak temayüz etmiştir. Söz konusu geleneğin, 1961 seçimlerindeki koalisyonu dışarıda bıraktığımızda Türkiye’de uzunca yıllar iktidarda kaldığı bilinmektedir. 1950-60 dönemini domine eden Demokrat Parti 1965 seçimleri sonrasında iktidar olan Adalet Partisi, 1983-91 arasında Türkiye’de serbest piyasa ve dünyaya açılma noktasında ciddi mesafeler kat eden ANAP iktidarları merkez sağın taşıyıcı aktörleri olmuşlardır. 70’lerde Batı’daki komünizm tehdidine paralel olarak milliyetçi ve İslamcı çeşitlenmeler söz konusu olsa da iktidarın merkezinde önemli ölçüde merkezin sağındaki partiler olmuştur.
AK PARTİ VE MERKEZİN DÖNÜŞÜMÜ
Kendisini Milli Görüş geleneğinden farklılaştırarak muhafazakar-demokrasi üzerinden tanımlayan AK Parti’nin kuruluşu benzer tartışmaların seyri açısından önemlidir. AK Parti, her ne kadar merkez sağın bir devamı olarak tanımlansa da özellikle bürokratik vesayetle mücadele ve çevrenin merkeze taşınma konusundaki adımlarıyla müstakil bir yer işgal etmiştir. İdeolojik olarak esnek bir biçimde örgütlenmesi ve katı bir doktriner kimliğe bürünmemesi ise geniş ve farklı kitlelere seslenebilmesini temin etmiştir. Sistemsel krizleri çözme noktasında önemli dönüşümler sergileyen AK Parti’nin, kendisini klasik çizgiden farklılaştırması ve geniş kitleleri peşinden sürüklemesi, dünyada catch-all party olarak tanımlanan çatı partilere daha yakın bir profil sergilemesini beraberinde getirmiştir. AK Parti’nin 2002 yılından bu yana kesintisiz olarak iktidarda olması tam da bu vasfıyla ilişkilendirilmektedir.
AK Parti iktidarının ancak merkez-sağ bir oluşumla yenilebileceği iddiası ise Türkiye’de merkez-sağda bir boşluk olduğu varsayımı üzerinden temellendirilmektedir. Peki bugün AK Parti gibi merkezi önemli ölçüde tutan ve konjonktürel dalgalanmalara rağmen o merkezin sabitelerini değiştirmeyen bir partinin varlığında merkez-sağ bir boşluk söz konusu mu? Ya da klasik merkez sağ iddiasına sahip bir partinin bu konjonktürde iktidar olma şansı var mı?
İYİ PARTİ, MERKEZ SAĞ VE YENİ YOL HARİTASI
Akşener’in haftalar öncesinde 26 Ağustos tarihini işaret ederek, bu tarihin Türkiye siyasetinde yeni bir milat olacağı ifadeleri, kamuoyunda parti ile ilgili beklentileri artırdı. Nitekim 26 Ağustos öncesinde, İYİ Parti’nin kendisini nerede konumlandıracağı ve doktriner muğlaklığı nasıl ortadan kaldıracağı temel beklentiler arasındaydı. Uzunca süredir gündemde olan ve kamuoyunda ciddi bir beklenti yaratan bu toplantının sonuçları itibariyle beklentileri karşıladığı söylenemez. İçerik olarak 14 Mayıs öncesi ile benzeşen 26 Ağustos deklarasyonu, bir açılım ya da yeni bir yol haritasından daha ziyade seçimin neden kaybedildiği ile ilgili ittifak içi bir tartışmaya dönüştü.
Akşener’in 3-6 Mart krizi olarak adlandırılan masayı terk ediş süreci, kazanacak aday tartışmaları ve Kılıçdaroğlu’nu işaret ederek nefsine uyduğu eleştirileri İYİ Parti’nin beklentilerden ziyade 14 ve 28 Mayıs sürecindeki muhasebeye kilitlendiğini göstermektedir. İYİ Parti’nin kişisel hırslar ve Kılıçdaroğlu’nun masaya aday olarak dayatılma sürecinde kendilerinin buna karşı koyamadıklarını ifade etmesi ise kendi pozisyonlarını meşrulaştırma girişimi olarak yorumlandı.
İYİ Parti ve Akşener’in Türkiye siyasetinde merkeze doğru ilerleyiş ve yeni bir yol arayışıyla ilgili muğlaklıklar, partinin geleceği açısından ciddi bir risk teşkil etmektedir. 2017’deki partileşme sürecinde kendisini milliyetçiliğin merkezi olarak konumlandıran İYİ Parti’de zaman içerisinde milliyetçiliği ile temayüz etmiş bazı siyasetçilerin tasfiye edilmesi ve 14 Mayıs seçimlerinde MHP’den daha az oy alınması, İYİ Parti’nin milliyetçiliği ile ilgili soru işaretlerini de artırmıştır. 26 Ağustos’ta Akşener’in yaptığı açıklamaların yoğun bir milliyetçi ton içerdiği ve buna göre Akşener’in klasik milliyetçi tarzına döneceği varsayımı ise içerikten ziyade retorik üzerinden üretilen varsayımlardır. Nihayetinde İYİ Parti’nin ekseninin ne olduğu ile ilgili soru kendi açıklayacakları yol haritası ve politik manifesto üzerinden tayin edilebilecek bir husus. Bu noktada içerik ve ittifak tartışmalarında alınan pozisyonların İYİ Parti’yi bir süre daha meşgul edeceği açık. Tüm bu göstergeler ışığında bakıldığında, Türkiye’de ne merkez sağ ne de merkezde bir boşluk olduğu iddiası tatmin edici olmaktan uzaktır. İYİ Parti’nin cari pozisyonu dikkate alındığında, var olduğu iddia edilen boşluk ya da merkeze konumlanmanın mümkün olmadığı da çok açık biçimde görülebilmektedir. İYİ Parti açısından en rasyonel olasılık kendisi ile ilgili konumlanma ve ideolojik tartışmaları nihayete erdirecek bir çizginin belirlenmesidir.
HABERE YORUM KAT