Merkez medya ‘merkez’e!
-“Ağabey şu musluman yazısı çok shır olmamış mı? Gunlerdir sert gidiyorsun, patron arayıp duruyor. Bu sabah yine aradı…Konusurum dedim, simdi bu yazı ustune gelecek.”
-“Shir değil sert”
İki kişi arasındaki bu sms trafiği bir kitabın kapağından. Vatan gazetesindeki yazılarına son verilen köşe yazarı Mustafa Mutlu’nun Dön Kardeşim kitabının kapağındaki diyalogda telefonun diğer ucunda gazetenin yayın yönetmeni var.
İki kişi arasındaki özel bir sms'in bir kitabın kapağına çıkması nahoş. Sms'in fotoğrafını çekip kitabının kapağına koyan Mutlu içinse bu medyadaki patron baskısının belgesi.
Biliyorsunuz, T24’ten Hazal Özvarış’a konuşan Mutlu, “Kürtler haber izlemek için aldıkları çanak antenlerle porno kanalları izledi, ensest patladı” sözleriyle nefret suçu hız sınırını aşıp bariyerlere çarptı geçen hafta.
Meselenin üzerinden ulusalcı bir köşecinin ırkçı cameout’u olarak hızlıca geçiliverdi.
Esas soruyu pek soran olmadı: Peki bu yazlıklarının bahçesinde çekirdek çıtlatan iki emekli arasında konuşulurken bile ayıp olmasın diye sağa sola bakılarak edilecek fikirler bir ülkenin merkez medyasında yıllarca bir köşede sorunsuz nasıl var olabildi?
Dön Kardeşim kitabının kapağındaki o sms'de gazetenin genel yayın yönetmeninin “shir” bulup yayınlamadığı “Müslüman yazısı” gibi yazılar yazdığında yıllardır kimsenin nefret suçu radarlarına yakalanmayarak tabii ki.
Gazetesinin yayınlamadığı o yazısını aynı gün Facebook sayfasına koymuş. Küçük bir bölüm okuyalım:
“Bu yazıyı, bu sayfanın düzenli okurları için yazmadım elbette… Onlar zaten olup bitenin farkında…
Amacım, bu sayfaya tesadüfen gözü ilişecek “iktidar sempatizanı dindar vatandaş”ı uyarmak:
Seni kandırıyorlar arkadaş; yalan söylüyorlar…
Onlar kalıplarının adamı değil!
Bugün efelik yaptıklarına, kabadayılık tasladıklarına da kanma… İki gün sonra devran dönünce kuzu olup el ayak öperler!
Dedim ya seni kandırıyorlar arkadaş; lütfen artık Allah’ın sana verdiği beynini kullan; ve…
Şu din tacirlerinin ipini çek!”
Soru şu: Bir patron böyle bir fikir için bir yazara para ödemek zorunda mı?
Bırakın “ipini çekin” çağrısı yapılan iktidarla ilişkisini bozmak isteyip, istememe meselesini, “beynini kullan” diye aşağılanan halka hem gazete hem tüp satmaya çalışan bir patron neden finanse etsin böyle bir fikri?
Gazetelerin çoğu kâr etmiyor. Patronlar çeşitli motivasyonlarla o gazeteleri finanse ediyor. Patronun bu motivasyonuyla, gazetecinin, köşe yazarının motivasyonu uyumluysa medya hep bağımsız, hep özgür. Peki bir gün o motivasyonlar birbirini tutmadığında?
Merkez medya düzeni esas patronun asker olduğu eski düzene göre kurulmuştu. O düzende askerler ve büyük patronlar dışında atış serbestti. Kadrolar o atışları yapacaklarla dolduruldu. Laik merkez medyaya sosyalist parti gazetelerinden bile yollar çıkıyordu. Eski devrimciler yeni holding gazetelerini doldurdu. Düşman ortaktı.
Ama artık Türkiye’nin merkezi değişti. Merkez medya da değişiyor. Patronların objektifleri 2010’dan beri Ankara’nın yeni patronuna çevrili. Fazla mahçuplar, çünkü bu olmasın diye generallerle gazetecilik bile oynadılar.
Değişen sadece tepeler değil. Artık sadece “vatandaşlar” değil, ”halk” da gazete okuyucusu. Yani halka bidon kafalı, beynini kullan, ensestçi demek eskisi kadar rahat değil. Etrafta pek çok radar var. Birinden birine takılıp, cezayı yemek an meselesi.
Medya özgürlüğüne darbe değil yeni durum. Radarların olmadığı hızın serbest olduğu boş alanlar da var. Ay sonu bu hız merakınıza yüklü bir ödeme yapılmamasına razıysanız tabii.
Yıllarca büyük holdinglerin medyalarında çalışıp ilk gördüğü halk ayaklanmasına devrim demek isteyen, yıllarca çalıştığı büyük bir finans devi olan holdingin kanalının bir ayaklanmada hurdaya çevrilmiş canlı yayın arabasının önünde hatıra fotoğrafı çektiren gazeteciler artık devrimci hayallerinin peşinden mallarına el koymayı düşündüğü burjuvazinin yüklü maaşları olmadan gidecek. İşe hizmetçi parası kadar olan topuklularla değil, metrobüsle gitmeyi göze alanlar için medya sonuna kadar özgür.
O sms'teki gibi “sert”i “shir” yapan telefonun auto-correction özelliği gibi politik doğrucu bir oto-sansür özelliği açık artık. Medyayı esas dizayn eden iktidarın eli değil, piyasayı düzenleyen Adam Smith’in “gizli el”i. Merkez medya kendini toplumun merkezine doğru kaydırıyor. O yüzden Hürriyet’in karşısında bir Sözcü var artık. Sancılı oluyor, hoş olmayan işler oluyor ama Türkiye’de medya normalleşiyor, herkes evine dönüyor. Gazeteciliğini ispat için Kandil’e gitmenin bile modası çoktan geçti. Yakında Kandil’de yemek programı bile çekilecek. Çıta şimdiden yükseldi. İyi gazetecilik yapan kazansın…
TÜRKİYE
YAZIYA YORUM KAT